Yunus ve Denizkızı Eftelya
Alnında birikmiş boncuk boncuk terlerle uyandı o illetli uykusundan. Dışarıda gece, alacasından henüz sıyrılmaktaydı." hayrolsun" diye mırıldandı Yunus. Nasıl bir rüyaydı o öyle hatta karabasan dedikleri böyle bir şey olsa gerek diye düşündü.
Son 1 aydır neredeyse hep aynı rüyayı görmekteydi. Denizin derinliklerinde sünger toplarken denizkızına benzer bir varlık beliriyor ona Bodrum’un en nadide süngerlerinin yerlerini gösteriyor sonra elinden tutup deniz dibindeki en muhteşem güzellikleriyle tanıştırıyordu.
Buraya kadar her şey güzel gidiyordu gitmesine de rüyanın sonu her seferinde kabusa dönüşüyordu.
O dünya dışı güzellikteki varlık tutuluyordu Yunus’a. "Gitme" diyordu denizkızı "hep burada benimle kal beraber mutlu, mesut yaşayalım"
Çok istemesine rağmen olmaz diyordu Yunus. "Ben senin dünyana ait değilim evet denizi seviyorum ama ben sadece karada yaşayabilirim orada hayatımı sürdürebilirim. Eğer burada biraz daha durursam nefessiz kalıp öleceğim bırak beni gideyim"
İşte o zaman olan oluyor bunu hazmedemeyen denizkızı öfkeyle çırpınıyor, vücudu hızla değişim geçirmeye başlıyordu.İnsana benzeyen üst tarafı tamamen pullarla kaplanıyor ve sırtından dikenler çıkıyordu.
Korkudan kaskatı kesilen Yunus karşısında beliren varlığı tanımlayamıyordu. Sanki kocaman bir iskorpite dönüşmüştü az önce büyüleyici bir güzelliğe sahip olan denizkızı.
Kaçmaya çalışıyor hızla nefes almasına yardım eden hortuma asılıyordu ki teknedekiler onu bir an önce yukarı çeksin. Lakin o korkunç yaratık her biri koca bir bıçağı andıran dişleriyle bir hamlede hortumu ısırıp koparıyordu.
İşte burdan sonrası Yunus için tam bir eziyet oluyordu. Nefessiz kalıyor, çırpınıyor ama ne nefes alabiliyor ne de uyanabiliyordu.
Bu korkunç rüyanın finalinde ise o çirkin ve korkunç şey kocaman ağzını açıp bir hamlede yutuyordu onu.
Boğulurcasına, ciğerleri yırtılırcasına bir nefes alıp uykudan uyanışı hep böyle oluyordu...
Yataktan çıkıp bir sigara yaktı.Ciğerlerine çektiği dumanı dışarıya savururken dedesi geldi aklına "Rahmet olsun" diye mırıldandı.Eğer hayatta olsaydı çoktan yanına gitmiş sürekli gördüğü bu rüyanın tabirini sual etmiş olurdu.
Süleyman efendi çok bilgili neredeyse hocalık vasfında bir adamdı.Yıllarca çalışma odasından çıkmamış cilt cilt kitaplar okumuş, İslam tarihi
, Fıkıh, Siyer, Kelam ve Hadis üzerine araştırmalar yapmıştı.Tıpkı adaşları Sultan ve Hazreti Süleyman gibi heybetli bir adamdı bütün vaktini ilim ve ibadet üzre geçirir hak yolundan ayrılmazdı.Gelini Gülsüm’ün doğum yapıp bir erkek çocuk dünyaya getirdiği müjdesini verdiklerinde Kur’an-ı Kerim de Yunus Suresini okumaktaydı.
"Bu yüzden" dedi. "İşte bu yüzden senin adın Yunus olsun"
Kulağına ezanla ismini okumuş hayırlı bir evlat olması için Hakk’a niyaz etmişti.
Özlemle içini çekti teker teker kaybettiği tüm yakınları gözlerinin önünden geçti. Dedesi, babası, annesi...Bir başına kalmıştı şu hayatta.Yaşadığı şehri bırakıp Bodrum’a gelmiş şu derme çatma balıkçı kulübesine yerleşmişti.Balıkçılık ve sünger avcılığı yaparak geçimi idame ettiriyordu.
Deli dolu bir gençti Yunus birazda hercai.Boyu posu, yakışıklılığı ve kudretten sürmeli gözleriyle kasabadaki tüm kızların aklını ve gönlünü çelmeyi başarmıştı.Daldan dala konuyor, neredeyse her gün başka bir güzelle gününü gün ediyordu.
Aradan aylar geçmiş Yunus o kötü rüyalardan sıyrılmış aklına dahi getirmez olmuştu. Günden güne daha vurdumduymaz daha sığ bir insan haline gelmişti.
Bir akşam arkadaşları yanına geldiler ve civar kasabalardan birinde düğün olduğunu söyleyerek onu da çağırdılar.İkiletmeden kabul etti Yunus. Düğün demek güzel kızlar demekti güzel kızlarsa eğlence.
En afili kıyafetleri giydi saçını ise o dönemin en meşhur ve yakışıklı jönü gibi taradı. Artık gitmeye hazırdı " bekleyin beni kızlar! " deyip gördüklerinden hoşnut bir öpücük yolladı aynadaki aksine...
Düğün sahipleri içtenlikle karşıladı gençleri ve bahçede yapılan bu düğünün masalarından birinde hemen yer gösterdiler. Bir anda masaları donatıldı gençlerin. Bir büyük rakı ortaya konunca hepsinin keyfi yerine geldi ve ufak ufak demlenmeye başladılar. Bu arada Yunus etrafı seyreyliyor gözüne ve gönlüne hitab edecek bir güzel arıyordu nitekim bulmakta da çok gecikmedi. Biraz ilerisinde bir gurup gençkız arasında güzelliğiyle bir anda seçilen kıza bakmaya başladı. Kızlar birbirleriyle sohbet ediyor, arasıra kahkalarla bölünüyordu konuşmaları. Minik elleriyle gülümsemesini kapatırken gözgöze geldi Yunus’ la o an bakışları kenetlenmişti ve bütün gece de ayrılmamıştı bir daha. Yunus keyfinden peşpeşe deviriyordu kadehleri arkadaşları " Vay Yunus yine tavladın en güzel kızı" deyip gazı verdikçe vuruyordu kadehin dibine dibine. Düğünde eğlence en üst seviyeye çıkmış neredeyse tüm erkeklerin başı dumanlanmıştı. Yunus için harekete geçme vaktiydi kıza bahçenin uzak tarafını işaret edip yalpalayarak ayağa kalktı. Bu halini gören en yakın arkadaşı Kadir " Yunus çok içtin arkadaşım yarın dalış var bu halinle nasıl gideceksin " diye uyaracak oldu ama Yunus elini dudaklarına götürüp işaret ederek susturdu "Şu an daha tatlı bir dalış gerçekleştireceğim" deyip yürümeye başladı. Kadir endişeyle arkasından bakarken diğer arkadaşları kahkaları koyvermişlerdi bile.
Buluşma yerine geldiğinde genç kız onu bekliyordu.Önce çekinerek konuşmaya başlayan genç kız Yunus’ un güzel sözleri ve iltifatlarıyla rahatlamış onun şakalarına gülmeye bile başlamıştı. Bu gülmeler Yunus’u daha da sarhoş etmiş aklını başından almıştı sanki. Derisinin altında akmakta olan kanın alev alev tüm vücudunu yaktığını hissetti ve isminin ftelya olduğunu söyleyen kızı kollarına aldı Eftelyam dedi " benim güzel denizkızım"
Bundan sonrası hızla gelişmiş gençkızın itiraz etmesine, onu itip kaçmak istemesine aldırmamış ve kıza oracıkta sahip olmuştu Yunus.
Genç kız ağlamış dövünmüş ben şimdi ne yapacağım demişti. Yunus umursamamış o kadar düşünüyordun da niye geldin benimle buluşmaya demişti ve kızı can evinden vuran o sözleri de arkasını dönüp giderken etmişti " sakın ha benim başımı belaya sokma yoksa zaten kız olmadığını beni senin ayarttığını söylerim"
Kız sessizce yaşlarını akıtmış ve sadece şunu demişti " Allahından bul inşallah"
Arkadaşlarının yanına dönen Yunus hadi kalkalım demiş ve evlerine dönmek üzere yola çıkmışlardı. Yunusun yüzündeki gülümsemeyi gören Kadir anlamıştı az evvel yaşananları.Arkadaşını severdi ama onun bu havailikleri canını sıkardı Kadir’in. Herkes evlerine dağılırken Yunus açık olan büfeden bir kaç bira alıp öyle tuttu evinin yolunu ayakta zor durduğu halde bir solukta onları da içerek neredeyse yıkılırcasına yatağına yattı.
Sabah kapısının şiddetle vurulmasıyla uyandı başı çatlıyor ağzındaki metalik tad midesini bulandırıyordu.Zorlukla kalktı kapıyı açtı tekneden arkadaşı Salih karşısında duruyordu " Ne o Yunus uyuyor musun hala? Hadi kaptan seni bekliyor hazırlanda gidelim"
Arkadaşına tamam sen git ben hemen geliyorum dedi Yunus. Elini yüzünü yıkadı buz gibi suyla sonra üzerini değiştirdi. İçi kavruluyordu sanki, bir sürahi suyu tepesine dikti kana kana içti. Lakin içtiği su sanki yeniden alkol olup kanına karışmıştı. Tekneye kadar yürümedi de sanki uçtu da gitti Yunus. Onun gelişiyle iskeleden ayrılıp Bodrum’un kimsenin bilmediği ıssız koylarının açıklarına demirlediler.Kaptan " Hadi bakalım Yunus aşağıdaki en güzel süngerleri toplada getir bakalım deyince Yunus hazırlanıp suya daldı. Derinlere doğru ilerlerken keyfi iyice yerine gelmişti sanki yerçekimsiz bir mekanda uçar gibi süzülüyordu derine...En derine...
Sonunda bir sünger yatağına ulaştı tam toplayacakken biraz ileride başka bir yatağa gözü ilişti. Vazgeçti. Az evvel elini uzattığı süngerler sanki çirkin birer kız topluluğu gibi göründü gözüne, güldü " sizinle işim olmaz benim " dedi. Bundan sonrası oyun gibi geldi Yunus’ a her bir sünger başka bir sevgilisi oluyordu işte hepsi karşısındaydı Emine, Ayşen, Neriman, Yıldız, Bahar ve diğerleri. Bu daha güzel hayır şurdaki daha güzel diye diye bir mağaradan içeri girdi işte en nadide sünger buradaydı elini uzatıp Eftelya dedi. Tam o sırada dedesini gördü. Kayaların birinin üstünde oturuyordu dedesi. Önünde Kur’an rahlesi, üstünde açık bir kitap ve kıpır kıpır dudaklarıyla ve tüm heybetiyle oturan dedesi. Ataları Kanuni Süleyman ve Hazreti Süleyman gibi azametli ve vakur dedesi. Seslendi dedesine Yunus ve dedesi gözlerini açtığında korkudan ölecek gibi oldu. Gök gözleri kızgınlıkla bakıyordu dedesinin.Tüm korkusuna rağmen yine de gitti dedesinin yanına ve çocukken yaptığı gibi rahlesinin önüne oturdu. Açık olan kitaba gözleri kaydı Yunus suresinin Türkçe meali duruyordu önünde tıpkı doğduğu gün dedesinin Arapçasını okurken müjdeyi aldığı gün gibi.Okumaya başladı " Huzurumuza çıkacaklarını beklemeyenler, dünya hayatına razı olup onunla rahat bulanlar ve ayetlerimizden gafil olanlarda vardır muhakkak.
İşte onların kazanmakta oldukları ( günahlar) yüzünden varacakları yer ateştir!’’
( Yunus Suresi 7-8)
Kafasını utançla kaldırdı dedesine baktı. Dedesi daha büyük bir hiddetle bakıyordu şimdi ve Yunusun kalbi korkuyla doluyordu.
Oturduğu yerden doğrulup kalkmaya çalıştı ama beceremiyordu korkudan eli ayağı kesilmişti sanki. Şimdi dedesi derinlerden gelen davudi bir sesle konuşmaya başlamıştı " Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir ( Nisa Suresi 79. Ayet)
Yunus artık korkudan ölmek üzereydi kalktı kaçmaya başladı deli gibi yüzüyordu ama o ses ne kadar uzaklaşırsa oraya geliyordu
" La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin"
( Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum.
Enbiya Suresi 87. Ayet)
Yunus artık şuursuzca yüzüyordu denizin derinliklerinde dedesinin görüntüsü ise gölge gibi takip etmekteydi onu.Ciğerleri patlamak üzereydi neredeyse yine de son bir gayretle mağaranın çıkışına varmıştı ki bir ses duydu birisi ismini mi sesleniyordu? Arkasını döndüğünde rüyasındaki denizkızını gördü lakin bu sefer o kadar tanıdıktı ki. Eftelya!
Güzel yüzü kendisine yaklaştıkça tıpkı o rüyadaki gibi korkunç bir hale dönüşüyordu. Kaçmaya başladı lakin nefes almasını sağlayan hortum kayalardan birinin altına sıkışmıştı kurtarmaya çalıştıkça hortum eziliyor sanki daha da sıkışıyordu.Eftelya yaklaştı, yaklaştı geldi karşısında durdu neden dedi " neden kıydın bana" ve Yunus’un dudaklarına uzandı ölümün nefesi gibiydi dudaklarının soğukluğu.Nefesi iyice kesildi sonsuzluk kadar derin bir karanlığa doğru düştü düştü...
Teknedekiler artık endişelenmeye başlamışlardı Yunus dibe ineli neredeyse bir saat olmasına rağmen hala çıkmamıştı kaptan emir vererek Yunus’u yukarı çekmelerini söyledi tayfalar motoru çalıştırdılar ve otomatik makara sarmaya başladı bir süre sonra Yunus’ un bedeni kaskatı bir halde denizin üstüne çıktığında uzanıp onu tekneye aldılar .
Gözleri kocaman açılmış olan Yunus’un nefes aldığı hortum ezildiği için nefes alamamış ve vurgun yemişti!
YORUMLAR
Daha önce de demiştim, şimdi de yineliyorum. Sanki biraz sonra yeniden devam edecek nitelikte. Olsa da okusak dedirtiyor kendine... Bu belki de akıcı olduğu için bana öyle geldi bilmiyorum ama. Çok güzeldi. Yüreğine sağlık gülüm.Ömrün var olsun...
Hamuş-71
Öptüm güzel yüreğinden sevgimle...
Değerli arkadaşım.
Çok uzun zamandır özlemiştim yazılarınızı. Bu gün bildirimi görünce oldukça sevindim. Daha sonra yazınızı okumaya başladım ve bir edebi şaheserle karşı karşıya olduğumu daha ilk satırlardan itibaren anladım.
Yazıyı okumadım adeta su gibi içtim. ''Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste '' Öz deyişi kur'andan ayetlerle ancak bu kadar güzel ifade edilebilirdi.
Ellerinize, gönlünüze sağlık. Kaleminiz zeval bulmasın.
Selam ve sevgilerimle.
Hamuş-71
Nazik ziyaretiniz ve değerli yorumunuzla teveccüh buyurmuşsunuz sağolun, varolun.
Saygılar sunarım.
Hoş geldin Hamuş-71, uzun zaman oldu senin yazılarını okumayalı, özlemişim.
Güzel bir öykü, her zaman avlanamazsın, Etme bulma dünyasını ne güzel anlatmış kalem erbabı.
Tebrikler, sevgimle
Hamuş-71
Sevgi, saygı ve kalbi dua ile...