- 1642 Okunma
- 9 Yorum
- 1 Beğeni
Babama VI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Kimsenin göremediği zamanlarda tutmuştun elimi, kimden çekiniyorduk biz? En sıcak gülümsemelerim senin kendini en az hissettiğin zamanlara denk gelmişti, daha çok uyuştuğun için mi daha çok seviyordun beni? Kimseler yokken, daha mı muhtaçtık birbirimize?
Yıllar geçmiş, biz küçülmüştük, ben büyümeyi tamamlamış, küçülmeye başlamıştım, işte tam sırasıydı, aynı fotoğraf karesinde sıkışmaya, sığabilirdik şimdi hem fotoğraflara, hem ellerim avucuna hem de birbirimizin daha çok yüreğine. Ama artık sen daha az güçlüydük, daha çok acın vardı, daha fazla sabır gerekiyordu ve daha az yalnız kalman lazımdı. Elimden gelse hiç bırakmazdım seni, ben senin gibi yapamazdım, bırakıldığım için hiç bırakamazdım.
Herkes en mutlu, en iyi zamanlarını serpiştirirken fotoğraflara, biz en mutsuz, en hasta, en umutsuz, en üzgün zamanlarımızı fotoğraflayabildik, kalmadı elimizde ne zaman ne de mutlu kareler. Son bir çırpınışla gülümsedim, son kez canımı acıtır gibi battı o gülümseme yüzüme, o kadar battı ki senden sonra bir daha böyle gülemeyeceğimi biliyordum.
Kalmadı baba!
Sende ben, bende çocukluk…
Birbirimizi fark ettiğimizde zaman kalmadı. Büyüdükçe içimde daha da yer açıldı, daha mı anlayışlı oluyorduk zaman geçince? Yoksa kızmaya, küsmeye hatta düşünmeye bile vakit kalmıyordu. Biz kalamıyorduk birbirimize. Bu kadar acıdan ve ayrılıktan sonra ne kalır geriye bizden ve bu sefer bir gülümsemeyle affettirebilir miyiz geçmişi?
Özlem; en iyi kızgınlıkla ifade edilebilir, bu yüzden en çok sana kızgındım, çok özlediğim için. Geç kaldığımı hissettiğim her şeyde biraz daha telaşlanıyordum, bu telaş zamanla, ellerime ve yüzüme bulaştı. Sana yetişemeyeceğim için telaşlanıyordum, benden kaçtığın için kızıyordum. Kızgınlığım boyumu aştığında büyümeyi bıraktım, küçülmem gerekiyordu, kızgınlıklarımın azalması için. Her zıt kelimeyi birleştirip bir de cümleye uzaktan, öyle bakmam gerekiyordu. Zıtlaştım, uzaklaştım. Zamanla kendime bile. Beni ben yapan varlıkları ardımda bırakırken geçici mutluluklara yaklaşmaya başladım, yüreğim yaralandı, ellerim sıktım, avuçlarım kanadı. Fiziki tüm dış acıların içi acıyordu, ruhumun acısı hepsini unutturacak kadar büyüktü, bu yüzden bedenime ne olursa olsun o acıyı unutturamıyordu…
Yine hazırlıksız yakalandık birbirimize, tüm ömrümüz beklemekle geçmişti ve hep son anda yine hazırlıksız yakalanmanın telaşını yaşıyorduk. Ömür bitmek üzereydi, ölüme az kala buluşmuştuk soğuk bir günde. Zamansızdık, çünkü zaman kalmamıştı, beklemekle tüketmiştik zamanları.
Bizi birbirimize yakınlaştıran kötü bir şey olmamalıydı, iyi bir şey olmalıydı. Felaketlerle anılmamalıydı yan yana olmamız. Sevinecek daha çok şey vardı, eğer görebilseydik, bulabilseydik birbirimizi daha kolay sevinçlerimiz olurdu, burkulmazdı gülümsemelerimiz ve her güldüğümüzde yüzümüze yapışmazdı hüzün…
Geceleri ağlamak bizim için biçilmez kaftan olmuştu, gece ağlayınca daha mı az acıyordu bilemem ama iyi saklanıyorduk zamanda bir yerin içine gizlenmiş belki de yıllar sonra ortaya çıkmasından korktuklarımıza ağlıyorduk. Üzerini örtünce yaranın ve görmeyince geçti zannediyor insan ve buna alışıyor. Zamanla o yaranın acısıyla birleşiyor her şey, sanki o yaranın acısı olmazsa eksik oluyorduk.
Sevinçlerim çocuk telaşlarına terk edildi.
Ulaşılmıyor ne kendime ne de çocukluğuma, gözümün önünden yıllarım sürükleniyor "en güzel yıllarımdı" dediğim zamanları bulamadım hiç ömrüm boyunca.
Ulaşabilsem kendime sormayı isterdim neden hayallere sığındığımı...
Kendimle benin arasında bir çizgi var hayalle gerçekte olduğu gibi. Birleştiremediklerim gece ile gündüz kadar birikti, uzaklıklarımız çoğaldı, büyüdü.
Kendimi büyütemedim, özlemlerim kadar. Büyümeyi istemedim belki de, büyüsem; hiç gelmeyecektin. En çok küçükken ihtiyaç duyar insan birisine, kendi başına yapamaz, baş edemedikleri olur ve beceremedikleri. Benim sana düşkünlüğüm nereden geliyordu? Ne zaman böyle olmuştuk? Sen gittikçe mi güçlenmişti bu sevgi? Soramadıklarımı unutmayı isterdim, soramadıkça daha da büyüdü cevapsız sorular, ağrıttı, acıttı. Ağrılar küçükken başladı büyümeye. Ne tersti her şey yaşamımda, az olması gereken her şey fazlasıyla vardı, sen fazlasıyla yoktun mesela...
Kolundaki ceketini ne kadar taşıdın da varamadın gideceğin yere, ceketin hep kolunda kaldı. Ben elini bırakmak zorunda bıraktım ya da bırakıldım, orası kesin değil hatırlamıyorum. Ama ceketin hep kolundaydı, sen onu o kadar taşıdın, o da seni taşıyacak mıydı? Gittiğinde karanlık mıydı? Korkmadın mı giderken? Ama ben korktum, karanlıkta kalacağım diye. Işığa uzanamayacak kadar kısaydı boyum.
Bu yüzden en çok karanlıktan korkarım, bir de sessizlikten. Sessiz her şeyden korkarım. Benim düştüğüm boşluk senin karanlığındı, korkmak için en büyük nedene sahiptim.
Ben gidemedim, bırakamadım buraları, insan ya gider ya da bırakılır. Ben daha ilk başta harcamıştım bu haklardan birisini, diğerini yapamazdım, kapanmıştı çıkışa giden tüm kapılar. Bir de rutubet vardı, nemliydi hatıralar, rutubet kadar rahatsız eden şeyler vardı beni, gidilesi bir yerdi, ama bırakamadım. Sen bıraktığın için daha da çok kalmaya borçlu hissettim kendimi.
Şimdi kapalı alanda sana açıkça yazıyorum ve biriktiriyorum. Birikiyorum, birikenleri birleştirebilirsem biraz daha büyüyeceğimi düşünüyorum çocukça bir duyguyla. Biraz daha temizleniyoruz, biraz daha affediyorum seni. Sonu gelmeyen mektuplarım biriktikçe, elim uzaklaşıyor bedenimden, ruhumla yazıyorum sana, kalemle değil, elimin değdiği kalem değil, yalnızlık dokunuyor.
***
Alnımı bulduğum ilk sert zemine dayadım, tüm yükümü dayatmış gibi oldum. Böylesi daha rahattı, yumuşak şeylere alışmaktansa, sert zemin her zaman daha iyiydi, daha kendinde hissettiriyordu kendini hem alışmak durumunda da kalmıyordun. Sertlik iyiydi. Başını yasladığında kendi içine akıtabilirdin gözyaşlarını ve bu sert zemin tam da onun için yapılmıştı, saklamak zorunda değildin acını.
Kendi içindeydin
Kendinleydi hesabın
Bazen her şey değişir, sokaklar aynı kalsa da.
On Üç Ocak İki Bin On Dört 15 00
Nevin Akbulut
Not: Yazımı güne layık gören Değerli Seçki Kuruluna Sonsuz Teşekkürlerimle, bu mektuplar önemli benim için :)
Sevindim...
YORUMLAR
Kıpkırmızı
Hoş geldiniz tekrar...
Biz köyden(tekno öncesi) iken biz babaımıza sorular sorardık şimdi şehirde(tekno çağda) onlar bize sorular sorarlar.
Hani adam gibi derler ya bu mektup da babaca bir mektuptu.
Baba! zaman değişti, nesneler gibi insanlar da değiti fakat sana olan özlemlerim ölene kadar sürecek.
Ne zaman sayfanıza gelsem baba kokusunu alırım,
Teşekkürler sevgili Damla :)
Kıpkırmızı
En güzel aşk da budur, en temizi...
Manevidir çünkü, kötülük ya da yapmacık duygular barındırmaz...
Adım; Nevin bu arada :)
Teşekkür ederim,
Selamlarımla,
DemAN
Bilirsiniz damla bereketir, damlaya damlaya şiir olur demişler:)
Selam ve dualarımla
İşte edebiyat!
Ne zaman ki sözcükler kendilerini değil "kapalı alanda" olanı anlatır o dem edebi olan doğar.
Tüm soyutluğa rağmen, yazma nedeni, edebiyatın "ne" liğini belirlemiş. Kişiler bazında somutlaşmış en silik duygular. Yazının gözle görülmeyen, fakat hislerde inşası bitmiş bir geometrisi var.
Benden bu kadar. :)
Saygımla çok.
Özlem Tarhan
Yorumunuz öyle hoşuma gitti ki, teşekkür etmek istedim belki de haddim olmayarak...
Özellikle son cümleniz... Çok şıktı...
Sonsuz saygımla...
Kıpkırmızı
Nasıl ağır dopdolu cümleler...
Ağırlığında ezildi belki de yazı
Çok teşekkürlerimle
Hiç bir zaman boş yorum yapmazsınız zaten, sonsuz teşekkürlerimle,
Saygılar bizden :)
Sizin dilinize, üslubunuza bayılıyorum! Kurallara da riayet ediyorsunuz. Her zaman zevk benim için sizi okumak...
Ama umarım kendi hayatınız değildir anlattoklarınız; çünkü çokca hüzün vardı satırlarda, ağır geldi yüreğime ne yalan söyleyeyim...
Eksik olmayın...
Özlem Tarhan
Tebrik etmeye geldim tekrar...
Sevgim ve saygımla...
Kıpkırmızı
Teşekkür ederim.
Hüzünler kendi hayatımızdan olmazsa ne kadar samimiyet içerebilir ki?...
Yine de iyiyiz özlemle boğulmakta...
Teşekkür ediyorum
Selamlarımla,
inanır mısın, ilaç gibi geldin... yazmak için açtım defteri, bazen yazmak kadar rahatlatan şeyler de vardır.. mesela içinden kopup gelmiş gibi olan duygular, onları okumak.. yarama tuz basıldı sanki, hani garip bir haz duyarsın, öyle...
hayatta olsaydı ne yapardım diye düşünürüm zaman zaman. özellikle birileri canımı yaktığında. kızdığımda birilerine, işte ona sığınmak istediğinde. doğru kızlar babalarına hep aşıktır ve babalar hep geniş omuzlu.. işte öyle düşündüğüm anlar gibiydi bu defa.. öyle biz de yürüyorduk sanki yan yana, kolunda ceketi..
çok sevmem aslında alıntılar yapmayı, diğer cümlelere haksızlık.. ama bazı yerler var ki, işte onlar.. kalbime bir başka dokunan.. hani sen de hissedersin de cümlelere dökemezsin.. öyle işte..
Kalmadı baba!
Sende ben, bende çocukluk…
Özlem; en iyi kızgınlıkla ifade edilebilir, bu yüzden en çok sana kızgındım, çok özlediğim için.
Ne tersti her şey yaşamımda, az olması gereken her şey fazlasıyla vardı, sen fazlasıyla yoktun mesela...
ve ben de sessiz her şeyden korkarım. ne ürkütücüdür o sessizlik...
bu sayfadaki gülen yüze kimse aldanmasın. bu sayfa hep ağlıyor.. bu defa etkisi daha fazla, hıçkırıklarla okudum yazını.. yoo, bu kez yazarın suçu yok.. tam tersi koca bir teşekkür borçluyum.
Kıpkırmızı
Yazdığım yazıdan çok bu duygulandırdı beni, çünkü öyle güzel anlamışsın ki küss...
Ne diyeyim yüreğimi doldurdun sanki
Güzel yüreğine selamlar
Çok teşekkür ederim yüreğine önce, sonra da sana...
Sevgimle hep
küsss
belki dinlemek istersin sen de..
sevgimle..
Düşündürücü bir çalışma.
Ben, babamdan ayrılmadım, annemden de.
Ne zaman büyüdüm, adam oldum,
kendi ayaklarımın üzerinde durabildim,
o zaman saldılar beni hayatın zorlukları içine.
Onlara hiç özlemlerim olmadı çocukluğumda, gençliğimde, büyüklüğümde.
Sevgileri ile hep yanı başımda oldular.
Şimdi,
ben de babayım.
Çok uzaklarda yaşayan,
sevdiğim, özlediğim kızlarım var.
Onları hiç yalnız bırakmadım çocukluklarında...
Özlem mektupları yazmalarına fırsat vermedim.
Her ne olursa olsun,
her zorluğu kendim göğüsledim,
çocuklarıma hep güzellikleri aksettirdim.
İşte,
bu nedenle değişik karşıladım bu hüzünlü yazıyı.
Bir baba,
evladına nasıl böyle bir özlem, mutsuzluk yaşatabilir?
Sebebi ne olursa olsun....
''Ömür bitmek üzereydi, ölüme az kala buluşmuştuk soğuk bir günde. Zamansızdık, çünkü zaman kalmamıştı, beklemekle tüketmiştik zamanları.
Bizi birbirimize yakınlaştıran kötü bir şey olmamalıydı, iyi bir şey olmalıydı. Felaketlerle anılmamalıydı yan yana olmamız.''
Yazının en etkili bölümü bu kısımdı.
Duygusaldı...
Hüzünlüydü...
Acıydı.
Diliyorum kızlarım,
asla böyle bir mektup yazma zorunluluğunda olmasınlar.
Kahrımdan ölürüm herhalde.
Kıpkırmızı
Bazen yanındayken bile özlem duyabilir insan...
Yakındaki uzaklıktan korusun Allah'ım cümlemizi
Özenli yorumunuza teşekkür ederim
Dilerim hiç ayrılmazsınız...
Bu arada muhakkak biliyorsunuzdur, kızlar babalarına aşıktır... :)
"Soramadıklarımı unutmayı isterdim, soramadıkça daha da büyüdü cevapsız sorular, ağrıttı, acıttı. Ağrılar küçükken başladı büyümeye. Ne tersti her şey yaşamımda, az olması gereken her şey fazlasıyla vardı, sen fazlasıyla yoktun mesela..."
içim-dışım paramparça oldu , nasıl kırıldık- dağıldık,
nasıl toparlanır ve de yapışır bunlar,
nasıl da zor herşey çok kolay gibiymiş gözükürken...
öptüm o güzel ve de çocuk gözlerinden yine çokca...
Kıpkırmızı
Güzel yüreğine teşekkür ederim.
Ben de öptüm, güzel hisseden yüreğinden, canımsın...