CİNNET ANI
Hayatın insanlara getireceği iyi ya da kötü bin türlü sürpriz kapının eşiğinde bekliyor sanki. Her şeyin mükemmelen ve en iyi şeyleri getirmesi her zaman da mümkün olmuyor. Ne yaparsanız yapın bazen iş çığırından çıkıyor. Siz kendiniz ve aileniz için bir denge unsuru oluyorsunuz birçok zaman. Ama kontrol asla sizin elinizde olamıyor belki de. Terzinin kendi söküğünü dikememesi diye mi açıklanmalı yaşanan cinayetin olay yeri incelemesi sonucu.
Eğitimcisiniz, yıllar boyu birçok gencin hayatına dokunuyorsunuz ama sizin dünyaya getirdiğiniz çocuğun hayatına seyirci kalıyorsunuz. Uzağında kaldığınızı kabullenemiyorsunuz. Karnının doyması sırtının üşümemesi yetmiyor. En iyi okullarda okuması için elinizde imkânlarınız var. Ulaşamayacağı uzak hedefleri satın alıp önüne koyuyorsunuz okuduğu üniversitenin o kıymetli bölümlerinde. Ne için. Yalnızca iyi bir insan olsun diye mi? Yoksa…
Neler olabilir:
Kendi kariyerinizin yanında şık duracak bir kariyer mi?
Başımdan gitsin yeter ki mi?
O kadar varlığı varken çocuğunu okutmadı demesinler diye mi?
Gelir seviyesi yüksek yerde yaşıyoruz arkadaşlarının yanında ezik düşmesin diye mi?
Suçlayıcı görünüyor sıraladığım tüm nedenler. Aslında içimden suçlamak geliyor biraz da. Kariyer planlamalarının arasında sevgiye ihtiyacı olacağı belli olan bir çocuğa sahip olup tüm sorumluluğu ve akıl oyunları içerisinde sözde aklı başında çocuk yetiştirmenin nasıl bir izahı olur. Kendime çeviriyorum projeksiyonu. Aynı hatayı kuvvetle muhtemel yaptığımı düşünüyorum. Çok başarılı olmasını istiyor insan kendi çocuğu için. Zira hayatın merkezine oturuyor doğuşuyla birlikte. İşler yolunda gitmediğinde içine düşülen çaresizlik sorumluluk almayı zorlaştırıyor. Hayat tecrübesi olmayan çocuğun üzerine kalıyor yaşanan sorunların sorumluluğu.
Şimdi gözden kaçanlara bakalım. Başak Aydıntuğ olayından bahsediyorum. Olay sebebi olarak annesinin kendine “sürtük” diye hakaret etmesini gerekçe gösteriyor. Anlaşamayıp ayrılmış bir ailenin tek çocuğu. Babanın ifadesi annenin son derece sert mizacına dikkat çekiyor. Gergin bir evliliğin sorunlu neticelenmesi, annenin boşanma konusunda kızını sorumlu tutması vs. Zira son derece zeki ama duygusal sorunları sebebiyle doğru kanalize edilememiş bir kullanım söz konusu belli ki. Olay ertesi Profesör olan babanın basına gönderdiği mektupta bir nokta dikkatimi çekiyor. Türkiye’nin ilk ve en iyi özel üniversitelerinden biri olduğu konusunda kendini ispat etmiş gibi görünen Bilkent üniversitesi ile ilgili açıklaması. “Başak, Bilkent Universitesinde Hukuk Fakültesine gidiyordu. Orasının nasıl bir yer olduğunu 18 yıllık bir Ögretim üyesi olarak hala anlayabilmiş değilim. Derslerinde çok başarılı olan ögrenciler olduğu gibi her türlü "Aşırı Özgürlüğün" yaşanabileceği dolayısı ile eğitimden uzaklaşmaya çok uygun bir ortam var orada. Başak maalesef ikinci gruba katıldı. Derslerini ikinci plana attı. Başarısızlık onu çok yıprattı. ”
Son derece dikkat çekici bir açıklama. Aslında olayla ilgili annenin babanın ve failin psikolojik analizlerini yapanlar aynı derece yaşanılan ortam konusunda da hassas olmalı değiller mi?
Arkadaşlarının kendisi hakkında olumsuz açıklamaları olduğu ve bununla ilgili rahatsız olduğunu söyleyen fail yazık ki parçalanmış olan ailesinden beklediği desteği görememiş olduğunu anlıyorum.
Üst üste yaşanan bu cinayet olaylarının ardından konuyu inceleyen medya, cezaevine konulan gençlerin namaza başladıklarıyla ilgili tek cümlelik haberler geçiyorlar. Neden sorusu takılıyor burada aklıma.
Ve tam da bu noktada canımı alan bir soru çakıyor zihnimin derinlerinden. Salt İlim mi, Salt Maneviyat mı? Şimdi yeniden düşünmek için iyi bir zaman belki de. Kalbinizde manevi hayatı tatmin etmedikçe maddi hayat, dünyayı satın alabilseniz bile boşluklarınızı doldurmaya imkân vermeyecek. Genellemeleri doğru bulmamakla birlikte birbirine benzer özellikler gösteren yalnızca duymaya imkân bulabildiğimiz kadarıyla bile içler acısı vakıalar bunlar.
Karşımıza çıkan bu olayları yaşayanların yakın çevrelerinde bulunanları anlamak konusunda ipucu olabilmesi hasabiyle önemli olaylar bunlar. Evet, artık çılgınca mutsuzluğunuzun sebepleri daha açık seçik görünüyor. Bu kadar hırs sayılı günden menkul bir hayat için çok da lüzumlu değil kabul etmek lazım. İşinizi iyi yapın ama hayatınızdan vazgeçme ve size ihtiyacı olanları ihmal etme noktasındaysanız uzun uzadıya birçok defa daha düşünün doğru yapıp yapmadığınızı.
YORUMLAR
Çok güzel özümsemişsiniz olayı. Tespitleriniz ve yaklaşımınız oldukça güzel. Bir annenin kaleminden böyle sorgulayıcı bir yazı okumak; hem genci hem ebeveyni anlamaya çalışıldığını görmek güzeldi.
"Sezercik" diye bildiğimiz Sezer İnanoğlu'nun hanımı yıllar önce intihar etmişti. Haberlerden hatırlıyorum da sebebine "doyumsuzluk" demişlerdi. Aşırı zengin bir ailenin mensubu olan genç hanım, dünya zevkine dair neler tatması gerekiyorsa hepsine ulaşmış ve önünde bir hedef kalmamış. Maddi olarak en üst noktaya varıp geride isteyebileceği hiç bir şey kalmayınca da doyumsuzluk hissinden sebep canına kıymış. O an düşünmüştüm; maddi heyebesi sona varmış. Ancak manevi heybesinde de bir şeyler olsaydı niçin öldürmek istesindi ki kendini diye. Cenab-ı Hak ilmi isteyene, malı İstediğine verirmiş. Dünya zenginliği için ne kadar çırpınsa da insan, "vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmut?" olabiliyor. Oysa gönül heybesini doldurmak, insanın irade-i cüziyesindedir. ve o heybe dolu olduğu vakit, maddi heybeye dönüp bakmamayı da öğreniyor insan.
Güzel bir konu, güzel bir anlatım. Çok tebrik ederim.
Salt İlim mi, Salt Maneviyat mı?
Dengeyi kurmak çok önemli lakin günümüzde sevgi ihmali önemli bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Aileler gösterdikleri ihmalin acı faturalarını, sonradan yaşıyorlar. Toplumumuzda alkol ve uyuşturucu bağımlılığının bu kadar artması, sokaklarda yaşayan çocukların tiner kullanması ve suça alet olması, birçok çetenin ortaya çıkması bu tablonun gün geçtikçe artarak devam etmesi ihmalin boyutlarını bize göstermiyor mu?
Kutluyorum kendimizi sorgulamamızı sağlayan önemli bir yazıydı...
Sevgilerimle...
"Salt İlim mi, Salt Maneviyat mı?"
......maneviyattan yoksun ilim yetimdir, tıpkı bu yazıda bahse konu olan kızcağız gibi,yarımdır,yıpratır ve hata yaptırır, ilim ve maneviyat birden aşılanmalı kişiye, biri yekdiğersiz yarım bırakır. verilen ilmin hazmi yani hilmide ancak maneviyatla mümkündür diye düşünüyorum.
böylesine değerli bir konuyu buralara taşıyan CAN'ı da yürekten kutluyorum...
"Üst üste yaşanan bu cinayet olaylarının ardından konuyu inceleyen medya, cezaevine konulan gençlerin namaza başladıklarıyla ilgili tek cümlelik haberler geçiyorlar. Neden sorusu takılıyor burada aklıma."
püf noktası bence... Sevgili medyamızın bu tür olaylardaki yüzdesel olarak payını araştırmak mümkün olsaydı keşke. İnanılmaz boyutta çıkacağına şüphem yok.
küçüklüğümde bilinçsizce izlediğim "Küçük İbo" ve "Canısı" adlı diziler zihnimde derin yaralara ve aptak sorgulamalara yol açmıştır örneğin... Türkiye'deki medya fazlasıyla güçlü, üstelik bir kaç kişinin elinde...
Saygılarımla.
Ve tam da bu noktada canımı alan bir soru çakıyor zihnimin derinlerinden. Salt İlim mi, Salt Maneviyat mı? Şimdi yeniden düşünmek için iyi bir zaman belki de. Kalbinizde manevi hayatı tatmin etmedikçe maddi hayat, dünyayı satın alabilseniz bile boşluklarınızı doldurmaya imkân vermeyecek. Genellemeleri doğru bulmamakla birlikte birbirine benzer özellikler gösteren yalnızca duymaya imkân bulabildiğimiz kadarıyla bile içler acısı vakıalar bunlar.
Şu hayata baktığım da üzüldüğüm tek şey gençler,
ne kadar üzerinde durulması gereken bir konu...
Egitimi veriyor bir maneviyat taşıdığını düşünmeden,
ya da sadece maneviyat veriyor egitimini düşünmeden ...
Sonrada işte ikisi arasında bağı kuramayan gençler yetişiyor...
Oysa bizi yetiştirenler böyle mi yetiştirdi ?.
Fatıh sultanlar böyle mi yetişti...
Artık ne analar ana ? Ne de babalar babalık yapar oldu.
Okuyoruz anneler çoçuklarını satıyor,
Babalar calıştırıyor,
Okurken utanıyorum...
Her şeyden önce çocuğa hepsinden gerektiği kadar azar azar verilmeli, milli duygularımız, maneviyat...eğitiminide ihmal etmemeli terazi kefesi gibi biri diğerine ağır gelmemeli.
Duyarlı yüreğin çok önemli bir konuyu açmış,
O yüreğin önünde eğiliyorum.