- 1208 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ve Baharım
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Ve Baharım
Günün yorgun saatleri… Zaman tembelleşmiş, ilerlemek istemiyordu. Kalbindeki her zamanki yerindeydi, aynı acıyla yol almasına sebep oluyordu. Perondan uzaklaşalı günler olmuş, geride geçmişe dair hiçbir iz kalmamıştı. Aslında trene binme sebebi de buydu, geçmişten uzaklaşmak ve geride bırakmak her şeyi. Hani o yeni bir sayfa dedikleri olay yerine, sayfa teferruatını geride bırakıp yeni bir kalem olma uğruna bu yolculuğa çıkmıştı. Menzil uzaktı ve belki de son nefesini bu uğurda sarf edecekti… Bu yolculuk güneşi yeniden görme uğruna değer miydi? Güneşi yeniden gör(ebil)mek… Ne uzak bir hayaldi aslında…
Yolculuk hiç mola vermeden devam ediyordu. Soğukluk artık iyice kendini hissettirmeye başlamıştı. Yalnızlık ise kaderiydi kalbi ile kendisi arasında. Ve bu yolculukta da trendeki tek yolcuydu. Uçsuz bucaksız karanlık tünellerde ufacık ışıkların karanlığa yenik düşüşünü izliyordu. Çantasına uzandı ve çıkardığı bir kâğıda bir şeyler yazmaya başladı: ‘‘Yıllarca güneşin doğmasını bekledim. Ama ben bekledikçe karanlık daha da arttı, hayatım zifiri bir karanlığa teslim oldu. Güneş hiç doğmayacak gibi. Yoksa bu bekleyişim güneşin yüreğini hiç acıtmadı mı? Bir başınalığımın rüzgârı hâlâ aynı sertlikte esiyor ve soğukluk bedenimi hâlâ esir ediyor. Karanlık… Karanlık…’’
Kelimelerin tükendiğini hissetmişti ve yol devam ediyordu. Yazmasına engel olan ufuktaki ışığı seyrediyordu. Yine bir ufacık ışığın karanlığa yenilişini izleyecekti. Belki de yanılıyordu bu defa… Işık her geçen an daha da büyüyerek ona yaklaşıyordu. Yıllar süren esaret bitecek miydi? Perondan ayrıldığı günden beri devam eden soğukluk yerini sıcaklığa bırakacak mıydı? Sorular cevaplara gebeydi elbette ve yanaklarına rahmet boşalmaya başlamıştı bile… Işık giderek büyüdü ve tünelin sonuna vardı…
Güneşle ilk karşılaştığında gözlerini alamadı önce. Yılların hasreti geride kalmış, geçmiş çoktan peronla tüneller arasında boğulmuştu. Sıcaklık bedenine hâkim olmuştu, karanlıklardan ise geriye eser kalmamıştı. Güneş yine gecenin en karanlık hâlinden hemen sonra doğmuş, kendine yakışanı yapmıştı. Ve bahar ise kışın bittiğini tebessüm ederek anlatıyordu. Geçmiş bitmiş ve acısı kalmamıştı artık. Yaşadığı hayat meğer onu bu güneşe hazırlıyormuş. Aydınlığın kıymetini zifiri karanlığın müdavimleri bilirmiş. Ve bahar gelmişti. Geçmişin tamamının önüne bir ‘‘ve’’ yazıyor sonra ‘‘bahar’’ diyordu… Bu baharı her şeyin sonrasına ekliyordu. Yaşadığı onca şey sadece bahardan önce gelen bir ‘‘ve’’ kadardı. Şimdi ise bahar vardı. Aydınlık ve sıcaklık ruhuna işlemeye, hayaller can bulmaya başlamıştı. Yarınım dediği güneşin önünde diz çöküp korkarak konuşmaya başladı:
‘‘Hoş geldin güneşim, aydınlığım, sıcaklığım… Hoş geldin ‘ve bahar’ım… Senden sonraya ekleyecek bir ‘ve’ yok heybemde… Zaten sen bana yetersin… Her şeyden sonra gelen ‘ve bahar’ımsın… Henüz can bulmaya başlayan hayallerimin ebedi yarınısın…’’
Enes Başak
www.fb.com/enesbasak42