- 964 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Sırça Bir Kafestir Hayat!
Bazen alıp başımızı ve yorgun ruhumuzu uzaklara, çok uzaklara gitmeyi dileriz. Ne yana gideceğimizin, ne kadar kalacağımızın hesabını yapmadan, kendimizden uzakta, çok uzaklarda olma isteği zaman zaman bizi işgal eden bir dürtü oluverir ve biz o duygu fırtınasının peşinden gideceğimiz günü bekler dururuz.
Çığlık içinde gelip geçen mevsimlerin kollarında sonbaharı başka, yazı ve kışı başka yaşarız, ama baharı hep ayrı bir yerde tutarız.
Düşler vardır usumuzda, yaşanmamış aşklarla birlikte büyüyen. Acılar, anlamsızlıklar, kaybettiğimiz anlar ve hiç ulaşamadığımız o bellek artığı masallar. Ne yana gitsek bizimle olacak, bizimle yolculuk yapacak o uhdelerin tertemiz sayfalarında kendimizle olmayı istediğimiz vakitler besleriz.
Bizi her dem bunaltan şehir hayatı, doyumsuz insanların ekranlardaki yalan beyanatları, yaşam karmaşası ve bunlarla nasır tutan ruhumuz ve laf konduramadığımız insanlığımız. Boyutlarla birbirinden ayırdığımız sevinçler, kederlerle olgunlaştırdığımız seviler, sahte repliklerle insanlığa dair oynanan oyunlar.
Birilerinin sık sık girip çıktığı demir parmaklıklar, nedenini bilmediğimiz anlamsızlıklar ve yukarıda da değindiğim yalanlar, dolanlar. Kim haklı, kim haksız, kim doğru, kim yanlış ve hangisi dostumuz, kimler düşmanımız!.
Bilmediğimiz, tanımını hep merak ettiğimiz bu çelişkili sorularla gelip geçen günler, dalından ayrılıp toprağa karışan ve gazel olan değerler. Ve kurulu saat gibi hep birilerini konuşmak, birilerinin kendi pisliğini temizlemek için sarf ettiği çabalara şahit olma mecburiyetimiz. Ne çok vaktimizi harcıyoruz bu tür anlamsızlıklarla ve ne çok boş anılarla kayboluyoruz bu mağrur coğrafyada.
Filiz olup yaprağa durduktan ve mevsimleri doya doya yaşadıktan sonra hepimizin akıbeti toprağa düşmek. Bu ölümlü yerkürede kendimiz olduğumuzun ayrımına varıp; ‘Geldim, yaşadım ve gidiyorum’ diyebilmek, alnımızdaki o kader çizgileriyle gururlanmak ve ne kadar ömrümüz var ise onu harcayıp huzurla gözlerimizi hayata kapatabilmek.
Bütün bu gerçekler ışığında kendimizi mutlu edecek değerler adına yaşayıp gider iken bir başka pencereden bakınca hiç de anlamını bildiğimiz gibi değil yaşam. Her karesi umut ve aşk olan bu geniş coğrafyanın büyük bir bölümünde anlamsızlıklar hızla telef ediyor yaşamaya gelen insanımızı.
Yalan kurgularla, sevgisiz hesaplarla, kendinden başkasına değer vermeyen aldanışlarla, aynalardan yüzümüze yansıyan şeytani bakışlarla mutlu oluyor, sonumuzun ne olacağını bir an bile düşünmeden bu bozgun tufanında doludizgin at sürüyorlar meçhule.
‘O şu demiş, bu şunu dile getirmiş, onlar şunlara böyle demiş, onlar da diğerlerine neler neler demiş!’.
Kimin kime ne dediğinin ve kimin kimden ne alıp vereceğinin hiç önemi yok iken, ruhlarındaki infilak artığı çirkeflikleri bu yalan ırmağına bırakanların öyküsü sanırım hiç bitmeyecek!. Çok değil, birkaç saatlik bir yolculuk seferiyle ve kendimizle özdeşleşen güzellikler senfonisiyle ayrımına varmak çok şeyden.
Zor değil biliyor musunuz!.
Hatta hiç zor değil bir nebze kendimizden, olandan bitenden uzaklaşıp yaşama sarılmak ve onu farklı karelere sığdırabilmek.
Mutluluk pek de uzakta değil. Birkaç adım ötede belki. Belki de bir gölge gibi tam ardımızda, yanı başımızda.
Sevgiyle, mutlulukla ve elbette ki aşkla…
Selahattin YETGİN
YORUMLAR
günlük yaşamımızın gercekliğini,çirkinliğini,imsanların sahtekarlığını ve mutluluğun aslında uzakta değil 'bak yanında yanıbaşındayım sadece gör beni' dercesineliğini çok iyi ifade etmişsiniz gerçekten..