SİYASİ BİR CİNNET HALİ Mİ YAŞIYORUZ? / ALİ TÜRER
Son günlerde AKP kimyasında Gezi Parkı ile başlayan 17 Aralık operasyonuyla kronik hale gelen bozulmanın siyasal sistemde, kurumlarda, hukuki işleyişte ortaya çıkardığı sarsıntıları yaşıyoruz. Bu sarsıntılar kurumsal yapıyı, siyasal işleyişi tahrip etmeye devam ediyor.
Refah Partisi’nin kapatılmaya çalışıldığı koşullarda, bazı “Milli Görüş” kadrolarının kendini yeni bir tarzda üretebilmesi sayesinde siyaset sahnesine çıktı AKP. Hükümet olup henüz iktidar olamadığı dönemde de askeri vesayete karşı sürekli bir rüştünü ispat etme savaşı içinde oldu. Sıra “artık iktidar benim” özgüveni geliştirmeye gelmişti ki Gezi Parkı direnişi patladı. Tam “önümdeki bu engeli bertaraf ettim; ülkede, bölgede istediğim gibi artık at oynatabileceğim” diye düşünmeye başlamışken bu seferde eski ortak baş kaldırdı.
İktidar tapusunu devlerin elinden almak için ne badireler atlatmışsınız. Tam öz güveniniz tavan yapmış, bir bakıyorsunuz, sokaklar ayağa kalkmış, ne yapacaksınız. Dış düşman, iç düşman deyip, elinizdeki güçle oyunbozanların tepesine bineceksiniz, başka çareniz yok.
Kurtarıcı dediğin bütün ortaklıkların bu kavgada geçici olduğunu bilecek; kulağı kapıda, eli tetikte olacak. Babasına bile güvenmeyecek. Size biat etmiş gibi görünen ortağınızın pusuya yattığını, mevzilerini ha bire sağlamlaştırdığını göreceksiniz. O mevzileri çaktırmadan elinden almanın bir yolunu bulmanız lazım, yoksa bela kapıda hazır. Kurtarıcıysanız bunu bileceksiniz.
AKP gelenekçi bir parti olarak atalarının deneyimine ne kadar sahip olduğunu aslında gösterdi. Ortağını iyi izlemiş, listeyi doğru tutmuş, başına bir hal gelirse nasıl hareket edeceğini önceden hesaplamış, hakkını vermek lazım. Fakat galiba ortağın kendini de yakma pahasına böylesine cüretkâr davranabileceğini pek ön göremediler.
Ortağın da Allah için geleneğe bağlılıkta hükümet edenlerden aşağı kalır yanı yok. Kader arkadaşının zaaflarını iyi görmüş, yumuşak karnını iyi bellemiş. Darbesi esaslı oldu. AKP ileri gelenlerinin foyaları bir anda ortaya dökülüverdi. Meğer kamuoyundan gizlenen ne oyunlar varmış. Ama bütün bu oyunları birileri de kayıt altına da alıyormuş. Buna şapka çıkartmak lazım.
Saldırıya maruz kalırken, savunma pozisyonunda kimliğini bulmuş bir siyasi yapıdan söz ediyoruz. Hayatı rüştünü ispat etme mücadelesi ile geçmiş bir kurtarıcının ne yapması gerekiyorsa AKP bu süreçte aslında onu yaptı. Zaten bu ülkede, içine düşülen her rejim bunalımında, sorunlar hep merkeziyetçi gelenek içinde çözülmeye çalışılmadı mı? O yüzden yadırgamamak lazım.
Fakat günümüz dünyasında merkeziyetçi geleneğin hareket alanı da giderek daralıyor. Bu gelenek içinde hareket edildiğinde sorunlar sonuçta çözülmüş olmuyor. Sorunun bir biçimde üstünü örtüyor, erteliyoruz. Hâlbuki böylece sorunu daha da derinleştiriyor, çözümü daha da zor hale getiriyoruz. Çünkü sorun etrafında çıkar çatışmaları, düşmanlıklar, kan davaları gelişiyor.
Başta Başbakan olmak üzere AKP ileri gelenlerinin bugün içinde yer aldıkları ruh hali işte bu? Yolsuzlukların üstünü örtmeye çalışır, en az zarar ile vartayı atlatmak için saldırıya saldırıyla cevap verirken, aslında sistemi tahrip ediyorlar. Var olan çatışmayı daha da sertleştirirken, düşmanlıkları körüklüyor, yeni ihtilaflar düşmanlıklar üretiyorlar.
Bunun farkında olmamaları mümkün değil. Bakın yüzlerine, her birinin yüzünden düşen bin parça. Gece hiç birinin rahat uyuduğunu, geleceğe hiç birinin umutla baktığını sanmıyorum. Ama içinde at oynattıkları kurtarıcı ideoloji, siyasi iklim, gelenekler, alışkanlıklar olaylara başka türlü bakmalarına, başka türlü anlam çıkarmalarına, başka tür önlemler düşünmelerine, uzlaşma kültürü geliştirmelerine izin vermiyor.
Yaşananlar siyasal sistemi çürütüyor, kurtarıcı siyaset mekanizması çöküyor dememizin nedeni bu.
Bu da oldu. CHP milletvekili Umut Oran, Sabah gazetesinin nasıl el değiştirdiği ile ilgili verdiği bir soruşturma önergesini internette yayınlayınca, mahkeme kararı ile sansürlendi. Ve bu olayın yaşandığı ülke AB üyesi olmaya hazırlanıyor, inanabiliyor musunuz?
Bu ülkede soruşturma açan her savcıya neredeyse soruşturma açılmaya başlandı. Farkında mısınız, davalar çoktandır gerçekte bir türlü sonuçlanamaz hale gelmiş durumda. Bir “hukuk” tartışmasıdır gidiyor, ancak kimsenin açılan bir soruşturmadan, görülen bir davadan hukuki bir sonuç beklediği aslında yok. Herkes birbirine en fazla zararı vermeye bakıyor.
Bu nasıl bir cinnet halidir?
Açılan yolsuzluk dosyaları savcıların elinden alınıyor. Dosyayı kucağında bulan yeni savcı, aldığını çöpe atıyor, iddianameyi yeniden yazıyor. Kolluk güçleri ile savcıların soruşturmayı bağımsızca yürütmelerini engellemek için yaptığı girişim Yargıtay’dan dönünce, bu anti demokratik müdahaleyi “demokrasi paketi” adı altında hükümet yasalaştırmaya hazırlanıyor.
Kolluk güçleri sadece valilerin onay verdikleri soruşturmaları yürütünce Türkiye’ye demokrasi mi gelecek. Bu nasıl bir mantık?
Sadece faiz arttırmakla, dolarda yükselmenin önüne geçilir mi? Hukukuna, hukukçusuna, siyasetine, siyasetçisine, kolluk gücüne güvenilmeyen ülkenin parasına kim, neden güvensin? Faiz arttırmayı düşündüğünüz kadar sisteme olan güveni arttırmayı da aklınıza getirseniz ya. Bunu görmek için ekonomist olmaya gerek var mı?
Sorunları kalıcı bir biçimde, demokrasi içinde uzlaşma içinde çözmekten kaçıyor ayak oyunları ile puan toplamaya çalışıyorsunuz.
Hâlbuki sırtınız mindere yapışıyor farkında değilsiniz?
Bedel, sosyal ilişkilerde, kurumsal ilişkilerde, ekonomik ilişkilerde bozulma, yozlaşma biçiminde ortaya çıkıyor. Ekonomik bunalım, işsizlik, yolsuzluk, toplumsal huzursuzluk biçimimde bunun bedelini hep birlikte ödüyoruz.
Bu gerginliği, bu huzursuzluğu, bu çileyi, bu zulmü bu millete ne hakla reva görürsünüz?
Hani siz barış getirmek için yola çıkmıştınız. Kürt sorununu çözecektiniz, İleri demokrasiyi getirecektiniz.
Bu çözülmenin dibini ne zaman bulacağız? Seçeni, seçileni ile “biz bu haltı niye yedik?” diye ne zaman kendimize soracağız?
Oysa çözüm ortada: Daha fazla demokrasi, daha fazla yerinden yönetim, daha fazla hukukun üstünlüğü, katılımcılık; sosyal devlet temelinde yeni bir anayasa, yeni bir seçim sistemi, yeni bir hukuk, yargı ve eğitim sistemi.
Başka çare yok!