- 679 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 36
Kayıt işlemi bittikten sonra, panodan alınan listeye göre kitaplarını ve defterlerini de İlhan öğretmen alarak daha çok sevindirdi çocuğu. Öğretmenine nasıl teşekkür edeceğini bilemeden , adeta uçarak gitti köye kadar. Babasına ve kahvedekilere sevinçle gösterdi hepsini.
’’ Bunların hepsini de İlhan öğretmenim aldı. Kitaplar, defterler, kalemler. Sulu boya bile aldı. Bu da okul çantam. Onu da öğretmenim aldı. ’’
’’ Sağ olsun ; ne iyi insanmış şu öğretmen ! ’’
’’ Helâl olsun vallahi ! ’’
’’ Allah ondan razı olsun. ’’
’’ Şimdi sana okumak kalıyor. Eğer bu kadar ilgiden sonra okumazsan, ayıp sana vallahi. ’’
’’ Hiç okumaz olur muyum ? Elbette okuyacağım ben ! ’’
’’ Benim oğlum okuyup, Eşşekli’ye muallim olacak. ’’
Okulların açılacağı gün heyecanla beklenmeye başladı. Çocuktan çok babası heyecanlanıyordu. Çocuk ise çoktan derslerine çalışmaya başlamıştı bile.
Mukaddes, arkadaşlarının ortaokula başlayacağı haberlerini duydukça üzülüyor, fakat evdekilere belli etmemeye çalışıyordu. Evin engelli çocuğu F. ile oynayarak, yaşlıların ilâçları ve sağlıkları ile ilgilenerek, kevser hanımdan yemek yapmayı öğrenerek, hatta diğer ev işlerinde ona yardım ederek, kendini avutmaya, okulu unutmaya çalışıyordu.
Pendik Lisesi’nde, o yıllarda, erkek öğrenciler için kıyafet zorunluluğu pek aranmıyordu. Sadece, ceket-pantolon-gravat ve kısa saç olması yeterli görülüyordu. Buna rağmen, bazı öğrenciler lâcivert ceket- gri pantolon - beyaz gömlek- lâcivert gravat kuralına uyuyorlardı. Kızlarda ise lâcivert kolsuz forma ve beyaz bluz kuralı vardı. Forma eteği dizlerden pek yukarı olamazdı. Saçlar ya örgülü, ya kısa, ya da arkadan topuz olacaktı. Fikret için daha önceden giyilen ceket ve pantolon temizlenmiş, beyz bir gömlek ile lâcivert gravat alınmıştı. Okul için her şey hazırdı.
Bir gün öncesinden pendik hamamında bir güzel yıkanıp temizlendi baba- oğul. Hamam sahibi ve çalışanlar başarılar diledi çocuğa. Ondan çok güzel karneler beklediklerini de söylemeyi unutmadılar. Çocuk söz verdi hepsine. Çok çalışacağını, güzel karneler getireceğini ve okuyup adam olacağını söyledi.
Ertesi sabah erkenden heyecanla kalktı yerinden. Çabucak yaptı bisküi kahvaltısını. Ceketini, pantolonunu, gömleğini giydi. Önceden öğretmenine bağlatıp gevşettiği gravatını, ondan öğrendiği şekilde takıp sıktı. İlk gün olduğu için sadece bir defter ve kalem almıştı yanına. Babası üç lira harçlık verdi. Liseler sabahçı, ortaokullar öğlenciydi. Ders, öğleden sonra saat birde başlayacaktı. Her saat minibüs olmadığından erken çıkacaktı yola. Babası, dersten önce mutlaka yemek yemesini tembih etmişti.
Minibüsler yolcu başına bir lira alıyordu. Öğrencilerden - ayakta yolculuk etmek şartı ile - elli kuruş alıyorlardı. Bu yüzden ayakta gitmek zorundaydı. Zaten oturmuş olsa da, büyüklere yer vermek için mutlaka kalkacaktı. O zamanlar, büyükler ayakta iken çocukların hatta gençlerin bile oturması mümkün değildi. Ayıplanır, tepki alır hatta zorla bile kaldırılabilirdi.
Kurtköy’den, Serdar ve Orhan’la birlikte üç kişiydiler. O zamanlar kızlar - özellikle köylerde - orta okula kesinlikle gönderilmezken, erkek çocuklarının da çoğu gönderilmiyordu. Yaklaşık on mezundan sadece üçü vardı. Kızlardan hiç biri yoktu. İstasyona yakın olan minibüs durağında birlikte inip okula doğru yürüdüler birlikte. Okula yakın olan çamlık çok güzeldi. Öğrencilerin çoğu orada toplanmıştı. Sabahtan liseliler okuduğu için, önceden bahçeye girilemiyordu. Diğer köylerden çocuklara da rastladılar. Onların da hepsi erkek çocuğu idi. Daha sonra öğrenecekleri şekilde ; bir tek Yayalar köyünden Mine adlı bir kız ortaokula başlamıştı onlarla birlikte. O da ailesi şehir görmüş bir kızdı.
Çamlıkta arkadaşları ile gezerken, birden karşıdan Fikret’in babası görüldü. Bütün kitaplarını çantaya doldurup, alıp gelmişti.
’’ Hayrola baba ! Ne işin var burada ? ’’ Adam, heyecandan nefes nefese idi. Zorlukla cevap verebildi.
’’ Kitaplarını unutmuşsun oğlum ! ’’ deyip çantayı çocuğa uzattı. Şaşırdı çocuk. Yanındakiler gülüştüler.
’’ İlk günden lâzım değil onlar baba. Ders programı verecekler. Her gün programa göre defter- kitap getirilecek. ’’
’’ Şimdi istemiyor musun bunları ? Lâzım olmayacak mı yani ? ’’
’’ Evet baba. Bu gün hiç biri lâzım olmayacak. Geri göötür sen onları. ’’ Biraz heyecan, biraz da mahçubiyetle ;
’’ Peki o zaman. ne yapalım ; geri götürürüm ben de . ’’ deyip arkasını dönüp gitti. Çocuklar gülüşmeye devam ettiler. Biraz utandı çocuk.
Biraz daha gezdiklerinde acıktığını hissetti.
’’ Yemek yememiz lâzım. Ben acıktım çocuklar. ’’ dediğinde hepsi de açma- simit - gazoz gibi atıştırmalıktan söz ettiler.
’’ Olmaz. Benim sıcak yemek yemem gerekiyor. babam öyle tembih etti. ’’ deyip çarşının yolunu tuttu. Babasının tarif ettiğ şekilde, istasyona yakın ’’ Kannat Lokantası’’ nı buldu. Sahibi Hüseyin Usta’ya babasının selâmını söyledi. Masalardan birine geçip, bir tabak kuru fasulye ısmarladı. Afiyetle yiyip, yüzelli kuruşluk hesabı ödedi. Babası fiatları biliyordu. harçlığını hesaplayarak vermişti. Yüz elli kuruş yemek, gidiş dönüş bir lira yol parası, elli kuruş da gazoz parası.
Tekrar okula vardığında, liselilerin çıkması yaklaşmış, ortaokullular ise iyice toplanmışlardı. Liseliler arka kapıdan çıkarken, ön taraftaki bahçede ortaokullular toplandılar.1- İ sınıfının yerini arayıp buldu Fikret. Bahçe çok kalabalıktı. Merdivenler çıkan müdür muavini, ikinci ve üçüncü sınıf öğrencilerini sınıflarına gönderdikten sonra, yeni tüm öğrencilerin isim ve sınıflarını tek tek okuyarak içeriye gönderdi. Fikret’in sınıfı, okulun en alt katında, kalorifer dairesinin yanındaydı. Yaklaşık kırk kişiden oluşan sınıfta, kısa boylu oluşu hemen göze çarptı. Çok iri yarı öğrenciler de vardı sınıfta. Bunların çoğunun geçen seneden sınıfta kalmış, iki yıllık öğrenciler olduğu anlaşıldı. Tanıdığı hiç kimse olmadığı için oldukça ürkekti . Kıyafetinin de diğerlerinin çoğunun yanında kötü olduğunu çabuk fark etti.
İlk derse gelen Behice hanım, onların hem Tabiat Bilgisi hem de sınıf öğretmenleri olduğunu söyleyip, boy sırasına ve kız- erkek ayrımına göre sıralara yerleştirdi. Fikret, sınıfın en kısa diğer çocuğu olan, kalorifercini oğlu Ali ile birlikte en öne oturdu. Behice Hanım, kırklı yaşlarda, kısa boylu, kısa saçlı, gözlüklü, çok ciddi, sert bakışlı, genelde çocukların ürktüğü, yanında konuşmaktan, gürültü yapmaktan korktukları bir öğretmendi. Sıra arkadaşı, kalorifercinin oğlu Ali ise, tam bir zenci çocuğu tipinde, esmer ve kıvırcık saçlı, onun gibi de zayıftı.
Ders programı verildi. Sınıf başkanı seçimine geçildi. İki yıllıklardan, Gülten abla başkan oldu. Sırasıyla diğer öğretmenler gelmeye başladı. Din ve Ahlâk - Ahmet Erişen, Tarih - Nazmiye Togan, Türkçe- Nurdan Erbay, İngilizce - Esin Algan, Matematik - Ali Rıza bey, Resim - Fevziye hanım....
Devam edecek.
Fikret TEZAL