- 1518 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
CUMHURİYET HALK FIRKASI TARAFINDAN BU MİLLETE YAPILAN ZULÜMLER...
’Cumhuriyet Halk Partisi zamanında Osmanlıdan kalan camilerin tamamı hangar ve depo yapıldı.Camiinin kapıları kırılarak kereste deposu yapıldı.İzmirde silolorda buğdaylar çürümüştü ve denize döküldü.Dökülen buğdaylardan dolayı gemiler limana günlerce yanaşamamıştı.
Halk gıdasızlıktan uyuza yakalanmıştı.Okullarda idman dersinde uyuz yaralarımız görülür diye çoraplarımızı indiremiyorduk.Çocuklara günde bir çeyrek,ağır işçilere bir ekmek veriliyordu.Kiremit gibi kırmızı renkli,küflü buğdaydan yapılan bir ekmekti.
Halk Partili olmayanlar elbisesinin tersini çevirip giyiyorlardı.Annem mantosunu ters yüz yaparak on dört sene giydi.Müzeler müdürü bir gecede Ayasofyayı yıkmaya kalktı.Halk Partili olanlara fırancala denilen özel ekmekler çıkartılıyordu.
Türkçe ezan denilen şey çıkınca halk Halk Partisi ve İsmet Paşa için-Tanrı uludur,Tanrı uludur.İsmet Paşanın memurları kuludur.Haydin şekere,haydin una diye alay ediyorlardı.Anneannem beni gizliden Kuran öğrenmeye gönderiyordu.
Hocamız perdeleri kapatıp gaz lambası ışığında bize Kuran öğretiyordu.Elifbayı öğrenirken birden kapı vuruldu.
Zorla içeri giren polis hocamızı alıp götürdü,bizi de dağıttılar.
Kandillerde bile camilerde ışık yakılması yasaktı.Böylece halk dinsizliğe itiliyordu.Kuranlar o günden beri duvarda asılı kaldı.Fakat benim annem Osmanlı döneminde dört yaşında Kuran terbiyesinden geçmişti.
Aynı zamanda Fatih Numune Lisesinde Fransızcayıda öğrenmişti.Çok güzel Kuran okurdu.
Bizde diz çöker dinlerdik.O devirde dindar olmak kabahatti.
Türkçe ezandan önce Halk Partililer camiye namaza gitmedikleri gibi sonrada gitmediler.Molla Saidin eserleri gizlice okunduğu gibi,Kuran’da gizli okunurdu.Mevlid dahi gizli okunurdu.Şeker yoktu o zamanlar mevlidin üzümle okunduğunu hatırlıyorum.
Annemin babası Evkaf Encümenindeydi.Vefat edince cebinden iki adet kesme şeker ve 200 kuruş parası çıkmıştı.
İstanbul halkı ekmek kuyruklarında öldü.
İsmet Paşa’nın tek iyiliği Malta Konferansında Roosvelt ve Churcilden yardım edemeyecekleri oranda çok silah isteyerek Türkiyeyi harbe sokmaması olmuştur.
Saçlarının bir gecede beyazladığı söylenir.Yaveri-Alman Orduları Rusyaya girdi Efendim dediği gece saçlarının beklemekten,korkudan beyazladığı söylenir.
Ekmek karneleriyle açlığı beraberinde ince hastalık denen veremi Anadoluya getiren,zavallı halkın kırılıp ölmesine zemin hazırlayan Halk Partisini halkımız öfkeyle,nefretle anar.
Şeker,un,cam,gaz,ekmek ,yağ vb.tüm tüketim maddeleri karneye bağlıydı.
Leblebi tozu unla karıştırılıp ekmek yapılıyor ,et yok,beyaz ekmeği ancak Halk Partili olanlar bulabiliyor diğerleri kara ekmeğe muhtaç oluyorlardı.
İsmet Paşa pek konuşkan hatip değildi.1946 da biraz nutuk atmayı öğrenmişti.Urfa’ya mitinge gider,halk gözleri yara bere içinde toplanmış dinliyor.
Arap halk kendi dilleriyle bağırıp çağırıyorlarmış Paşaya.Paşa yanındakilere sormuş bunlar ne diyorlar diye.
-Su istiyorlar Paşam deyince.Bunun üzerine İsmet Paşa-Değmez bunlara demiş,ardına bile bakmamış.
Halk Partisi halkını aşağılayan tepeden bakan mebuslardan oluşmakta idi.İsmet Paşa zamanında en yaygın hastalık tifüs ve veremdi.Prof.Besim Ömer Paşa bu verem illetini yendi.’
Yukarıda okuduğunuz satırlar Halk Parti döneminde yaşayan Gazi Hasan Paşanın torunu Güler Ünal Kadınefendinin 12 .07.1994 tarihli Akit Gazetesine verdiği mülakattan alınmıştır.
***
Rahmetli Necmettin Erbakan hocanın dediği gibi "bu millet, CHP nin ümmete yaptığını hiçbir zaman unutmayacaktır."Bunlar bu asil millete aşağıda yazdığım zulümleri layık görmüştür.
1 - İslam Hilâfeti’ni kaldırdılar;
2.Devletin dini İslam’dir“ ibaresini anayasadan çıkardılar.
3.Şeyhülislamlığı ve Ser’iyye Vekaletini lagvettiler;
4 – Miras hukukunu değiştirdiler;
5 – Dinî nikâhı yasak ettiler;
6 – Kocası ölen veya boşanan kadınlara ait iddet diye bir sey tanımadılar;
7 – Kadinlarin başörtüsüne karşı çıktılar;
8 – Evlilik hukunu değiştirdiler;
9 – Ser’î yemini degistirdiler;
10 – Çocukları sünnet etmeyi yasakladılar (sonra müsaade edildi);
11- Cuma ve Bayram hutbelerinin sünnet vechi üzere Arabî lisanla okunmasını yasak ettiler;
12 – İslam Hukuku yerine, medenî kanunu getirdiler;
13 – Askerî sancaktan, Kelime-i Tevhid’i kaldirdilar;
14 – Istanbul fethinin Sembolü olan Ayasofya Camisini Müzeye cevirdiler;
15 – Hulefa-i Rasidin levhalarini camilerden indirdiler;
16 – Din derslerini mekteplerden kaldırdılar;
7 – Dinî ve Islamî kuruluslari yasakladılar;
18 – Kur’an harflerini yasak edip, latin harflerini getirdiler;
19 – Camilerde Kur’an ögrenmeyi men ettiler (sonra serbest birakildi);
20 – Ezanı Türkcelestirdiler (1950′den sonra yasak kaldırıldı)
21 – Kur’an cüzlerinin satisini yasakladılar (sonra serbest birakildi)
22 – Dinî kitaplari Halk Partisi binalarina sokmadilar;
23 – Latin Alfabe getirdiler Arapça yerine
24- Medreseleri kapattilar (hâlâ kapalidir!)
25 – Bir çok cami ve mescidleri camilikten cikardilar;
26 – Türbeleri kapattılar;
27 – Tekkeleri kapattılar;
28 – Milletin basina zorla sapka giydirdiler (giymeyenler asildi)
29 – Ser’î talaki (boşanmayı) tanımadılar;
30 – Millet kürsüsünde Din zehirdir“ dediler;
31 – Din fikrini milletin kalbinden silmek icin otuz seneye daha ihtiyacımız vardır“ dediler;
32 – Din ve Arapça kitaplari toplayıp imha edecegiz! dediler;
33 – Hacca gitmeyi yasakladılar (sonradan bu yasak kaldirildi);
34 – Sarik ve cübbeyi yasakladilar (sonralari tek camilerde müsaade ettiler);
35 – Kâbe levhalarini ve benzeri tasvirleri (resimleri) camilerden indirdiler;
36 – Müslüman kızların, gayri müslimlerle evlenmelerine müsaade ettiler;
37 – Süt kardeslerin ve süt annelerin evlenmelerine müsaade ettiler;
38 – Vakfiyye sartlarina riayet etmediler;
39 – Mason localarinin açılmasına müsaade ettiler;
40 – Abidlerde ve tarihi eserlerde Kur’an ayetlerini sildiler;
41 – Tekbir seslerini horladılar;
42 – Ezan seslerini horladılar
43 – Islam Şeriat’ini hor gören yazıların, gazetelerde yazılmasına müsaade ettiler;
44 – Türk milleti baldırı çıplak bir Arab’in vaz ettiği (koydugu) hükümlere bağlı kamalaz“ diye Peygamber’in takhir edilmesine müsaade ettiler;
45 – Peygamber’e, O deve çobanı idi“ diye tahkir edilmesine müsaade ettiler;
46 – Kur’an-i Kerim’in Ortaçağdan kalma hükümlerine bağlı kalamayız“ dedirtiller; (Alıntı)
***
Yavuz Bülent BAKİLER, eski Mv.merhum İsmail Hakkı YILANLIOĞLU’nun damadı idi. Hakkı Bey merhum babamın yakın dostu idi.Diyeceğim o ki Yavuz Bey Hasib Beylerin dâmâdıdır.
1925-1930 yıllarında Kastamonulu Hasib Efendinin dilinden o günleri bir dinleyelim:
“…O, 1925’li, 1930’lu yıllar korkunç yıllardı.
Kelâmî Dergâhında benim gibi yirmi kişi daha vardı. Hoca Efendiden Arapça-Farsça yanında, fıkıh, kelâm, sarf, nahiv, tecvid gibi dersler de görüyorduk.
Dergâha gireli daha bir yıl bile olmadan Şeyh Said ayaklanması başlamasın mı? Esad Efendi üzüntüden ne yapacağını şaşırdı.
Bir gün beni yanına çağırdı: “Oğlum, dedi İslamın sancılı günleri yakındır! Bu ayaklanma yüzünden başımıza bir takım belaların geleceğini görür gibi oluyorum.
Artık senin buralarda kalman doğru olmaz. Çünkü din eğitimi için gerekli zeminler kurutulacak; birtakım kimseler ortadan kaldırılacaktır.
O bakımdan senin hemen Kastamonu’ya dönmen lazım. Toparlan ve en kısa zamanda yola çık!”
Hocanın elini öpüp İstanbul’dan ayrıldım.
Ben Kastamonu’ya döndükten bir süre sonra, tekkeler ve türbeler kapatıldı. Esad Efendinin dedikleri bir bir çıkmaya başladı. Dindarlar göz hapsine alındı. Kur’an kursları yasaklandı.
1928 yılında Harf inkılabı ilan edilince, biz Kastamonu’da iki dehşetli hadiseyle karşı karşıya kaldık: Vali tellal bağırttırdı:
“Ey ahali! Bundan sonra hiç kimse Arap alfabesiyle okuyup-yazmayacak! Arap alfabesi yasaklanmıştır. Kimin evinde eski Türkçeyle yazılı kitap varsa getirip vilayete teslim etsin!
Evlerinde, dükkânlarında eski Türkçe eser bulunduranlar şiddetle cezalandırılacaktır! Duyduk duymadık demeyin haaa!”
Halk korku içindeydi. Bazı kimseler, evlerindeki eski Türkçe kitapları, bahçelerinin bir tarafına gömdüler. Bazı kimseler, o kitapların değerine bakmadan götürüp sulara attılar.
Bazı kimseler de getirip vilayetteki yetkililere teslim ettiler.(Moğol baskınları ile yakıp yıkılan nice değerli kütüphanelerimizin hikayesi ciğerlerimizi dağlarken o günün şartlarındaki uygulamaya ne demeli)
Gözlerimle gördüğüm dehşetli bir hadiseyi hiç unutamıyorum: Hacı Kadı Camiinin (Ferhat Paşa Camii) kitaplığında, binlerce kitap vardı ki hepsi de eski harflerle yazılıydı.
O kitaplar arasında el yazması çok kıymetli eserler, salnameler, cönkler, divanlar, padişah fermanları, ilim ve fen kitapları da bulunuyordu.
Bir gün o eserlerin hepsini, belediyenin gübür (çöp) arabalarına abur-cubur yığarak şehrin dışına çıkardılar ve orada hepsini birden cayır cayır yaktılar.
Dersaadetten gelen padişah fermanları, gümüş çerçeveliydi. Kitap yangınına o gümüş çerçeveli fermanlar da atıldı. Halk üzerinde öyle büyük bir korku vardı ki, oradaki vazifelilerden hiçbiri, cesaret edip de o gümüş çerçeveleri olsun alamadı. Kastamonu, sanki yunan işgaline uğramıştı.
Artık, Kur’an okumak da, okutturmak da suç sayılıyordu. Sokaklarda zaman zaman şöyle manzaralarla karşılaşıyorduk: Bekçiler veya jandarmalar önünde bir cami imamı görüyorduk.
Adamın elleri kelepçeli olurdu. Bazen de bilekleri bir dana ipiyle bağlanırdı. Koltuğunun altında suç unsuru olan bir Kur’an-ı Kerim bulunurdu.
İmamın yanında da 8-10 yaşlarında üç beş çocuk yürürdü. Adamın suçu: Çocuklara Kur’an okumayı öğretmekti.
Bu kitap yakma işinden sonra sıra vakıf eseri olan camilerimizin satışına geldi.
Diyeceksiniz ki, “vakıf eseri hiç satılır mı? Vakfeden kişilerin maksatları dışında kullanılır mı?” Devir, başka devir beyefendi! Memlekette muhalefet yok!
Muhaliflerin kafaları koparılıyor! Muhalifler zindanlara atılıyor! Padişahlık kaldırılmış ama herkes bir padişah gibi!
Kastamonu’da yaşadığım dehşet verici ikinci hadise vakıf eseri olan camilerimizin satılması oldu 1930’lu yıllardı, şehrin içinde 42 veya 44 camimiz vardı.
Devrin valisi, bu camilerden 33’ünü satışa çıkardı. Satışı istenen camiler arasında, bizim Yılanlı Camimiz de vardı. Onu, belki üç yüz sene önce, benim dedelerim hayır için yaptırmışlar ve halkın ibadetine cami olarak vakfetmişlerdi.
Şimdi o yetkili geliyor, sanki Yılanlı Camii kendi babasının tapulu malıymış gibi, onu satışa çıkarıyordu, iyi mi? Biz kendi camimizi devletten, o zamanın parasıyla beş bin liraya yeniden satın aldık ama onun cami özelliğini katiyen bozmadık.
Onu yine cami olarak halkın ibadetine açık tuttuk. Satılan otuz üç camiden, bu gün sadece üç tanesi ayaktadır: Biri bizim Yılanlı Camimizdir. Diğer ikisiyse: Karanlık Camiyle, Keskin Efendi Camii!
Diyeceksiniz ki öteki camiler ne oldu? Onlar, yeni sahipleri tarafından yıkıldılar. Yerlerine ya ev yapıldı ya dükkân ya bahçe! Şimdi burada belirteceğim önemli bir husus var:
Ben, ömrüm boyunca, çeşitli tecellilere şahit oldum. Vakıf eseri o otuz camiyi devletten satın alarak yıktıranların hepsi de perişan oldular. Vallahi billahi onlardan kimisi iflas etti.
Kimisi, amansız hastalıkların pençesinde inleye inleye öldü. Kimisi zürriyetsiz kaldı. Zamanla dilenenleri bile gördüm. Kimisi de paraya pula rağmen huzurunu kaybetti. Bir lokma ekmeği, ağız tadıyla yiyemedi.
***
O 1930’lu yıllardı, halk, korkusundan Cuma namazlarına bile gelemiyordu. Hazin hatıralarımdan biri de şudur: Ben, bizim Yılanlı Camimizde müezzinlik yapıyordum.
Camimizin bir de imamı vardı. Vakit namazların genellikle ikimiz kılardık. Ama Cuma namazı için en az üç kişi olmak lazım! Cuma vakti girince kalkıp ezan okuyordum.
Görüyordum ki üçüncü kişi yok. Kapının önüne çıkıp gelene gidene yalvarıyordum. “Yahu biriniz Allah rızası için gelin de cemaat olup Cuma namazını kılalım!” diyordum. Halk ürküyor, omuz silkip geçiyordu.
Kastamonu bir gâvur işgaline uğramış olsaydı, halk bu zulme karşı direnirdi. Ama kendi yöneticilerinin zulmü önünde kan kusuyor, “kızılcık şerbeti içtim!” diyordu.
El yazması eserlerimiz, kitaplarımız yakıldıktan, camilerimiz satıldıktan sonra sıra kıymetli halılara ve antika eşyalara geldi. Size hangisini anlatsam beyefendi?
Musa Fakih veya Zihnizâde Camiinin çok güzel ve çok büyük bir halısı vardı. Bütün Kastamonu, o halının vakti zamanında beş yüz altına alındığını bilirdi. İşte o güzelim halıyı bir gün,
Zihnizade Camiinden alıp valinin makam odasına serdiler. İtiraz etmek kimin haddine düşmüş. Halı, bir süre valinin ayakları altında kaldı.
Sonra bir gün nasıl olduysa o nadide halı, vilayet konağından, hem de valinin makam odasından çalınıp gitti. 70-80 metrekare büyüklüğünde bir halıyı tek başına kim dürebilir,
tek başına kim omuzlayabilir ve sonra hiç kimseye görünmeden vilayet konağından kim sıvışıp gidebilir? Hiç kimse, o halının, bir gece yarısı, nasıl kanatlanıp uçtuğunu öğrenemedi! Hiç kimse, o modern hırsızlık üzerine yürümek cesareti gösteremedi.
Kastamonu halkı “Bizim o antika halımız ne oldu?” diyemedi. Zamanın Kastamonu valisi de o müthiş hırsızlık üzerinde hiç durmadı.
Sanki odasından, eski, günü geçmiş bir gazete parçası alınıp götürülmüş gibi bir tavır takındı. Polisler, eskici pazarlarında bir-iki dükkâna şöyle bir girip çıktılar, sonra onlar da işin peşini bıraktılar.
Halının nerede, kimin evinde dürülü kaldığını çok iyi bildikleri halde oralara yanaşamadılar. Hatta çalınan halının çok yakınlarında nöbet tuttular. Hırsızlığa göz yumdular.
Ben dinsiz münevverden de, dindar cahilden de, yobazdan da daima endişelenmişimdir beyefendi! Çünkü dinsiz münevverle dindar, fakat zırcahil adamlar, milleti öylesine uçurumlara sürüklemişlerdir ki içinden kolay kolay çıkamamışızdır.
Ah biz ne günler yaşadık beyefehndi! Rabbim, milletimize ve devletimize o karanlık günleri bir daha göstermesin!”
Alıntı..
***
Allah demenin yasaklandığı o yıllardan birkaç anekdot nakledeyim isterseniz..
Allahın muhafazası olmasa yanındaki birine dinden imandan bahsetmek mümkün değildi o günlerde..
Biri ezanı Arapça okuduğunuzu söylerse Jandarmaya sorgusuz sualsiz götürülüp daraağacında sallandırılırdı Hocalar..Tekirdağda çalışmış rahmetli olmuş bir Jandarma Komutanı çocuklarına söylemiş çocuklarıda kitapta yazmışlar ordan okudum..
’’Tekirdağda Jandarma başçavuşuyum..Çorlunun bir köyünden bir ihbar aldık..Bir Dede torununa Kuran-ı Kerim okutuyormuş gizlice..Evi bir müfreze askerle gizlice yaklaşıp sardık,Kuran okurken suçüstü yaptık..
İçerde yaşlı sakallı bir dede torunu kızcağıza subhaneke öğretiyordu..Yakalayıp ellerine kelepçe vurarak boğazında zincirle jepe bindirip ilçeye getirdik..
Zabıt tuttuk hemence evde Arapça öğretiyordu suçüstü yaptık diye.Sultanahmet Cezaevine ellerinde kelepçeyle teslim ettik ben oradan ayrıldım..
Ayrılmadan önce bize soruyordu ikide bir.-Beni nereye götürüyorsunuz diye..Seksen yaşında beyaz sakallı,nur yüzlü bu dede.O gün ben de İstanbulda kaldım.Ertesi gün Sultanahmet Cezaevinin önünden geçerken ne göreyim?
Meydanda tam 15 Sarıklı Hocanın daraağacında idam edilip sallandığını gördüm.İçlerinde bu nur yüzlü dede de vardı.Ne yaptım dedim kendi kendime.Ben yapmasam başka birisi yapacaktı..Ama yarın Allahın huzurunda o dedeye ben ne cevap verecektim?
Asılanların göğsüne birer kağıt iliştirilmişti.Kağıtta Tevhid-i Tedrisat kanununa muhalefet ettiğinden dolayı idam edilmişlerdir yazıyordu.Bunu gözlerimle gördüm.Yıllarca hep buna ben sebep oldum diye gözyaşı akıttım.
Onun için hayırlar yaptım Hacda onun yerine tavaf,say yaptım.Ama nafile hala korkuyorum..Allahın huzurunda mahşerde onun yüzüne nasıl bakacağım,bana hakkını helal edecek mi diye..’’
CHP devrinden bir anekdot daha sizlere..Acı gerçekler bunlar üzerinde derin derin düşünmek icap eder..
Bugünkü gençlerin kafasına bunları kazımak lazım.
Yoksa bu seçimlerde olduğu gibi CHP li birisi ilerde başımıza Başbakan seçilir!!Din düşmanı rakıyı su gibi içen besmelesizler bizi koyun gibi yönetir.
1500 tl.asgari ücreti sen vermezsen kanında zerre miktar Türk kanı olmayanlar senin başına geçer senin 12 yılda biriktirdiğini üç senede çatır çatır yerler..O karanlık günlerde yaşamış bir subay anlatıyor yine..
Allah diyenin ipte sallandırıldığı,Şapka giymeyeceğüz diyen Rizelimin Hamidiye Zırhlısı ile top ateşine tutulduğu yıllar..
İskilipli Atıf Hoca merhumun Şapka İnkilabı !!öncesinde yazdığı Frenk Mukallitliği adlı eserinden dolayı hapse atılıp sonrada savunmasını yapmadan ipte sallandırıldığı o meşum yıllar..
’’O günlerde her Karakola hedefler belirlenmişti..Hergün en az beş Hocayı yoksa beş Kuran, Arapça okuyanı bulup yakalayıp getirin diye..
Eğer yakalamak için gayret sarfetmez isek bizim onlara işbirliği yapıp göz yumduğumuzu söyleyip hesaba çekiyorlardı amirlerimiz..Tam bir dinsizlik yani anlayacağınız..Benden de bir kaç isim istiyorlardı.
Önce ismini sonra cismini bul yakala getir diyorlardı..Cemseye atlayıp akşama kadar bütün köyleri dolaştım..
Hiç kimseyi bulamadım.Akşam olmak üzereydi,bugün de kimse yoktu heybede..
Bir köyde tarlada namaz kılan bir Hacı amcayı en son gün olduğu için yakalayın dedim askerlerime.
Hemen derdest ettiler..Zaten kaçamazdı nereye kaçacak..Aynı gün şehir meydanında idam edildi..
Bende rahatlamıştım o gün için ekmeğimden olmamıştım..
Ben onun hesabını nasıl vereceğim şimdi Allaha..’’Zor verirsin bu hesabı..Bunu bir yapan olacaktı ama keşke yapan sen olmasaydın..Ekmek demekle yakanı kurtaramazsın..
Çocukluk, gençlik yaşımda hocalardan duyduklarımı,Yozgatta köylülerden işittiğim ezanı Arapça okuyan hocaya reva görülen işkenceleri bir bir ölmeden yazacağım.Ölene kadar yazacağım,din düşmanlarını ifşa edeceğim.
***
Halkımız Halk Partisini hep zam ,zulüm işkence sloganları ile anmaktadır.
Benim çocukluğumda da Cumhuriyet Halk Partisinin 1977 yılındaki Ecevit iktidarı hükümet etmekteydi.
Yine aynı kıtlık günleri her ne hikmetse yaşanıyordu.Bir tek mutfak tüpü almak için partiden aracı bulmak gerekiyordu.Bugünkü MHP seçim bürosunun altında,parkın yanında bir tüp bayii vardı.
Bir tek piknik tüpü almak için halkın kamyona tırmandığını,yarım saat kavga ettiğimizi dükkanın camlarının kırıldığını bugün gibi hatırlıyorum.Halk Partili olanlar,Partiden kağıt getirenler bir kilo vita yağ ,bir mutfak tüpü bulabiliyor lafı ortalıkta dolaşıyor,diğerleri günlerce yağ,tüpgaz almak için bekliyorlardı.
Yine bugün Kızılkanatın olduğu yerde bulunan hal binasında yağ kuyruğunda saattelerce beklediğimi,yine kavgada camların kırıldığını hatırlıyorum.
Ayçiçek yağı diye madeni yağlar satılıyor,istifcilik,karaborsada yüksek fiyatlardan satılıyordu.
Deniz Baykalın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olduğu karneyle yağ,tüp aldığımız o günleri Allah bir daha göstermesin.
Başbakanın bunlar betsiz ,bereketsiz sözü bu anlamda çok yerindedir.Bunlar iktidara gelince ortalık yanıyor,kasıp kavruluyor.28 Şubat Günleri yine Halk Partisi iktidarın ortağı yine zulüm yine işkence,başörtülü kızlarımıza yapılanları nasıl unutabiliriz.
İstanbulda 1991 lerde susuz halkımızın evlerde su stoku yaptıkları günleri,İski Yolsuzluğunu nasıl unutabiliriz.
Cumhuriyet Halk Partisi bugün iktidara gelsin aynısını yaşayamayacağımızı kim bize garanti edebilir.
Allah C.Halk Partisine iktidar şansı vermesin diye hergün dua ediyorum.
Ya Rabbi dinime hor bakanı başımıza verme.Bize zulmedeni başımıza getirme.
Sen bizim yardımcımızsın.Sen bizi koru,bize sahip çık.
İç ve dış düşmanların oyunlarını başlarına çal,onlara fırsat verme,Siyonistlerin planlarını,tertiplerini boz Allahım.
31.01.2014//KIRIKKALE
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU+++
YORUMLAR
Halinize acıdım birden bire.
"Ezildik, sömürüldük, yıkıldık, mahvolduk, bittik, dinimizden olduk" dediğiniz bu Atatürk Cumhuriyeti'nde hala özgürce klavye kahramanlığı yapabiliyorsunuz.
Bu ülkenin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmedi.
Bir avuç aç susuz, halsiz Anadolu halkından kuruldu bu ülke. hainlere göre hava hoş.
Onca haine, peşkeşçiye, sahtekar din adamına ve onca Osmanlı borcuna rağmen.
Ülke tecavüzcülerinden kurtarılarak, bataklığın içinden çekip çıkarıldı.
Kadınlarımıza kişilikleri verildi, insan yerine konuldu.
Gemilerle kaçan mı dersin, deliklere giren mi dersin, düşmanla işbirliği yapanlar kaçacak delik aradı.
Şimdilerde tecavüzcülerini yeniden arayanlar var. Yeniden ihanet edip, ülkeyi yıkmak isteyenler var.
Zamanı şartlarına göre değerlendirin.
Kaç savaştan çıktı bu ülke.
Kıbrıs harbi de dahil.
Din üzerinden tokatlamayın insanları.
Dinimi Türkçe öğrenmek hakkımdır. Allah Türkçe/kürtçe bilmiyor mu.
"Din elden gidiyor" diye her daim çığırtkanlık yapanlar Diyelim ki doğru, dini yok saymaya çalışılıyordu, dinsizleştiriliyordu halk.
Peki dini yok sayanlar, kimdi. Hangi kesimdi, hangi dindendi.
--Siz hiç bugüne kadar kendi inancını dayatmak için başkalarına zarar veren, katliam yapan, savaş ilan eden, kendinden olmayanı öldüren alevi gördünüz mü.
--Siz hiç, iftar çadırı basan, ya da oruç tutuyor diye boğazlayan, ya da namaz kılıyor diye öldüren alevi gördünüz mü.
--Siz hiç suç işleyip cem evine günahları af olsun diye giden alevi gördünüz mü.
--Siz hiç cem evinden çıkıp cami basan, hakaretler yağdıran alevi gördünüz mü.
--Siz hiç tekbir getirerek insan boğazlayan, kafa kesen, karın deşen alevi gördünüz mü.
-Siz hiç komşusunun verdiği yemeği “abdestsiz ellerle yapılmış, pistir” diyerek, kapısındaki köpeğine dahi yedirmeden çöpe atan alevi gördünüz mü.
--Siz hiç insanları kişiliğiyle değil de, inançlarıyla yargılayan (aşağılayan-cezalandıran-dışlayan) alevi gördünüz mü.
--Siz hiç cem evinden çıkıp tekbirler getirerek sokaklarda "falancalar mezera " diyerek ağzının salyasını akıta akıta tehditler yağdıran alevi gördünüz mü.
--Siz hiç ezana mani olan, zekat verenin elini tutan, hacca gidenin yolunu kapatan alevi gördünüz mü…
--Siz hiç öldürüldüler, yakıldılar diye bunun acısını birilerinden çıkarmaya çalışan alevi gördünüz mü.
--Siz hiç kendinden olmayanı "mum söndü" gibi iğrenç iftiralarla belden aşağı vuran alevi gördünüz mü.
--Pekii, "öyle giyinme beni günaha sokuyorsun, böyle davranma evimin, mahallemin bereketi kaçıyor, şöyle konuştun katlin vaciptir" diyen bir alevi gördünüz mü.
--Peki ya insanları sınıflandıran, kendinden olmayanı yok sayan, ya da vatanını satan alevi gördünüz mü.
Görmemişsinizdir.
Ben de görmedim.
Binlerce tarikat, cemaat kurulmasına, mezhep oluşturulmasına rağmen, hala din din çığırtkanlığı yapmıyor mu bu millet.
--Bu ülkede, bu güne kadar ezanları kim susturdu.
--Kelime-i şahadet getirmenize kim engel oldu.
--Kim seccadeyi altınızdan çekti, Namaz kılmanıza kim karıştı.
--Zekat verirken kim elinizi tuttu.
--Kim oruçlu ağzınıza zorla lokma soktu, orucunuzu bozdu.
--Haca giderken kim yolunuzu kesip sizi geri çevirdi.
Siz neyi kimden koruyorsunuz.
Halkın zaaflarını sömürerek, ortalık katmaya, gösteriş budalalığı yapmaya gerek yok.
Din-iman hiçbir zaman gerçek inançlı insanlarda eksilmedi. Çünkü onlarda din; elde dilde değil, yürekteydi.
Dini korumak, beyni çürümüş, ağzı kokmuş, eli kanlılara kaldıysa, vay dinin haline. Din temiz insanın yüreğindedir, başkasının korumasına da gerek yoktur.
Ki zaten İslam-Kuran Allah'ın koruması altındadır, kimse korkmasın.
Allahlığa soyunanlar çoğalmış..
Yüzü insanlıktan, gözü aydınlıktan yana olan herkese selam olsun.
Müsadenizle tarafından 2/2/2014 9:23:45 PM zamanında düzenlenmiştir.
HİDAYET DOĞAN OSMANOĞLU
Hz.Aliye bağlı sünni İslam alevisiyim.Benim anladığım haliyle halkın gözündeki alevilik..
Alevi deyince aklıma dinime hor bakanlar gözümün önüne geliyor.
Kuran Kursu binası yaptırmak için yardım topladığımda Mmak-Tuzluçayırda lokantada ramazan günü burada yardım toplama diyen 20 yaşındaki genç geliyor.
Ne yapmak istiyorsdunuz diyen arkamıza adamlar takıp uzaklaştıran gençler...
***
Alevi deyince bundan altı yıl kadar öncesinde cami yakın odanda namaz kılamazsın diyen odamın anahtarını isteyen okul müdürüm Alevi arkadaş geliyor.
Alevi deyince sizi Yezitler diyen solcu öğretmen arkadaşlarım geliyor.Cevabını bir güzel veririm her zaman.
Alevi deyince kahrolsun şeriat diye kortejde bağıran,şeriate geçit yok diyen Sıhhıyede mitingte yürüyenler geliyor.Kendimi tutamayıp bağırmıştım her şeyi göze alarak..
***
Alevi deyince gözümün önüne cem evleri geliyor kızlı erkekli islama uygun olmayan görüntüler geliyor.
Son günlerde tv lerde görüyoruz .
Neresi islama uygun,ibadet olabilir mi bunlar.
Alevi deyince 28 şubat dönemi Çevik Birler geliyor.
Yaptığı kötü baskılı işlerden dolayı bu da o kesimden denmişti.
Alevi deyince bir köyde sadece beş evin alevi olduğu köyde bir alevi muhtarın Kuran Kursuna buğday toplamak istediğimiz için beni jandarmaya tutuklattığı telefon ettiği geliyor.
***
Bir arkadaş okulda cuma izni vermeyen ,başörtüsü baskısı yapan müdürü için alevi o demişti yok değil dedim.
Demekki 28 şubatta bayağı etkin olmuş alevi müdürler.
Dümen suyunda gitmişler göze girmek için onlara da bu yakışır zaten..
Üç halifenin adlarını koymama alevilerde yok mu.
Böyle yapanın, onlara hakaret edenin durumu belli Yüce İslam Dinimizde.
Alevilerle içli dışlı olan arkadaşlara soruyoruz var doğru diyorlar.
Keşke alevi kardeşlerimizi daha iyi yerlerde daha güzel işleri yaparken hatırlayabilseydim.
Madımakta bizi yaktılar edebiyatına girmeyin.
Kimin kimleri yaktığı sonunda anlaşılacaktır.
Alevi kardeşlerimizi namazda safta görmek istiyoruz.
Alevi, köylerimizde camilerin ezanların okunmasını arzuluyoruz.
Alevi kardeşlerimizin saz kursları açtıkları kadar Kuran Kursları açmalarını arzu ediyoruz.
***
Biz alevi kardeşlerimizi ötekileştirmiyoruz.Sadece uyarıyoruz.Hz.Ali gibi yaşamaya çağırıyoruz.Alevi komşularımızla gidip geliyor,bayramlaşıyor her yerde beraber oluyoruz.
Bize bunları reva görüyorlar diyenler aynaya bakıp kendi suretlerine bir bakmazlar mı?
Hz.Ali kv. hatyatta olsaydı size ne derdi?Hz.Ali namaz kılardı,oruç tutardı,kurban keserdi,içkinin bir zerresini ağzına koymazdı.
Bendeniz alevilere yakın köylerde çalıştım.Gittiğimiz pyeslerde alevi kardeşlerimizin zil zurna serhoş olduklarını da gördüm.
Neden alevilerin bol olduğu yerlerde şarap,rakı çok satılıyor.?
İçki bütün kötülüklerin anasıdır buyuran Yüce Peygamber haklı değil midir?
***
Dünyanın şii,sünni çatışmasıyla yandığı şu günlerde Allah birliğimizi bozmasın.Her şeyin Hakkı çağrıştırdığı şu mübarek ramazan günlerinde Allahtan alevi kardeşlerimize tevbe nasip etmesini diliyor ,uyanma bahşetmesini arzu ediyorum.
Başımızda bunca sıkıntı varken bir de bunu çıkartmayalım.Allah bizi bize kırdıranlara fırsat vermesin...
size yanıt yazmak için o dönemi araştırmam gerekirdi ama sizde hiç araştırmamışsınız. !.Dünya Savaşı Osmanlı Devletini felakete sürükledi.Yok bir ekonomiden ,yok milletten yeni bir ulus yaratıldı.Dış borçlar ödendi,fabrikalar açıldı.2.Dünya Savaşında milyonlar ölürken açlık kıtlik tüm Avrupayı sarmışken Dedelerimizin dedeleri yokluk çekmiş çok mu. Ben şimdi de hem de eğitimimin en üst düzeyinde yokluk çekiyorum.mastır doktora yapmış çoçuğum herhangi bir tarikatta olmadığından aylardır iş arıyor her türlü iftirayı atanlar çok şükür İnönü malı götürdü,Ecevit malı götürdü diyemediler.
!940-1946 arası yaşanan kıtlık, 2.Dünya savaşı nedeniyleydi.
İnönü, ülkeyi bu savaşa sokmayarak başarılı bir politik süreç yönetti.
Açık sadece ülkemizde değil, tüm Avrupa'da vardı.
Bu konuda çok eleştiri yönetmek doğru olmaz kanısındayım.
Ezanın Türkçeleştirilmesi ve dini konuda yapılan baskılar tam bir saçmalıktı.
Bu millet, CHP'sini asıl bu nedenle affetmedi, tam 64 yıldır asla tek başına iktidar yüzü göstermedi.
İktidar ortaklığı yaptıkları kısa dönemlerde de,
nedense hep kıtlıklar, kuyruklar baş göstermiştir.
Sonuç;
yazı biraz ağır olmuş sanki.
Haklılık payı olduğu yerler çok ama,
her konuda değil.