- 1046 Okunma
- 6 Yorum
- 3 Beğeni
YORUMLAR
Sevtap Kaya Nurgönül
İçim eridi... eridi... Ne güzeldi, ne güzel ...
Sustum canımıniçi dost kalem susturdunuz ya...
Hayırlı kandiller
Sevgiyle ve saygıyla hep ...
Sevtap Kaya Nurgönül
İpekyildiz
Bilemem profesyonel değerlendirenlerin kriterlerini ama ben nacizane çok seviyorum kaleminizin vuruşunu sayfaya...
Hep yazın siz ...
Sevgiyle
Bana bir şiiri hatırlattı yazınız.
"Savur küllerini yaşanmadı hiç,
Aynı şarkılarda ağlamadık biz.
Dönmedik atlı karıncada gün ağarana değin
Bir tek yazılanlar kalır geçiyor ömür.
Bir dilim ekmeği paylaşmadık biz
Aynı romanın içinde yaşayamadık,
Tutmadık ellerimizi acıyana kadar
Aynı deniz kenarında oturamadık.
Birkaç kelime fısıldayamadık telefonun iki ucunda,
Biz hiç göz göze gelip bakışamadık.
Aynı rüyada karşı karşıya gelip
Sevinç dolu çığlıklar atamadık.
Saçma sapan cümleler kurup,
Aynı şiirin satırlarında kaybolmadık
Savur küllerini yaşanmadı hiç."
Sevtap Kaya Nurgönül
Sevgili Suya Ağıt,
Yazını büyük bir keyifle okudum. İnsanın arayışı, uçurumlar ve simya benim için anahtar kelimeler.
Simyacılar tüm metalleri altına dönüştürecek felsefe taşını aramışlar yüzyıllarca. Aranan şey gerçekte var olmasa da çabaları beklenmeyen sonuçlar vermiş zaman zaman. En bilinen hikaye 50 kova insan idrarını yoğunlaşıp tortu bırakıncaya kadar hiç durmadan kaynatan adamın hikayesi (Hennig Brand 1669) Sonuçta beyaz ışık veren bir toz kalmış elinde. O kadar çok parlıyormuş ki geceleri saldığı ışıkla kitap bile okuyabiliyormuş. Bu maddeye, Yunanca "ışık getiren" anlamında "phosphoros" sözcüğünden fosfor adını vermiş.
Fosfor yaşamın oluşabilmesi için gerekli olan 6 temel elementten biri. (Diğerleri karbon, hidrojen, nitrojen, oksijen ve sülfür) Altın arayan adamın ışık veren bir maddeye ulaşması ise doğanın çok ince bir mesajı ve hoş bir sürprizi gibi duruyor.
İnsanın yaşam boyu süren bir arayışı var. En çok da kendini var etme üzerine bu arayış bana göre. Işığından koparılmış bir çocuğun bir nebze olsun ona yaklaşabilme özlemidir hayat. Bu yolda umutsuzluklar, hayal kırıklıkları, anlaşılmamanın getirdiği uçurumlar var. Şairin dediği gibi "nedensiz bir çocuk ağlamasını bile çok sonraki bir gülüşün başlangıcı" olarak görebilirsek tüm bunlarla başa çıkmak için çok daha fazla güç bulabiliriz kendimizde.
Aşk yaşamdır, enerjidir, fosfor gibi bir şeydir, insanı sarar ve çevresine ışık saçmasını sağlar. Aceleciliğimizden bu enerjiyi iyi kullanmayı bilemiyoruz ve heba ediyoruz gibi geliyor bana. Onun verdiği enerji ile kendi içimizde yolculuklara çıkıp yeni haberlerle dönebilirsek sevdiğimize, demem o ki canlı tutabilirsek ışığı, içimizdeki ateşi belki çağırmadan aramadan bulacaktır bizi özlediğimiz her ne var ise.
Bu konudaki en büyük endişem şu; yaşam yeterince uzun değil gördüğüm kadarıyla. İnsanlar henüz kendileri için, sevdikleri için yapmak istedikleri pek çok şeyi gerçekleştiremeden veda ediyorlar, yolun bir yerinde. Yazarı göçtüğünden öksüz kalmış bir roman kalıyor geriye. Bu bana çok hüzünlü görünüyor. Erken ayrılmış dünyadan sevdiğim tüm yazarlar. Hiçbirimiz güzel bir hikayeyi yarım bırakıp gitmek istemeyiz. Öyle değil mi ama?
Saygılarımla,