- 643 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Herkes Kendini Hayal Etsin Kendi Gerçeğini Yaşasın
Herkes Kendini Hayal Etsin Kendi Gerçeğini Yaşasın
Evrende potansiyel olarak mevcut olmayan bir şey, hayal bile edilemez! Bir şey hayale gelebiliyor ise evrensel potansiyelde vardır! Hiç bir şeyi hayal etmek suç değildir! Ama sonuçları açısından hayallere dahi dikkat etmek gerekir!
Hayaller gerçeğe veri hazırlamak için kurulur diyelim. An ise bir levha yani kocaman bir levhanın bu geometrideki düzleme benzer üzerinde zaman ve mekan olmaksızın an itibarıyla bulunmakla o düzlemde işlemek, o düzlemi etkilemek gibi. Hatta düzlemi bir noktadan kontrol etmek, o düzleme bizzat sahip olmak gibi.
Tüm hayallerini "Orta Çağ" efendilerinin yaşam felsefesi üzerine kurmuş olanların kendi gerçekleri olmayacak! Bu nedenle kendilerini yaşayacak bir ahiretleri bile olmayacak! Yancı ve yanaşma gibi hatta köle olarak (Orta Çağ’dan efendi edindikleri için kendileri köleler) ahiretlerini yaşayacaklar! Buna "Cehennem" de denilebilir!
Hayallerine ulaşamayanlar, hayal ettikleri şey kendi hakikatiyle uyuşmadığı için ulaşamıyor. Yani kendi öz hakikatini hayal etmiş olsa ulaşacak. Onun yerine "Orta Çağ" ulularının hakikatlerini hayal olarak sahiplenmiş insanlar ya da bu zamandaki ideolojik ya da siyasi önderlerin hakikatlerini sahiplenmiş olanlar kendi gerçeğine ulaşamayacaktır!
Sual; “İnsan hakikatine nasıl ulaşacak da doğru hayalleri belirleyecek?”
Cevap; önceki yazılarımda sık bahsetmiştim, “Zerre küllün aynasıdır, aynısıdır” yani zerre olarak tarif edilen bilinen en küçük parça bütünle aynı özelliğe sahiptir. Bir atomun mikro yapısı bir galaksinin makro yapısıyla benzerlik gösterir. Bunu biraz daha açalım; bir resim düşünelim bu resim bilgi, data olarak bir bilgisayar program dosyası olsun. Bu dosyayı çeşitli şekillerde açmak mümkün! Bu dosyayı yazı formatında açarsak pek çok harfler ve rakamlar işaretler görürüz, resim görüntüleyici program ile açarsak da resmi görürüz. Açılış yardımcı program bile datanın görünümünü etkiler. Data ruh olsun görünüm de beden. Aynı ruh farklı bedenlerle görünür olur gibi… Şimdi resme dönelim resmi oluşturan çözünürlük noktalarının her biri o resmin tamamını gösterebilir kabiliyette olsun! Bir incir ağacını bir incir çekirdeğinin göstermesine benzer ya da DNA nın bir canlının tüm özelliklerini göstermesi gibi. Bir canlı bir DNA da gösteriliyor, resimdeki en küçük nokta da resmi gösteriyor gibi. Bu durumda resimdeki bir nokta resmin tamamına hükmeder! Bir noktayı değiştirmek resmin tamamını değiştirmek demektir! Bu ayrıntıya dikkat edelim! DNA değişirse o canlının şekli özelliği de değişir! Evrene vuralım bu örneği! “Zerre küllün aynasıdır, aynısıdır” üzerinden gidelim. Resim panosu, düzlem; evren olsun! Bu panodaki her nokta resmin tamamını gösteriyordu! O halde bir nokta aslen değişirse resmin tamamı değişir! Bir nokta resmin tamamında bir yerde görev alıyor değil mi? Yani bir kendi özel durumu var resmin tamamını gösterecek bir potansiyeli var bir de resim içinde aldığı görev var! Resimdeki bir yerlerde duruşu var. O noktadan tüm resmi göstermesi var! Herkes için kendi hayatı, hayali; kendinden yansıyor, görünüyor! O halde herkes bütünde aldığı role göre kendi konumunu belirleyecek. İç içe girmiş sonsuz hologramlar gibi zerre küll ilişkisi açığa çıkacak! Kişi bütünü etkilediği kadar bireyselliğini gösterecek! Bütünü bir başka efendinin etkisiyle kabullenirse kendi etkisi olmayacağı için kendi de olmaz! Yani kendi varlığını inkar edip kendini yok edecektir! Zerre yok ise küll de o kişi için olmaz! Yunus; “Bir ben var, benden içeri!” derken tek benden bahsediyor! Görünen ben ile asıl ben arasındaki bağa işaret ediyor! İkilemi kaldırmak için bunu söyler! Hani bütünde rol alan ben ile bizzat bütünde varlığını bilen ben! İşte iki sanılan bu benlik teke inince bütüne hükmedebilir insan. Bu dahi bireysel bilinç oluşmasıyla mümkün olabilir. İnşallah anlaşılmıştır.
Öbür cihan ya da ahiret algısı yeterince anlaşılmamış aslında; Cennet ve Cehennem de öyle... Bu cihandan bağımsız algılanıyor genel olarak, oysa "Dünya ahiretin tarlası" ise burada olan, orada görülür. Burada olmayan orada beklenmemeli. Tarlaya atılan tohum ne ise mahsul o olacak. İnsanlar hep kendini bu sistemden ayırıyor, ibadet edenler sanıyor ki kendilerine ayrı davranacak evren; oysa evrenin sistemi belli. "Ne ekersen onu biçersin" sistemi. İbadet ekilmez! Asıl tohumu destekleyen bir şey aslında ibadet; başlı başına ekilecek bir şey değil. Gübre ya da ilaç gibi ya da tarlaya yapılan bakım gibi düşünülebilir ibadet! Yani ibadet amaç değil araçtır! Ekilen tohum tohum kötü ise tarlaya bakımın ürüne fazlaca bir katkısı olmayacak! Yani ibadetin fazla bir etkisi olmayacak.
Son tahlilde: Sen, seni bilirsen; hem sen, sensin hem evrensin! Ben, beni bilirsem; hem benim hem evrenim! “Ben” bilinci yok ise sen, sen olamazsın; evrende senin için olamaz!
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Öbür cihanda tüm canlı cennete giderse cehenneme kim düşecek .
Dünyada her türlü canlı var.Hayatın bir parçasını konu alan yazıydı.
Gönlünüze sağlık Ahmet bey