- 507 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SİNEMACI fikret - 34
Apartman sakinlerinin şaşkın bakışları arasında, beddualar, küfürler yağdırarak çıktılar binadan. Odasına kapanan Mukaddes’i Ü. hanım teselli etmeye çalıştı. Bu tesellinin arkasında biraz da sitem ve hatta tehdit vardı.
’ Ne biçim insanlarmış bunlar ? Ne sanmışlar bizi ? Dua etsinler sana. Kemâl dayı isteseydi çoktan hapsi boylamışlardı şimdi. ’ Hiç bir şey söylemiyor, sessizce ağlıyordu Mukaddes. Çeşmenin musluğundan akarcasına boşalan gözyaşları, yanaklarının tombuluna çarpıp, parçalanarak yüzüne dağılıyorlardı.
Anne söylenerek yürürken bez mendilini elinden bırakmıyor, oğlunun yüzündeki kanları temizlemeye çalışıyordu.
’ Elleri kırılasıcalar ! Hem suçlu hem güçlü olmuşlar ! Nasıl da insafsızca vurdular şu kadarcık garibime ! ’
Barbaros parkında gördükleri çeşmeye yanaştıklarında elleriyle yıkadı oğlunun yüzünü. Doyasıya su içtiler birlikte. Pazar sabahının sokaktaki az sayıda insanları, merakla onları izlediler. Temizledikten sonra kısa, kıvırcık saçlarını okşadı anne oğlunun. Başını iki oğluyla sarıp göğsüne yasladı. Az önceki şoktan kurtulmuşcasına uzun süre ağladılar bu şekilde. Üsküdar vapuruna gitmek için oradan geçen tüm insanların ilgisini çektiler. Hepsi de acıyarak baktı onlara. Fakat hiç kimse, yanlarına yaklaşıp da, başlarına ne geldiği ile ilgilenmedi. Oysa köylerinde olsalar, bütün köylü çoktan başlarına toplanmış, ilgilenmişlerdi onlarla.
’ Ne inatçı keçilersiniz siz ! Bir kere de söz dinleyin be ! Size polise gidin dedim ! Bu memlekette kanun var, nizam var dedim ! Ne oldu şimdi ; aldınız mı kızı, dayağı yiyince rahatladınız mı ? ’
İlhan öğretmen ertesi gün Fikret’i gördüğünde duygulandı. Annesi olmadığını, babasıyla birlikte kahvede yaşadıklarını çocuklardan öğrenmişti. Böyle bir çocuğun, tuvalete gitmek için parmak kaldırmasını anlamayıp işemesine sebep olduğu için de suçluluk hissetti kendinde. O gün sık sık tuvalete gitmek isteyenin hiç çekinmeyerek izin isteyebileceğini hatırlattı öğrencilerine. Fikret’le her konuştuğunda ayrı bir duygulandı, yanına gidip okşamak istedi.
( Öykünün çok duygusal olduğuna inandığım bu bölümünü, yazarın anılarını anlattığı sayfadan aktarmak istiyorum. )
’ Teneffüste yanıma gelip, çıkmamamı istedi. Elini omzuma koyarak odasına götürdü beni.
- Sen çok güzel bir çocuksun, biliyor musun ? dediğinde, bir sıcaklık hissettim yüreğimde. Bir şefkât, bir sevgi sıcaklığıydı bu. Hani annesi olanlar bilirler ya ; anne sıcaklığı gibi !
- Sağ olun öğretmenim.
O anda gözlerine kafamda gezinen canlılar takılmıştı. Ayağa kalkıp yanıma geldi. Saçlarımı okşarken eline gelen canlıların bit olduklarını anlamıştı. İrkildi önce, çekti elini. Daha sonra öyle bir sarıldı ki bana , daha önce hiç kimse- annem bile- böyle sarılmamıştı. Başı başımın üzerindeydi, gözlerini göremiyordum ama gözyaşlarını hissedebiliyordum. Ana oğul gibi birbirine yaslanan iki başın ve birbirinden gizli ağlayan iki çift gözün sahibiydik biz. Uzun süre öylece durduk. Ben annemi ve ablamı düşündüm en çok. Onlarla da böyle sarılmam gerektiği halde neden sarılamadığımı sordum kendime. Onun neler düşündüğünü bilemedim elbet. Bir tek yüreğime işleyen sıcaklığını ve başımı ıslatan göz yaşlarını hissettim......
Bir başka uyudum o gece. Sabaha kadar beni kollarıyla saran, göğsüne yaslayan, öpen, ısıtan, koruyan bir annenin kollarındaydım sanki. Fakat gerçek annemin yüzü değildi düşlerimdeki. Tek dileğim vardı o gece ; o düşün asla bitmemesi ve sabahın olmaması.
Yine de güler yüzle uyandım o sabah. Bir hafiflik hissettim kendimde. Bütün günahlarından arınmış, sonu cennete varacağı önceden bildirilen ebedî yolculuğa çıkmış bir yolcu gibiydim. Beni güzel şeylerin beklediğine emindim. Bir an önce varabilmek için sabırsızlanıyor ve uçarak gitmek istiyordum cennetime.
Gerçekten de güzel günlerin başlangıcı oldu o gün. Düşümde verilen müjdeler yalan değilmiş. O gün öğle tatilinde birlikte kahvemize geldik öğretmenimle. Elinde dolu bir çanta vardı. Kahveden içeri girdiğimizde babam da diğerleri de çok şaşırdı.
- Baba bak, İlhan öğretmenim o !
- Hoş geldin kızım, buyur otur şöyle.
- Hoş bulduk efendim, nasılsınız? deyip elini uzattı babama. Babam bir taraftan elini uzatırken, diğer taraftan da - saygı gereği- kasketini çıkardı.
- Fikret, sen bize biraz müsaade et oğlum, tamam mı ?
-Peki öğretmenim, deyip başka bir masaya öğle yemeğimi hazırlamaya gittim. Kuru fasulye pişirmişti babam. Her şeyiyle bayramımdı o gün benim. En sevdiğim yemekti kuru fasulye.
Babamla öğretmenim karşılıklı oturup konuşmaya başladılar. Yanında getirdiği çantadan paketler çıkartıp babama verdi öğretmenim.
-Bak Mustafa amca ! Bu paketlerin içinde yeni, temiz çamaşırlar var. Bir de ilâç. Pendik’i bilirsiniz. Çarşı hamamının sahibi Balcı’lar tanıdığımdır. Sizden söz ettim onlara. Sık sık gidip çocukla birlikte bedavaya yıkanabilirsiniz. Her defasında da çamaşır değiştirip, getirdiğim ilâcı mutlaka kullanın. Size yatak, yorgan ve hatta yastık çarşafı da getirdim. Onları da değiştirin ve sık sık da yıkayın. Sandalyelerdeki tahtakuruları için de DDT kullanın. Bu parazitlerden mutlaka kurtulmalısınız. Fikret, çok iyi ve akıllı bir çocuk. El birliği ile onu okutup, sefaletten kurtaracağız inşallah.
Babam gözünün yaşı ile dinledi onu. Yüzünde öyle sevecen bir hâl oluştu ki ; daha önce hiç bu kadar iyi niyetli bir insanla karşılaşmamış gibiydi. Mutluluğunu nasıl dile getireceğini bilemedi.
- Kızım ne içersin ? Çay getireyim mi sana ? Yoksa kahve mi kaynatayım ?
- Sağ olun amca. Ben daha gidip öğle yemeği yiyeceğim.
Karşıki masada iştahla kuru fasulye yediğimi işaret edip,
-Kuru fasulye pişirmiştim. Bir tabak da senin için doldurayım istersen ?
- Çok teşekkür ederim amca. Ayağa kalkarken tekrar uzattı elini. Babam bu defa saygıyla eğilerek tuttu elini öğretmenimin. Onu hiç bu kadar mutlu, bu kadar sevecen, bu kadar saygılı görmemiştim daha önce.
- Afiyet olsun Fikret, dedi giderken. Ben de ayağa kalkıp cevap verdim ona.
- Sağ olun öğretmenim, güle güle.
O gece daha bir özenle yıkadı babam beni. Sobayı da iyice yakmıştı ve üşümüyordum. Ben de daha çok yıkanmak, daha temiz olmak istiyordum. Öğretmenimin getirdiği yeni çamaşırları giydim. Bütün çarşaflarımızı değiştirmişti babam. Benden sonra o da yıkandı sobanın başında. Tertemiz bir uyku uyuduk o gece birlikte.
İşte o gece tanıdım düşlerime giren annemin kim olduğunu : İlhan öğretmenimdi o ! ’Bütün anneler melektir !’ denir ya hani ; işte benim melek annemdi o ! ’
Devam edecek.
Fikret TEZAL
YORUMLAR
Öğretmenler neden bu kadar çok sevilir yazıyı okuyunca daha iyi anlıyor insan,tebrik ederim saygılarımla.