- 620 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAHKUM
…adamın yüzünde derin bir yara izi vardı , saat gecenin 13.45 i onu arabaya aldıktan sonra dikiz aynasından fark ettim, insanın içine ürperti veren bu görünüşü ile adamın hiçte masum biri olmadığını anlamıştım ama iş işten geçmişti,ne yapacağımı bilemedim arkadaşıma hissettirmemeye çalıştım ,iyi niyetle yoldan aldığım adamın bize ne tür fenalıklar yapabileceği tahminleri düşünmeye başladım, hava yağışlıydı ve dört yol ağzında elinde bir bavul ve sırtında buruşuk beyaz renkli bir pardesü ile iki büklüm vaziyette, yardıma muhtaç hali ile acıma ile karışık merhamet duygusu ile durmuştum,gecenin bu saatinde serin ve yağışlı karanlık bir havada onu böyle bırakamazdım,arka koltuk müsaitti ve bir yolcu bize ağırlık yapmazdı, ”nereye gidiyorsun..diye seslendim “..uzunköprü..demesi üzerine hadi atla biz de o yöne gidiyoruz demiştim,adam arka koltuğa bavulu ile kuruldu tam ense kökümdeydi üstelik ,neredeyse nefes alış verişini hissediyordum, kısa bir sessizlikten sonra kısa konuşmalarla devam ediyordu sohbetimiz,karşıdan gelen araba farlarının içeriyi aydınlatması ile adamın yüzündeki detayları fark etmem bir olmuştu,aslında sesindeki doku ve ahenkten bir tuhaflık vardı,kalbim huzursuzdu,oysa ne güzel başlayan bir tatil süreci sonunda dönüyorduk ve şimdi farklı bir mecraya doğru gidiyoruz, zihnimi hızlı biçimde çalışır tutuyorum,yol tenha ve hafif sisli,yanımda oturan arkadaşım adamla konuşuyor fakat hiç birini takip edemiyorum gözlerim yorgunlaşıyor giderek heyecan ve panik halinden kısa dalgınlıklar yaşıyorum,uyumak istiyorum içinde bulunduğum bu kabustan kurtulmak bir rüyadan uyanır gibi yeni baştan bir güne başlamak istiyorum,birden kaba ve tehditkar bir ses tonu ile adam arabayı çalışır vaziyette durdurmamı istedi, elinde beliren bıçağı sonradan fark ettim kulak hizamda soğuk keskin metalin teması heyacanımı bin kat artırmıştı,arkadaşım şaşkın ve çığlık halinde ,arabayı durdurup indik ,bizi yüzüstü yere yatırdı üzerimizde ne var ne yok istedi korkumuz doruk noktaya çıkmıştı ki bir kamyonun güçlü kornası ile gözlerimi açıyorum meğer arabadayız ve yola devam ediyoruz dalmışım demek ki..!!
…arka koltuktaki adamın konuşmaları kesik kesik ,adam Zonguldak iline bağlı Devrek ilçesinin eğerci köyünden olduğunu kısa konuşmaları arasından çıkarıyorum ,bir yandan adamın konuşmasını istiyorum bir yandan olabilecek bir kötülüğü varsa şiddetini ölçmeye çalışıyorum ama nafile konuştukça ne kadar tehlikeli biri olduğu ortaya çıkıyordu ,cezaevinden bugün çıkmış mahkum olmasına sebep olayın da,ormanda ağaç kesmeye çalışmasıydı,daha fazla odun temin etmek için ormancının uyarısını dikkate almadan ağaçları baltasıyla devirmeye devam ettiğini buna engel olmaya çalışan orman memurunu baltasıyla öldürmüş olmasıydı,daha öncede birkaç kez adam yaralamaktan,gasp ve hırsızlıktan girip çıktığını bir çırpıda kısa ve net cümlelerle anlatıyor olması canımı iyice sıkmıştı, arabada buz gibi bir hava esti daha doğrusu sırtımdan buzlar akıyordu gerilimli bir sessizlik içine girdik ,olanlardan arkadaşım ve ben tedirgin olmuştuk şimdi daha fazla endişeler taşıdığımız muhakkaktı, bugün hapisten çıktıktan sonra uzun bir yaya yolculuğu yaptığını yağmur yağınca da kavşakta beklediğini hiçbir arabanın kendisini almadığını anlattı,arada bir dikiz aynasından yüzünü yeniden tetkik ettim yaranın uzunluğu ve derinliği suratını tamamen değiştirmiş roterdamın kanburu misali bir yüz taşıyordu,bildiğim duaları bile unutmuş okuyamaz olmuştum dilim dönmüyordu bile,sessizlik sonrası konuşmaya ilk kim başladı hatırlamıyorum yol çizgileri uzadıkça uzuyor gecenin karanlığı daha koyulaşıyordu,stres ve çaresizlikten olacak başım bir iki kez direksiyona düştü kalktı kendimi toparlamalıydım ama öyle zor ki halim,adam birden yerinden fırladı bir arkadaşıma bir bana silah uttuğu elini sallıyordu ilerde sağa yan yola girmemi istiyordu dur sakin ol ne oluyor ne var sözlerime karşılık bile vermedi silahını doğrultarak kararlılığını gösteriyordu,istediği şekilde dediğini yaparak ileride daha iç kesimlerde ağaçlı bir yerde durduk ,arabadan indirdi bizi ayakta yan yana ellerimiz yukarıda bekletti karşımızda bir müddet durdu arabaya binmek için yöneleceğini beklerken ani bir hareketle silahını ateşledi alnımızdan vurmuştu ikimizi hayır..hayırr olamazz !!!..., ne oluyor dikkat et, yola bak, ne yapıyorsun öldürecek misin bizi diyen adamın sesi ile kendime geliyorum, arkadan elleri ile beni dik tutmaya çalışan adamın çabası ile uyuklama modundan kendimi kurtarıyorum,sahi yine kendimi kaybetmiş olmalıyım ,şansımız varmış yol hem tenha hem geniş , demek kısa bir an gidip gelmişim iyi ki adam silkeledi beni şimdi daha iyiyim ,
…Uzunköprü tabelasını okuyorum 15 km.,yolumuz daha var dedim gülümseyerek dikiz aynasından adamın baş selamını alıyorum, iri bir kafa ,geniş kalın bir burun ,gözler çukur mu çukur,insana sevimli gelmeyen bir yüz hattı,arabanın hızını yavaşlatmıştım zihnimde binbir düşünce ve çıkış yolu planı aramaktayım,söze girdim : cezaevinden çıkınca neden yürüdünüz bir otobüse binseydiniz dedim ve niçin Uzunköprü’ye gidiyorsunuz “..param yok uzun köprüden trene bineceğim..” demesinden işkillendim para mı istiyordu vermesek tehdit ve zorlama yapar mıydı ? arkadaşımın yüzüne baktım kararsız ve kızgındı,uzun köprüye yaklaşıyorduk bir benzinlik görünce benzin almak bahanesi ile benzinliğe girdim,depoyu doldururken adama kibarca burada inip inemeyeceğini sordum hayır dedi,arka koltuğu iyice kurulan adamın maksadını kötüye yorumlamak istemedim fakat ince bir korku ruhumu yokluyordu,aklıma radyoyu açmak geldi oh iyi ki açar açmaz bir türkü çalıyordu “..şu dağlar maviş durur/geleni savuşturur/merak etme sevgilim/hak bizi kavuşturur../ördek suda yıkanır/hem uyur hem uyanır/sen orada ben burada/buna can mı dayanır../ ikinci türküye geçecekti ki adamın sorusu ile irkildim ”..siz nereye gidiyorsunuz..” der demez beklediğim fırsatın çıktığını düşündüm,istanbul’a gittiğimizi gizleyerek Uzun köprü’de bir hafta kalacağımızı söyledim ve ardından ilave ettim “..emniyet amiri olan eniştemin misafiri olacağız benzinlikte aramıştım bizi bekliyor.. der demez adamın bir sağ bir sol bakındığını belli belirsiz fısıltıyla daha yumuşak ve saygılı şekilde “ acaba biraz paranız var mı.. ihtiyacım olacak..” dediğini duymak içimi ferahlattı , her zaman sağ cebimde miktarı az olan bir para bulundururum ..fazla yok ama şunu kabul et..” dedim, parayı uzatırken hiç itiraz etmedi bavulunu aldığı gibi arabadan indi, karanlığa çoktan karışmıştı yüzünde derin bir yara izi olan adam, nereden nereye gelmiştik gerçekten ,günler öncesinden iki kafadar olarak arabamla Çanakkale Saros koyuna tatile çıkmıştık gece gündüz balık avlayarak hem hoşça vakit geçirmek hem de bütün bir yılın yorgunluğunu atmak için harika bir fırsat yakalamıştık,tadında bir tatil geçirdiğimizi düşünüyorduk çünkü geldiğimiz Körfezin konumu ve çevresi itibari ile ne kadar isabetli davrandığımızı anladık,Saros, Ege denizi’nin kuzeydoğusunda güney ve doğusundan Çanakkale ili Gelibolu ve Eceabat ilçeleri, kuzeyini ise Edirne ,Keşan ve Enez ilçeleri çevreliyor körfezin Gelibolu yarımadası tarafında olan güney bölgeleri yerleşime imkan vermemiş,çoğunlukla yerleşim doğu ve kuzey bölgelerinde yer almış,burayı seçmemizdeki amaç Ege Denizi’nin tuzluluk oranı en yüksek körfezlerden biri olması yanında küçük akarsuların taşıdığı besin tuzları sayesinde zengin bir balık çeşitliliğinin varlığıdır, biliyorum ki balık çeşitliliği sayesinde amatör olta ve ağ balıkçılığı yaygın olur ,mevsimine göre çipura, lüfer, barbun, mercan, karagöz, levrek, kefal ve ahtapot gibi denizde yaşayan türler Saros körfezinde bol miktarda bulunur. Bunun yanında Saros sakinleri her akşam üstü kayıkları ile uskumru ve istavrit için çapari oltaları ile avlanmaktan geri durmaz ve çoğunlukla akşamları balık keyfi yaşarlar,ama bizim konakladığımız yer gözden uzak ve ıssız bir adaya düşmüş hissini veren bir ortamdı,aslında bir çok eksikliğimiz ve imkansızlıklara rağmen bir haftalık tatilimiz boyunca hayatımızı devam ettirecek beslenmeyi başarmıştık ,peynir,zeytin,salatalık ,domates,bazen kavun karpuz, salatalık ve ekmek ve balık bütün öğünlerimiz aşağı yukarı böyleydi,karavanımız denize yakındı hem körfezin muhteşem güzelliği ve denizin bereketli hoş maviliği dünyaya bedeldi,aklımızı hiçbir şey yormuyor ne elektrik ne teknoloji ne de bir medya haberi yani kısaca modern alışkanlıklarımıza ait kent yaşamından uzağız,maddeten ve ruhen dinleniyor yüzmek ve balık tutmak gibi eğlencemiz dışında bir arayışa da girmedik buna ihtiyacımız da olmadı zaten, evet sık sık acıkıyorduk ilginçtir tuttuğumuz balıklar bize yetiyordu ve bir bıkkınlık ta yaşamadık,ekmek ihtiyacımızı neredeyse 1km yukarıdan geçen ekmek arabası sayesinde temin ediyorduk ( akşam ağaca astığımız torbaya iki günlük ekmek parasını bırakıyorduk sabah erken geçen ekmek arabası ekmeğimizi bırakıyordu) her şey yolunda gitti güzel günler çabuk bitermiş derler ya öyle oldu işte,ağustos ayının son günleriydi İstanbul’a dönüş zamanıydı akşamın ilerleyen vaktinde yola çıkıyoruz,işte bütün hikaye bu gece ile başladı,yağışlı gecenin ve yolda kalmışlığın insanda uyandırdığı merhamet ve iyi niyet duygusu sayesinde arabaya aldığımız bu adamla aramızda geçenler unutulacak gibi değil,uzunköprü’yü geçtik ve yolumuza güzel şehir istanbul’umuza doğru hızla yol almaya başlıyoruz ….08.01.2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.