- 835 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Levh-i Mahfuz’daki Kuran
Levh-i Mahfuz’daki Kuran
Levh-i mahfuz, kurana da kaynaklık etmiş ama kuran bu kaynaktan koparılmış. Bu nedenle insanlar eski öğretilere saplandı.
Kainat kitabı derim ben levh-i mahfuz’a; kainat, evren okunur aslında. Tüm bilimler evrenden çıkar, evreni okur! Matematik, felsefe, tıp, astronomi, kimya, fizik gibi ilimler evreni okur! Hani “Tüm ilimleri bilenlerce tefsir edilsin kuran” denmiş, zamanında! İşte bu ona benzer. İlimlerden bağımsız tefsir olmaz. Her müstait kendi tefsirini yapmalı aslında, bu ortak bir data oluşturur. Sınır koyulmaz ise anlayışa, sınırsız olan kuranın da anlayışı sınırlanmamış olur; yoksa eski zaman nakillerine kurban edilir muhteşem bir kaynak…
“İslam dini’nde kader olarak isimlendirilen, geçmiş ve gelecek tüm olaylar ve varlıklar Allah katında bulunan Levh-i Mahfuz’da yazılı bulunmaktadır. İbn-i Kemal’e göre, Levh-i mahfuz, korunmuş levha demektir. Olmuş ve olacak her şeyin yazılı olduğu kitap anlamındadır. Melekler, Levh-i Mahfûz’u görürler.
"Gökte ve yerde gizli olan hiçbir şey yoktur ki, apaçık olan bir kitapta olmasın." (Neml Suresi, 75)[1] Ayette geçen apaçık kitap Levh-i Mahfuz olarak yorumlanır.
Olmuş ve olacak şeyler Allah’ın bilgisine bağlı olduğundan Levh-i Mahfuz doğrudan Allah’ın ilim sıfatı ile ilişkilendirilir. Korunmuş olarak nitelenmesinin nedeni, burada yazılı olan şeylerin herhangi bir müdahale ile değiştirilmekten, bozulmaktan uzak ve korunmuş olmasındandır.” Vikipedi
Levh-i mahfuz, kurana da kaynaklık etmiş ama kuran bu kaynaktan koparılmış. Bu nedenle insanlar eski öğretilere saplandı. Demiştim yukarıda! Kuranı bilmek için kişinin kendini bilmesi gerek! Kendini bilmek zaten evreni okumaktır kainat kitabının özeti insan. Kuranda bu manada anlaşılabilir! Evrene danışmak konusu var bu nasıl olur ya da levh-i mahfuzdan ayrılmamak nasıl olur? O kadar bilim-ilim var, evreni izliyorlar değil mi? Belgeseller var ya da bilimsel deneyler, matematik, felsefe, tıp, astronomi, kimya fizik, kuantum fizik var değil mi? İşte kainat kitabını okumak bu bilimleri okumaktır! Bu ilimlerin bilimlerin ışığında yorum yapmaktır! Gerek evrene levh-i mahfuz’a danışmak budur. Yani kuranı anlamak için bu bilimleri de anlamak levh-i mahfuz’u da izlemek gerek.
Kuran yazıya dökülünce aslı bozulmadı elbet! Ama şu var, değişim oldu; insanların kullandığı kelimelerin manasında! Yani değişen kuranın manası değil insanların kullandığı manalar oldu! Ve anlayışlar oldu…
Kuranın kast ettiği mana ile insanların günlük kullanımdaki manası farklılaşınca ortaya acaip bir durum çıktı.
Özgürce ve zorlamadan bakılsa kurana, kutsanmaz ise sorun olmaz. Yani her müstait kendi anlayışında özgür olursa sorun kalmaz! Bu anlayış toplumsal zorlamayla sınırlanmaz ise sorun olmaz. Yani bireyselleşirse sorun olmaz. Bilim adamlarını nasıl kimse zorlamıyor; “Bu konuyu illa böyle anlayacaksın!” şeklinde. Kuranın da anlayışına sınır koymak kuranı sınırlamak olur! Nasıl ki bilim adamlarının başka başka görüşleri var ve hep yenilenir, güncellenir ve ilerler! Bu da öyledir, “İhtilafta hayır var” denir hatta…
Zaten kuranın aslı değişmedi, insanların eski zamanki anlayışları değişti! O zamanlarda serbest olan pek çok şey şimdi hoş karşılanmaz! Örnek veriyorum; küçük yaşta kızlarla evlenmek günümüzde hoş karşılanmaz, kölelik, cariyelik, ganimet, din savaşı, kadınların bazı ayrıcalıklı durumları gibi konularda toplumsal kabuller değişti. Kuranı çevirisinden okuyan bile bu konularda bocalar! Çelişki yaşar! Bir insanın esir edilip köle cariye olarak pazarda satışını günümüz insanı yadırgar! Kadınların cariye olarak alınıp satılması ve cinselliklerinin kullanılması günümüz insanına uymaz! İşte kuran Cariyelerden bahseder, kölelerden, cihat ve ganimetten bahseder bunu güncelleştirmek nasıl olur? İşgalcilerin Orta Doğu’da yaptıkları gibi mi? Acep! İşte bu konularda evrensel bakış olmalı! Ya da işte o konulara gelince geveler, geçerler. Kolay değil ki bunları aslına uygun anlamak! İşine gelen yerde duygusallaş işine gelmeyen yeri de gevele geç... Bu olmaz işte. İlmin izzeti vardır.
Akıl konusunda çok felsefe yapılabilir, yani akıl aslen bir araçtır. İyiyi, kötüden ayırmak için kullandığımız ama göreceli bir araç. Çünkü herkesin iyi-kötü kavramı da aynı olmayabilir. Bu açıdan genel toplumsal alanda bireyin aklının hükmetmesi Firavunları açığa çıkarır. Diktatörler de bir kişinin aklının topluma dayatılmasından çıkar. Bu nedenle toplumsal alanda tek akıl sakıncalı. İşte tam da bu nedenle kutsal metinler insanlara yardım eder. Yani toplum bir kişinin ya da güçlülerin aklına mahkum olmasın diye kutsal metinlere sarılırlar!
Önemli olan aklın sınırlanmamasıdır! Bireyin aklı sınırlanırsa o da toplumun bireye baskısının nedeni olur! Kuranda "Akletmiyormusunuz", "Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağar!" meallerinde geçer. Yani aklı iptal edip nakle sarılmak da kurtarmaz toplumları.
Kuranın orjini Levh-i mahfuz’da, başka deyişle evrenin hard diskinde. Bu bilgi, yazıya döküldüğünde insanlar için bir fayda sağlasa da insanların anlayışları ve kuranın ilk yazıya döküldüğü zamanlardaki anlayış ve kelime karşılıkları değişince sorun çıkar. Yani akla güvenmek yerine nakle güvenmek de bu sakınca yüzünden sıkıntı çıkarır.
Ben çözüm olarak yazımda levh-i mahfuz’u, evreni işaret ettim, evrensel olan kuran her dönem taze olacaktır; eski zaman algılarına hapsedilen kuran ise amaçlanan faydayı sağlayamayacak, dini törenlerin baş ritüeli olarak kalacaktır. Eğer kuran evrensel bilimle ve gelişen insanlığın özgür bakışıyla yorumlanırsa sorun çıkmaz.
Hayır bilinenin bazı şer olması şer bilinenin bazı hayır olması konusunda uzun yazılır. Bu da evrensel işleyişle alakalı. Toplumsal alanda bazı şeyler vardır hayır sanılır ama maraz doğurur. Bu nedenle Hak, adil olmak gerek. İşte hak, adil olunursa duygusal hatalar yapılmaz! Din adamlarının ve ibadethanelerin hayır getirdiği konusundaki algı yüzünden Orta Çağ’da çok sıkıntı çekildi, şimdi de Orta Doğu’da aynı benzer sıkıntılar çekilir! Din ve mezhep kavgaları da şerri, hayır sanmak yüzünden oluyor!
İşte burada şu var. “Senin alimin benimkini geçemez” ya da “Benim alimim seninkini döver” anlayışı var. Bu nedene bireyselleşmeli din alanı, birileri bilicilikten geçinmemeli; herkes kabiliyetini ortaya koyabilmeli! Bu da dinin bireyselleşmesiyle olur toplumsal alana hükmetmemesiyle olur! Buna da "Senin dinin sana, benim dinim bana" hakikati ışık tutar.
Son tahlilde; Eşek bokunun ardına saklanarak ilim öğrenilmez! Hamasi nakillerle de olmuyor. Ezber kabullerin işine gelenlerini al diğerlerini gevele şeklinde de olmuyor! Yani gerçeklerden saklanarak kuru taraftarlıkla ilim olmuyor! İşte hayata sokulan din ile asıl din aynı değil; bu nedenle diyorum din bireyselleşmeli...
“Biz anlayamayız, bizi aşar: yeterli donanımımız yok!” diyenler olursa ben de derim ki; “Madem anlamıyorsun ne demeye taklit ediyorsun; anlamadığını öneriyor, insanları kendin bile anlamadığın bir şeye zorluyor, işine gelmeyeni ayıplıyorsun!” kendi aklınla anlayamadığın bir konuda başkasına nasıl bu kadar kolayca hükmediyorsun? derim.
Selametle,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
http://www.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=103222
Özgür Düşünce / Ortak Akıl
Özgür düşünceye “ortak akıl” ile ulaşılır.
Bilginin kaynağı akıl ve nakil. Nakil bizden öncekilerden bize intikal eden her türlü yazılı ve sözlü bilgi; genetik aktarımı da nakilden sayabiliriz. Akıl, iyiyi kötüden ayırma yeteneği, zekâ ise onun aracı. Akıl, zekâyı kullanarak değerlendirmesini yapar; kâinatı anlamaya çalışır.
Nereden geldik? Nereye gidiyoruz? Ne için geldik? Dünya hayatının maksadı nedir? Fayda ve zarar deveranında olmak nasıl bir aksiyon gerektirir? Gibi sorulara cevap arar durur.
Öte yandan da (kısa da olsa) Dünya hayatını daha yaşanılır hale getirmek veya Cehennem’e çevirmek için fikirler üretir. İnsanlığın faydası için çalışanlar minnetle anılırken, insanlığa zulüm ve sefalet getirenler lanetle anılır!
Ortak akıl insanlığın özgür, barış içinde ve müreffeh yaşaması için nasıl bir fayda sağlar? Herkesin aklı her şeye yetmeyebilir. Bu durumda nakil devreye girer; nakil yoluyla edinilen bilgilerden her ihtiyaca cevap bulunamayabilir. Yani bu bilgilerin güncellenmeye ve yorumlanmaya ihtiyacı vardır. Bu da yine akıl ile olur. Akıl ise herkeste aynı ölçüde bulunmadığından, insanlar hemcinsleriyle akıl alış-verişinde bulunmak zorundadır. Bu alış-veriş her zaman olumlu neticeyi vermez. Çok akıllı olanlar diğerlerini kontrollerine almak ve aşağılamak isteyebilir. Hatta bir kısım insanlar diğerlerini sömürmekle yetinmez köle yapmak (Firavunlar onlara tanrılık iddiasında bulunmuş) isteyebilir.
Bu olumsuzluklar nasıl giderilir? “Ortak akıl”, insanlık için çok büyük faydalar sağlayabilir. Her birey insanlığın yararı için aklını kullanır ve ürettiği bilgiyi diğerlerinin istifadesi için sunar.
ÖRNEK:
Durum: Fikirler yöneticiler tarafından üretilir, üyelerin istifadesine sunulur. Yeni fikirler üretilirse yöneticilerce incelenir ve uygun görürse onaylanır.
Durum: Fikirler, yöneticiler de dâhil tüm üyeler tarafından üretilir ve herkesin ortak istifadesine sunulur. Yeni fikirlere açıktır ortam. Değerlendirmeler kolektif yapılır.
Birinci durumda üretilen fikirler yöneticilerin aklı ve anlayışı ile sınırlıdır.İkinci durumda üretilen fikirlerin gelişmesine açıktır ortam. Herkes üretir ve topluca istifade etmek için sunar. Herkes kendine yarayanı alır. Daha zengin bir fikir ortamı oluşabilir. Tabiî ki topluluğun genel kabiliyeti nispetinde.
“Aklın yolu birdir” Ortak havuzda biriken akılların doğruyu bulması daha kolay olabilir. Günümüzde iletişimin de gelişmesiyle bu havuzun dolması ve havuzdan istifade daha kolay olabilir.
Akıl danelerin, efendilerin, şeyhlerin, neredeyse ilahlaştırılan çokbilmişlerin pabucunun dama atılması kaçınılmazdır “ortak akıl” ile.
Hadi! Kolektif, külli “Ortak akıl” havuzu oluşturalım. Akıllarımızı orada toplayalım, gerektiğinde oradan alıp kullanalım ki kimselere akıl için diyet, telif ödemeyelim. Minnet de etmeyelim.
Daha geniş bakabilirsek;Bilginin kaynağı nedir? Okullarda öğretilen bütün bilgiler daha önce birileri tarafından tespit edilmiş bilgiler. Teknolojik bilgiler çok çabuk eskiyor. Bir makine veya yazılım daha piyasada tam manasıyla yayılmadan, daha yeni ve üstün olanı çıkıyor. Toplum bilimlerinde ise kabul görmüş olan bilgiler en az Yüz yıllık. Hatta yeni bir şey söylemek o kadar kolay değil. En az bir asırlık bilgilerle değerlendirilir bu görüşler. Sosyal alanda daha yavaş ilerlemenin sebebi ne olabilir?
Yahut şöyle söylemeli; neden yeni bir fikir üretildiğinde en az yüz yıllık filozofların görüşlerinin süzgecinden geçirilsin ki.Bu nasıl kırılır?Ortak akıl geçen yüzyıldan bağımsız olarak çalışabilir mi?
Ortak Karar
Mutlak doğruyu veya haklıyı tespit etmek çoğu zaman mümkün olmuyor.
O halde uzlaşmayı sağlayacak; kavgayı, çekişmeyi önleyecek bir yol bulmalı. Bir karara varılmalı. Kararsızlık en kötü sonuçtur. Varılan kararın toplumun her kesimini memnun etmesi beklenemez. Burada çoğunluğun iradesini yansıtan “Demokrasi” devreye giriyor. Eşit haklara sahip olanlar arasında çoğunluğun isteğinin yapılmasının kabulü ile toplumsal uzlaşı sağlanabilir. Çoğunluk ile alınan karara itiraz edenler elbet olacaktır. İşin inceliği, zarafeti burada gizli. Burada önceliği olan husus kararın doğruluğu veya yanlışlığı değildir.
Çoğunlukla alınmasıdır! Yoksa alınan kararın doğruluğunun tartışmasız kabul edilmesinin dayatılması yanlış sonuçlar doğurur. Karar,( Kişisel hak ve özgürlüklere aykırı olmamak kaydıyla) zorlayıcı hükümler de içerebilir. Çoğunluğun özgür iradesi ile alınan kararlar, tabu değildir. Tartışılabilir, yanlış olduğu iddia edilebilir. Fakat karara uyma mecburiyeti vardır. Özellikle ihtisas gerektiren hususlarda, karar mekanizmasında görev alacak olanların eşit ihtisas kademelerinde bulunması gerekir. Rasgele oluşturulacak bir kurulun çoğunluk ile vereceği bir karar ne kadar doğru olabilir?
Aydınların feryadı da bu yüzden, genellikle toplumun çoğunluğuna uymaz aydınların fikirleri. Bu yüzden değerlidir. Yani toplumun yapamadığını onlar yapar. Marjinal fikirler üretirler, bu demek değil ki aydınlar her zaman doğru fikirler üretir veya doğru fikirler üretmeli. Doğru fikir üretmek değildir aydının asli vazifesi! Çok geniş açıdan bakıp fikirlere ışık tutmaktır. Bazen yanlışı gösterir, bazen doğruyu…
"Toplu akıl "ve "Toplu karar " optimum fayda için geçerli, marjinal fayda için değil.
Bir deney vardı fizikte. Kediyi bir fanusa koyup üzerini kapatıyorsun kapağı açarsan kedi bir gazla ölecek. Yani açarsan ölü mü , diri mi diye bakarsan ölü bulacaksın. Bu durmda kedi içerde iken bakmazsan hem ölü hem diri gibi. Yani haklı haksız diye olaya bakmazsak. Herkes haklı ya da haksız olarak ortada olur. Fikirler açısından haklı veya haksız ayrımı olmadığında her fikir temsil imkanı bulacaktır.
Bir sofra kurulsa her tür yiyecek olsa şekerli şeyler şeker hastasına sefildir. Dese sofradan şekeri yasaklayın. Diğerlerine haksızlık olur. Ya da biri dese burada şu et türü yasaklansın. Olay yasakta değil, olay net olarak sunmakta aynı sofrada meyve suyu ve içki veya dana veya domuz eti sunulsa çok geniş bir yerde önemli olan neyin içinde ne olduğunun size net bildirilmesidir. Tercih o zaman tercih olur. adam çıksa içki ve domuz etini yasaklasa sefil diye. Diğeri de içki olarak sadece şarap koysa ikisi de kendi açısından doğru olanı yapıyor ama benim açımdan doğru olan güme gidiyor.
Ortak akıl, ortak noktaların ön plana çıkarılması değildir. Ortak akıl, her aklın temsil edilmesidir. Marjinal insanları ortak noktalar kesmez. Ortak akıl, ortak karar üretmek için ana kaynaktır. Bu nedenle kaynağa sınır konulmaz.Temsil edilen her akıl ortak karara frekansı kadar yansıyacaktır.
Bir insan insanlık kadar önemliyken dinler, izimler ve ırkçılık insanı harcadı. İnsanlık bu illetlerden kurtulacak. Din, izimler, ırksal meyiller bireyin özgür alanında hüküm sürecek. Başkalarına dayatılmayacak.
İnsandan daha önemli bir şey kalmayana kadar sürer insanlık davası.
Bazen "en iyiden" iyidir "iyi".
Saygılar
Ahmet Bektaş
Ahmet Bektaş tarafından 1/10/2014 6:07:12 PM zamanında düzenlenmiştir.
“Biz anlayamayız, bizi aşar: yeterli donanımımız yok!” diyenler olursa ben de derim ki; “Madem anlamıyorsun ne demeye taklit ediyorsun; anlamadığını öneriyor, insanları kendin bile anlamadığın bir şeye zorluyor, işine gelmeyeni ayıplıyorsun!” kendi aklınla anlayamadığın bir konuda başkasına nasıl bu kadar kolayca hükmediyorsun? derim. Yazıda bunu yazdığım halde yoruma herkes bu konuyu yazamaz diyenin bilgisine şaşarım. Herkes kurana muhatap ululardan bir kurtulun önce. Saygılarımla.
Çok güzel fikirleriniz var hocam.bu konuda kafamı kurcalayan bir sorum var.
Deniyorki;
Akıl insanı yanıltabilir, İlim gurura sebep olur.
Bu yüzden Kuran'ı kerimin dediklerini sorğulamadan kabul etmek en doğru olanıdır.
Çünkü ayeti kerimedede şöyle buyruluyor.
Sizin hayır bildiğinizde şer, şer bildiğinizdede hayır vardır fakat siz onu bilemessiniz.
Bu yüzden akıl sonucu göremediği için daima kendine en uyğun olanı seçecektir.
Bu konularda Beni aydınlatırsanız memnun olurum.
Selam ve sayğılarımla.
Derebey tarafından 1/10/2014 3:27:29 AM zamanında düzenlenmiştir.
Derebey tarafından 1/10/2014 3:30:43 AM zamanında düzenlenmiştir.