Dut Ağacı Altında
Bahçemizin en heybetli ağacıydı o koca beyaz dut. Küçükken sadece meyvesinden tatmak ya da dallarından sarkmak için, kitaba sevdalandıktan sonra ise yüksekçe bir yerinde dalların arasında kaybolarak kitabımı okumak için tırmanmayı adet edindiğim o koca dut…
Gölgesinde çokça dinlendiğim, düşüncelere daldığım… Çocukca bir heyecanla sevdiğim çocugun adını yapraklarına yazdığım ve her gün gidip kontrol ettiğim bir sırdaş…
Büyüdükçe artık eskisi kadar sık görüşemez olduk; ne gölgesine gittim ne de tepesine tırmandım. Ama o her sabah çok sağlıklı bir pekmez olup şereflendirdi soframı.
Yıllar geçip de okumak için Ankara’ya düştüğünde yolum, fakültenin bahçesinde de bir dut ağacı buldum kendime. Yine beyaz… yine kocaman… ve yine heybetli. Dut ağacı altındaki o bankta çok anılar biriktirdim. Çok kitapların okunduğu, çok yazıların yazıldığı, çokça kahve yanında dertlerin paylaşıldığı dost meclislerine gölgelik oldu dut ağacı.
O koca beyaz dut, hala bahçemizin en güzel köşesinde vakarla durmakta ve her baktığımda bana mutlu bir çocukluk ve sevdiğim insanları hatırlatmakta.
YORUMLAR
Herkesin bir dut ağacı vardır, benim de vardı. Teşekkürler. Benim dut ağacı oldukça yaşlı, belki 500 yüz yaşındaydı. O dut gibisini başka yerde görmedim. İlk etapta dutları beyaz olurdu, bir iki hafta üstünde kaldıktan sonra kırmızı ve nihayet siyah olurlardı. Siyah ile kırmızı arasındaki dutlar aşağı düşünce ben yerden özenle toplar, üstündeki tozları filan güçlü bir nefesle üfür yerdim. Üstüne hemen az ötedeki çeşmeden buz gibi su içerdim. ''Eski insanlar işlerini biliyormuş'' diye düşünürdüm. Şimdiki zirai dut türlerinde o tat maalesef yok. Tüm bitki ve meyve türlerimizi yok etti kapitalistler. Yazık.