- 1241 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ERZİNCAN 'da GÖMÜLEN KALP
ERZİNCAN GÖMÜLÜRKEN
O soğuk karlı gecede , tanınmış eşraftan Ali Yılmazkoç’ un yakın bir akrabasının düğünü vardı. Koç ailesinin hanımı ve kızları en güzel elbiselerini giymiş , en değerli ziynetlerini takmışlar, uzun süredir bekledikleri akraba düğününe ,bir an önce gitmek için heyecan dolu bir sabırsızlık içindeydiler. Ali Koç, gelin için Trabzon’ dan sipariş ettiği iki burma bileziği karısının çantasına koyarken , gözleri büyük kızı Naime’ nin düğünü hayaline kayıyor, henüz 18 yaşına yeni giren kızının bir evin hanımı olacağına inanası gelmiyordu. Naime de, bu gece düğünde ,nişanlısı Kurmay Yüzbaşı Enver Bey’ i göreceği için çok heyecanlıydı,
O gece Enver Bey masalarına gelmiş , kayınpederine baharda düğün yapmak istediğini söylemişti. Ali Koç , hemen cevap verememişti. Dalgın gözlerinin önünde akşam eve dönerken kollarını açıp ona koşan uzun saçlı küçük Naime canlanıyordu sürekli. Şimdi yuvadan uçacak , bu yakışıklı zabite gönül verecek, onunla yuva kurup, çocuklar doğuracak olan , o küçük beyaz tenli, kumral saçlı kız ,bu alttan alttan oğlana bakan , gülümseyen kız mıydı? Bu yakışıklı zabitin peşinde yurdun nerelerine gidecekti kim bilir. “ Ama olsun kız seviyor, o mutlu olsun da” diye geçti içinden .
Gece boyunca masadaki tek konu ,onların evliliği , kızın gelinliği , çeyizi , nereye tayin olup gidecekleri konusuydu. Naime Hanım bahara doğru 18 yaşını tamamlayacak olan, Erzincan’ın en güzel kızlarından biriydi. İki genç birbirlerine o kadar yakışıyorlardı ki , onları görenler “Maşallah “ demeden geçmezdi. Diğer kardeşlerin abi diye saygı duyduğu Enver Bey , masaya neşe katmış , anlattığı konular herkesi gülümsetmişti.
Eve iki kızakla döndüler. Kızaklardan birinin arka koltuğunda kızlar birbirine sokulmuş, diğerinde ise erkek çocuklar ve Ali Koç ile eşi vardı. Kızların kızağından ,ay ışığının gündüz gibi aydınlattığı , damları karlı Erzincan evlerinden yansıyan ışıkları, sokak lambalarında rüzgarla dans eden kar tanelerine karışmaktaydı, atların çıngıraklı koşumları ve kızların neşeli kahkahaları arasında.
Dünya ne güzeldi , geleceğin hayali ne çok mutluluk veriyordu , hayatının baharındaki bu küçük kızlara . O derin kardan fırlayıp hayata merhaba diyen kardelen çiçekleri gibi , bu derin kar eriyecek, bahar gelecek ve Enver Bey ile Naime evlenip mutlu yuvalarına uçacaklardı.
Kızlar evde geç saatlere kadar kıkırdayıp , Enver Bey’ in Naime’ yi dansa kaldırmasını konuşup duruyorlardı. Onun beline kadar uzayan saçları Yüzbaşı’ nın eline dolanınca adımlarını şaşırmış, adamcağızın bir de ayağına basmıştı. Buna o kadar güldüler ki, nikahtan önce ayağa basmak bakalım kime üstünlük sağlayacaktı.
Uykuya dalmalarının üzerinden bir saat kadar geçmişti . Öyle bir sarsıntı ve öyle bir gürültü oldu ki ,koca konak üstlerine devrilmişti adeta. İlk feryat , kelime-i şaadet lerle karışık olarak , evin hanımı İfakat Hanım’ dan gelmişti. Sıkışmış olduğu kalasın altından çıkmış , yerle bir olan konak enkazında , düşe kalka koşuyor , yardım çığlıkları atıyordu. Önce kocası Ali Bey’ i yokladı . Ölmüştü . Koşarak evin büyük oğlu 17 yaşındaki Baki ‘ye ulaştı .Sadece ayaklarını görebilmişti. Buz gibi olmasından yaşamadığı belli oluyordu. Gelinlik kızı Naime’ nin de, bir kirişin altında can verdiğini görünce , çığlıkları iyice artmıştı. Evin çalışanları , kalfası hep toprak altındaydı. En küçük kızı Nebiye de ölmüştü. Dışarıdan gelen “Anne beni kurtar” sesiyle irkildi .
Bu dışarıya fırlamış , yolun ortasında oturan çocuk , evin en son numarası altı yaşındaki Şefik idi. Duvar dışa doğru yıkılınca , o da karlı yola uçmuş ve yaralanmamıştı. Şimdi eksik olan ortanca kız Nezihe ‘yi bulmalıydılar. Ona seslenmelerine , bir inilti olarak cevap gelmişti. Birkaç tahtayı , tuğlayı açarak ona ulaştılar. Ama beli ve bacakları kalın bir kirişin altına sıkışmış , belli ki bacakları kötü ezilmişti. Kurtarabilmek için uğraşmaları boşunaydı. Üzerindeki enkazı kaldıramayacaklarını anlayınca ellerine geçen battaniye , yorgan ne buldularsa onu iyice sarıp donmasını önlediler.
Az ilerideki evde amca kızı oturuyordu. İfafat Hanım , Şefik’ i ablasının başında bırakıp bir koşu amca kızının evine gitmişti. O ev de diğerleri gibi yerle bir olmuş, taş üzerinde taş kalmamıştı. Amca kızı, üzerine yıkılar evin alt katında , göğsüne kadar dışarıda, vücudunun geri kalanı ise enkaz altındaydı. Kocası ve dört çocuğu ölmüştü. Onu kurtarmak için kollarından tutup çekti ama kadın başına İfakat Hanımın gücü buna yeterli değildi. Kollarının bileziklerle dolu oluşu ve aile yadigarı kolyesi , dikkatini çekmişti İİfakat Hanım’ ın . Etrafta ise yardım edebilecek kimse görünmüyordu. Ona biraz su içirip , yardım getirme sözü vererek , eşinin ve çocuklarının öldüğünü söyleyemeden , Nezihe’ nin başına koştu. Gün yavaş yavaş ağarıyordu ve soğuk biraz daha artmıştı.
Tren yolları bozulmuş, köprüler yıkılmış olduğu için dışarıdan yardım gelemiyordu. Hapishane müdürü nispeten sağlam kalan avluda mahkumları toplayarak onlara,
“ Evlatlarım, gün yardım etme , varsa günahlarınızı affettirme günüdür . Koşun Erzincan’ ın bahtsız insanlarına yardımcı olun. Geri dönüp dönmemek kanınıza kalmış . 7 Ocak günü sizi bu avluda bekliyorum” diyecek ve dediği günde bütün mahkumlar eksiksiz geri döneceklerdi. Bu yardım ekibinin de epey faydası olmuştur.
Mehmetçik kışlalarından fırlamış , yardım için planlı olarak Erzincan’ a dağılmıştı . Yaralıların tedavisi için seyyar hastaneler kurulmuş, yemek ve çorba kazanları kaynamaya , cenazeler istasyon bölgesine taşınmaya başlamıştı. İfakat Hanım ve Şefik , Nezihe’ nin başından ayrılmıyor, ona su ve çorba içiriyorlardı. O sırada dört nala geren kolu ve başı sarılı atlının Yüzbaşı Enver Bey olduğunu gördüler.
Enver Bey, vurgun olduğu nişanlısı Naime ‘ nin cenazesine sarılıp kalmıştı. Onun da kolu kırık ,ve başı yarılmıştı. Düşünülürse, bu haliyle at binip gelebilmesi , sevgisinin ne büyük olduğunun işareti kabul edilebilirdi. Kaldırıldığı revirden doktoru dinlemeyerek kalkıp, tavladaki sağ kalmış bir ata binerek gelmişti. Koca adam Naime’ nin başında , öksüz kalmış bir çocuk gibi ağlıyordu. Hayatı boyunca unutamayacağı güzel Naime’ nin başından onu zor kaldırdılar. Kalan hayatını bekar olarak geçirecekti. Soranlara ,
“Kalbimi Naime ile Erzincan’ a gömdüm “diyecek, general olarak emekli olduğunda , evinin her köşesinde ki, nişan resimleri ile teselli bulup, kalan ömrünü yalnız tamamlayarak ölecekti.
Gelen askerler bütün çabalarına rağmen bacakları kalas ve yıkıntılara sıkışmış olan Nezihe’ yi çıkartamıyorlardı . 27 Aralık öğlen olmak üzereydi . Yardım ekipleri ulaşamadığı için sağ kalanlar kendi başlarına kurtulmaya çalışıyorlardı ama yaralı olmayan ve sağ kurtulan çok az insan vardı. İfakat Hanım amca kızını kurtarmaları için birkaç asker ile az önce konuştukları eve gitmişti.
Manzara çok korkunçtu. Kadının enkaz dışında kalan göğüs hizasının bulunduğu karlı bölge, uzaktan kırmızı bir tülbent gibi yerdeki karı kaplamıştı. İnanamayarak yaklaşan askerler ve İfakat Hanım , oracıkta adeta şok geçirdiler. ( Bu olay o günkü gazetelerde vahşet olarak yer almıştır.) Çünkü insan kılığında, yardım etmesi gerekirken ,kadının iki bileğini keserek bilezikler ve kolyeyi çalan bir hayvan onu böyle kan kaybından ölüme terk etmişti. Kesik bileklerinden bütün kanını kaybeden amca kızının açık kalan gözlerini kapatmak mümkün olmadı. Birkaç sarı demir için onun canlı canlı bileklerini kesen İblis’ e sanki;
“Seni gördüm, iki elim mahşerde yakanda olacak “ gibi bakarak ölmüştü.
Hiç akıllarına gelmeyen bir şey de , Naime’nin boynundaki beşi bir yerde denilen altınların ve parmağındaki Enver Bey’ in nişan yüzüğünün kaybolmasıydı. Enver Bey, nişanlısı Naime ile küçük baldızı Nebihe’ yi aynı mezar çukuruna , Kayın pederi ile kaynı Baki’ yi ise yine birlikte başka bir mezara elleriyle gömdü. Bu mezarların yerleri hiç bilinemeyecekti. Ali Koç ‘ un cüzdanı ve pek çok değerli ziynet ve kıymetli eşyalar da maalesef yok olmuştu. Deprem yetmemiş gibi şehre dolan bir takım ölü soyucular türemişti şimdi de . O soğukta Mehmetçik, bir de enkaz nöbeti tutacak, yakalanan yağmacılar şiddetle cezalandırılacaktı .
Deprem 1939 yılının Aralık ayında ,26 yı 27 ye bağlayan gece saat 02.00 da olmuş, merkez ve köylerde 116. 720 ev oturulmaz hale gelmişti. Ölenlerin sayısı 32. 962 olarak tespit edilmişti. Nchter ölçeğine göre 7.9 şiddetindeydi.
Demir yolu yedi gün sonra onarılınca ilk gelen trenle , İsmet İnönü ve bakanlar şehre gelmişlerdi. İsmet Paşa , kurtarıcı gibi karşılanmış, evi yıkılıp çadırda soğukla boğuşan yaralılar hemen diğer illere gönderilerek , kendilerine devlet tarafından maaş bağlanmıştı.
İfakat Hanım ve kalan iki çocuğu hemen Antakya’ya, kendilerine tahsis edilen eve , trenle gönderildiler. O gün akşama doğru kurtarılan Nezihe , İskenderun Devlet Hastanesine yatırılmıştı. Ona henüz Hatay’ ı terk etmemiş olan Fransız doktorlar bakmışlardı. Doktorların ihtimamı ile iki bacağı da ezilmiş olan Nezihe , altı ay yattıktan sonra düzelerek yürüyebilecekti. Kazazede aile Hatay’ da 1.5 sene kalacak , sonra tekrar Erzincan’ a dönecekti.
Evlerini yeniden yaptıracaklar, kalan bütün akrabalar aynı mahallede birbirine sokularak yaşayacaklardı. Hastanede doktorların Küçük Nezihe diye isim taktıkları kız , artık 15 yaşına gelmiş, kız enstitüsünde okuyor , güzelliği ile dikkat çekiyordu. O günlerde Erzincan’ a yeni tayin olmuş olan bir teğmen sürekli kızın peşinde dolaşmaya , kızı istetmek için aracılar göndermeye başlamıştı. Ama bu oldukça zengin ve köklü aile dışarıya kız vermeye yanaşmıyor, gerek anne gerekse sağ kalmış olan amca ve halalar, kızın yabana gitmesine , hele askerle evlenmesine şiddetle karşı çıkıyorlardı.
Tam üç yıl o teğmen hiç pes etmeden kızın peşini bırakmadı. Onu defalarca istetti. Bir defasında bütün örf ve ananeyi çiğneyerek istemeye tek başına kendisi gitti. Bu cesareti ve kıza olan ilgisi , İfakat Hanımın hoşuna gitmişti. Ama kızı uzaklara gider diye korkuyor ve henüz küçük olduğu , okuduğu için de ,evlenmesine müsaade edemiyordu. Kızı sürekli isteyen Konya’ lı Kara Teğmen sonunda Erzincan Valisi Orhan Sami Bey’ e giderek aracı olmasını istemişti. Ali Koç’ un yakın arkadaşı olan vali aracılık yapmayı kabul etmiş , bu deli teğmenin ısrarı Erzincan’ a yayılmıştı. “Ali Koç’ un kızını istiyormuş, vay be . Vermezlerse kaçırırım diyormuş , komutanlar da devreye gireceklermiş, duydunuz mu? “
Bir gün Amerika’ dan hibe olarak gelen çok iri kadana atıyla Nezihe’nin de olduğunu düşündüğü teyze evinin önündeki şose yolda gözü pencerede olarak öyle bir düştü ki, hem kolu hem de burnu kırıldı Konyalı’ nın. Kızlar bir koşu inip onu evlerine taşıyarak evin avlusuna yatırdılar. Hemen askeriyeye ve aile büyüklerine haber vermişlerdi. Yüzü gözü kan içinde ,Nezihe diye sayıklayınca, bu kızın o adama verilmesinin şart olduğunu anlayacaklardı, aile büyükleri. Hak ediyordu bunca sevgi dolu yüreği ile Nezihe’yi.
Nişanı , ali Orhan Sami Bey takmıştı. O zamanlar teğmenlerin , üsteğmen olmadan evlenmeleri yasaktı. Bu yüzden bir süre sonra dini nikahla evlenip, tayin oldukları Tunceli- Ovacıkta resmi nikah yapabileceklerdi.
Nezihe’nin ,on yedi yaşında iken evlendiği bu teğmenden , üç çocuğu olmuştu . Bu deli teğmenle 56 mutlu yıl geçirdi. Kocasını kaybettiği 2002 yılında cenazesi başında ağlarken,
“Sen benim babamdın , kardeşimdin , kocamdın, sevdiğimdin “diye ağıt yakmıştı Küçük Nezihe. O günden sonra ,üç aylarda hatim indirip, onun ruhuna mevlit okutmayı hiç aksatmadı.
Kocasına çok benzeyen oğulları ile , kendisini o kötü günlerden çıkartan Kara Konya’ lı Teğmen’i hep hatırlar ve dua ile göz yaşları döker, Erzincan’ lı Küçük Nezihe. İyi ve kötü günlerde el bırakmayan hakiki bir Anadolu kadınıdır o. Sadece sallantıdan, depremden çok korkar. Hiç doyamadığı babasını ve üç kardeşini hatırlamak acı verir ona. Bu yüzden yaşamında ne paranın ,ne servetin değeri olmamıştır onun için. Ölümü sırası gelmemişler için, görmek istemez sadece .
Sana , 63 yıldır beni anasız bırakmadığın için, gösterdiğin şefkat ve sonsuz anlayış için , örneği olduğun iyi insan olma vasıflarında eğittiğin için teşekkürler ederim , Küçük Nezihe.
Annem, canım annem benim.
E.Yaşar Ovalı 03.02.2014
YORUMLAR
Evlenme aşk derken anne aşkıyla yazıyı bitirmen .Tebrik ederim saygılarımla.
kukurikuu
Yorumunuz için çok teşekkür eder saygılarımı sunarım.
kukurikuu
İki kelime ile çok manalı ve çok güzel bir yorum yapmışsınız.
Teşekkür eder saygılar sunarım.