- 967 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TAASSUPTAN UZAK, İSLAMCA!
İsterdim ki, söze insanımızı, inancımızı, milletimizi övmekle, sevmekle başlayalım! Gel gör ki, mükemmel bir dünya değil yaşadığımız; görünen o ki, mükemmel de olmayacak; ne o, ne biz! “Bir insanı sevmekle başlayacak her şey! ” demiş, Sait Faik Abasıyanık... Ben de derim ki; “ Yaratanı sevmekle başlamalı her şey.” Kendimizi, hayatı, yaşananları değerlendirirken ilme, derin bir tefekküre, muhkem bir iradeye ve yüksek bir sağduyuya ihtiyaç var. Şu hayatta bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak doğru olmaz…
Taassubun, partizanlığın, siyasallaşmanın, menfaatperestliğin, herkesin kendi aklını beğendiği bir zamanda konuş, konuş yaz, yaz bir şey olduğu da yok… Susmak, yazmamak iyi olur diye bazen insanın aklına geliyor. Sonrasında “İyilikle emretmek, kötülükten alıkoymak” için mücadelenin şart olduğu sorumluluğu altında eziliyorsunuz… Şu hayatta yalan söylemeyenler ne yazık ki, onuncu köye misafir oluyorlar. Canımız çok şeye sıkılıyor. Bozulan, yozlaşan toplumda düzeltilecek ne kaldı ki, diyerek boş vermişliğe adım atanlarımız oluyor. Aklıselim düşündüğümüzde, bu haleti ruhiye islamla, inançla bağdaşmaz, diyorsunuz kendinize…
İnsanlar artık karamsar olmuşsa, çaresiz bırakılmışsa, ızdırabı içinde yaşayanlar nemelazım diyemez… Biz böyle bir toplum değiliz, bu değiliz; umutsuz, bıkkın, tepkisiz olamayız.
İslam’a sarılmadan, sorgulamadan inandıklarımızla yanlış da olsa amel ediyoruz. Bizim için bir tek soru vardır, Türkiye insanı ve toplumunun kurtuluşu, İslam için çabalama, çalışma... Suçlu aramaktan öte, “Ben ne yapıyorum” un cevabını arama... Bunu düşünürken öte yandan da elimizde doğru söz ve ilimden başka sihirli bir değnek olmadığından sabır, sebat içinde, azimle çalışmaktan başka bir kazancımızın olmadığını da görüyoruz.
Ülkenin hırsızı da arttı, arsızı da. Bir ülkede aydınlar susuyorsa; eğrilerle doğrular karışmışsa yarınlar karanlık görünür. Şeytani, nefsanî isteklere karşı akıl, ilim devreye sokulmuyorsa, insanlar cüzdanla vicdan arasında sıkışmışsa, imanı bir tarafa bırakırsa yıkımlar başlar.“Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır./ Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır. Geçmez ele bir pâye, kavuk sallamayınca, / Kürs-i liyakat (arlanmaz) olanındır!..” (Neyzen Tevfik).
Gelişme için, uzlaşma için; öncelikle, millî kültürümüzün idraki içersinde çağı ve olayları anlama olgunluğunu kazanmamız gerekir. İsterim ki, kaybetmeden önce kazanmayı, söylemeden önce düşünmeyi, nefretin tuzağına düşmeden tartışmayı da bilelim.
Müslümanlar herhangi bir saldırı karşısında hissiyat ve nefsiyattan uzak olarak itidalli hareket etmelidirler. İnsanlar arası bir sataşma olduğunda itidalli yaklaşımla davranmak gerekir. Öfke gelince mantık savuşurmuş. “Öfkeyle kalkan zararla otururmuş.” Öfkelerimize ve tahriklere kapılmadan, akılla, mantıkla, izanla, adaletle düşünmek ve davranmak durumundayız. Hazreti Ali şöyle öğütlüyor: “Düşündürücü sözlerle ruhlarınızı dinlendirin. Zira bedenlerin yorulduğu ve zayıfladığı gibi ruhlar da yorulur. Alçakça söylenen söze karşılık vereyim deme. Çünkü o sözün sahibinde onun gibi daha nice sözler vardır. Senin sözüne yine onlarla cevap verir.”
Sömürmek ve sömürülmek bizim kaderimiz olamaz…Yanlış karşısında susmamak!..
Göremeyenlere göz, duymayanlara kulak olmak, iki dudak arasındaki öz sermayesi dil olanların işi doğru söylemek, acılar karşısında umutlu yürek olmak ve karşı durmak... Maalesef öyle bir kör taassubun içersinde kalmışız ki, bilgi sahibi olmadan birilerinin aklına göre fikir sahibi olabiliyoruz! Cellâdına âşık olmuşsa bir millet/İster ezan ister çan dinlet/İtiraz etmiyorsa sürü gibi illet/Müstahaktır ona her türlü zillet (Ömer Hayyam)
Değerlerden, ilimden kopmuş insanların bütün derdi, dünyevi menfaate ulaşma ihtirası bizim zaafımız olmuştur… Kendimizi, partimizi, cemaatimizi, tarikatımızı, birçok şeyimizi Kuran’ın, İslam’ın önüne engel olarak koymuşuz. Kitaba teslim olmak ve uymak yerine, her şeyi kitabına uydurduk! “Müslümanlık bu değil, biz yolumuzdan saptık! / Tapacak bir putumuz yoktu, özendik yaptık!”(M. Akif Ersoy)
Ne yazıktır ki, insanlığın kurtuluşu ve mutluluğu için Allah’ın gönderdiği din, hayatın her alanında kullanılarak istismar edilmektedir. Bu alışkanlık maalesef çağlar boyunca devam ede gelmiştir. Hatta devlet adamlarının meşruiyetini halka kabul ettirmek için ısmarlama içtihatlar bile yapılmıştır. Buna yanaşmayan istikameti düzgün İslam âlimleri bile büyük zulümlere muhatap olmuşlardır(İmam-ı azam gibi). Asr-i Saadet dönemi hariç din hiçbir zaman devlete egemen olmamış, aksine devlet kendi egemenliği için sürekli dini kullanmıştır. Rahmetli Osman Bölükbaşı’nın; "Hayatım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim. En kârlısının din ticareti olduğunu gördüm.’ sözü bu açıdan büyük önem arz ediyor. İşte “İslam dünyası neden geri kalmıştır” sorusunun cevabı Osman Bölükbaşı’nın kullandığı bu sözde yatıyor. Dini gerçek anlamda anlayarak uygulamak yerine, dünya menfaati için onu istismar etmek ve insanları aldatmak, Müslüman milletlerin yaşadığı problemlerinin baş sebebidir!..
Hayatın törpülemesine rağmen mert, yiğit olmak, ilmin rehberliğinde ihanet planları karşısında baygın, yılgın durmamak gerekir. Umut mumun hikâyesini biliyor musunuz? Barış en önde duran, ilk mummuş ve insanların savaş yapmalarından sıkılmış, sönmüş. Ardından vefa isimli mumda, sıkılmış insanların vefasızlığından o da sönmüş. Üçüncü mumumuz ise, sevgi mumu. O da insanların sevgisizliğinden sıkılmış o da sönmüş. En sona bir tek mum kalmış, o da umut mumuymuş. Gitmiş, barış, sevgi ve vefa mumlarını teker teker yakmış. En sonunda da eklemiş; "Ben en önemli mumum. Eğer beni kaybederseniz, her şeyinizi kaybedersiniz" diye…
Bir millet millî, bilimsel ve insani ülküler esası üzerinde yükselebilir. Kitleye şayet, ilim rehberlik etmezse; duyguları sömürülmüş, değerleri istismar edilmiş, umutları tükenmişse artık yığınlaştırılmış kitle olarak, sorunların çözümü gelmez baharlara ertelenmiştir. Söz ve hareketlerimizin referansları daima İslam olmalıdır… Sonuç olarak inançlı, tutarlı, erdemli ve üretken insanlar umutla ve mutlulukla yola devam ederler. O halde hâlâ adanmış talihsizler olarak ulvi davanın savunuculuğunu yapmaya devam etmeliyiz…
YORUMLAR
"Halep or'da ise(30 Mart), yolu yakındır" ...
Milletimiz, nicelerine ders verdi; şimdi mi, veremez!?
Kısaca, millet de siyasetçilere karşı siyaset yapmayı öğrendi... limon örneği.
Eline ve Gönlüne sağlık, Gönül Dostum...
Selâmımla...
kadiryeter Kadir Yeter.
01 ŞUBAT 2014 Kavakmeydan.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=125682
yahya demeli