- 482 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
İKİLEM...
Ne isimler ne de şahıslar…
Ne ön yargılar ne de sebepsiz ithamlar…
Ne sarf edilen cümleler ne de altında yatında gerçek mana…
Ne takdir ne de eleştiri…
Ne sitem ne de samimiyet…
İkilem dolu her şey, her yer ve herkes…
Hassasiyet ön planda, iyi niyet de cabası. Ne güzel de aldanıyor insan sonuç itibariyle.
Önceleri kar beyazdı dünya; herkes ve her yer pür-ü paktı. Ve derken yıllar yılları kovaladı. Derken güneş doğmaz oldu. Karardı gök, karardı yeryüzü…
Bazı kavramlar öylesine iç içe geçip, karıştırılıyor ki birbiriyle; bunu anlamak neredeyse imkânsız.
Medeniyet, yaşadığımız dünyanın genel kabul görmüş kuralları çerçevesinde, birbirimize nezaket, anlayış göstermemiz gerektiğini savunan çok önemli bir olgu. Ama bu da demek değil ki; gerçeği kamufle edip, alaycı bir üslupla yaklaşım sergileyelim. Yer değiştiren kelimeler, vurgulamalar sonucu size sunulanı kabul ediyorsunuz, karşınızdakini siz gibi sanarak. Ve işte tam da bu noktada, durum yön değiştiriyor, roller de değişiyor akabinde üstelik.
Medeniyet çerçevesinde, anlayış, samimiyet de devreye girdi mi; farkında olmaksızın bir hortuma dâhil oluyorsunuz. İyi niyetinizden dolayı suçlusunuz. Gerçekler o kadar saklı ki, gerçekle gerçek gibi gösterileni ayırt etmek olası değil.
Sözler bıçak gibi, tutumlar anlaşılmaz… Hangi yönden nasıl bir atak geliştirileceğini tahmin etmek ise tamamen imkânsız. Donanımlı da değilsiniz üstelik, ekipman sıfır, strateji diye bir mefhum asla mevzu bahis değil, öte yandan.
Ortada sebep bile yok. Sebep aramaya hacet de yok ki… Suçunuz benzememek başkalarına, suçunuz iyi niyet, suçunuz azim ve suçunuz korumak değerlerinizi, tüm öğretileri benimsemiş olmak. Hani şu çoktan tedavülden kalkmış olan değerler: İnsanlık gibi, ahlak gibi, tevazu gibi, edep gibi.
Belki çoğunluğun gülüp geçtiği, belki umursamadığı, belki de yoktan saydığı. Ama en önemlisi bu değerlere sahip olmadığı halde, sahip olmuşçasına yalanların arkasına sığınması.
Suçlusunuz hem de çok… Boşuna çırpınmayın ve beklemeyin kendiniz gibilerle karşılaşma ihtimalini. Yok ki… Üstelik kimseye bir şey ispatlamak zorunda da değilsiniz. Siz ve yakın çevreniz, en önemlisi de Yaradan bildikten sonra gerçekleri, ne önemi var ki…
Zira sizin tek muhatabınız vicdanınız ve benzememek, benzemek zorunda olduğunuzu düşünenlere.
Ve sonuç…
Bırakınız, savunmaya devam edin değerlerinizi, savunun ilkelerinizi. Prensip sahibi olmak suç değil ki…
Ve bakın etrafınıza. Sayısız insanla dolu dünya. Ya sizin dünyanız…Yalnızlık hissi ağır basabilir, o kadar normal ki bu duygu. Siz kendi kendinize yettikten, bırakınız etrafınızdaki sessiz ya sesli kalabalığı.
Bir noktadan sonra, hepimiz yalnız değil miyiz. Üstelik yalnız olmak ne suç ne de günah ne de acizlik.
Göstermelik tutum ve davranışlarla yapay ve yanlışlarla dolu bir dünya kurmaktansa, kendi doğal, içten, samimi dünyanızda yalnız olun.
Birilerine benzemek ve onların yanlışlarla dolu yolunda yürümek yerine barışık yaşayın vicdanınızla.
Siz kendinizle, doğrularınızla barışık olduktan sonra, kim ne derse desin…
YORUMLAR
Doğru söz.
Yaşadığınız hayatın seneleri arttıkça,
uyum sağlıyorsunuz değişik karakterlere.
Herkesi kendiniz gibi görmekten vaz geçiyor,
her türlü tehlikeye karşı,
kendinizce bir savunma mekanizması geliştiriyorsunuz.
Ve,
sevimsizliklere çok aldırmıyorsunuz.
Çok güzel bir tarifi idi hayatımızın gerçeğinin.
Gülüm Çamlısoy
Keşke, düzenek böyle olmasaydı. Keşke, herkes birbirine ön yargısız, insan gibi davransaydı.
Kişi karşısındakini kendi gibi bilirmiş.
Evet, ne yazık ki; günümüz dünyasında bırakınız konuşmayı selam vermekten bile imtina eder oldum, olmalıyım da.
Tekrar teşekkürler, katılımınız için.
saygılarımla...