- 620 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
İmgelere Vuruldu Düşlerimiz
Bu suları kesilmiş gönül ırmağımda anılar benim yüzüme, senin yüreğine yansırdı sevgili
Oysa ki, unutulan her ayna kirli, korkular düşlerle işbirliği edip, yerle bir ederdi bir şehri.
Biz ki, sevinçlerin peşindeyken yarasa sevdalarımızın pelerinleri örterdi sevdamızın üstünü
Ölümcül ateşlerin yandığı bu yerkürede bir buhur, bir tütsü kokusu bölerdi düğünlerimizi…
Bulut ağlamalarının çisentilerinde açılan her söz torbası bizim hikayemizi anlatmayacak müzmin bakışlım. Sevda sokaklarına sorgularımızı, sevgi sofralarına somunlarımızı ve aşkın rüyalarına da hülyalarımızı serdikçe biz, bu hayat bilmecesini hep soran olacağız. Hasretimizin sorguları terler gibi kaygan, avucumuzdaki büyü gibi gerçek, gözümüzdeki düğün gibi bu hayat pistinde çalgısız oyunlara duracağız.
İlk defa sözcüklere söz geçiremedim bu gece. Yüreğimin gurur taşlarını savuramadım göklere. Denizlere yalvardım, dağlardan yankımı geri dilendim, ormanlarda kendimi kaybettim. İlk defa bu gece gül bakışlım umutsuzluğuma yenildim ve ilk defa senin için ağladım. Öfkelerinin kalkansız hamlelerinde geçmişimin arenasına daldığında vahşi hayvanlarıma av olursun. Zaman labirentlerimin ağrılı kederlerini açarak kaybetme beni vahşi Orkide’m. Seni seven şu ozan yüreğimi kılıçlara, gürzlere tutarım ben.
Belki de gelgitlerine hiç yakalanmamalıydım senin. İki bölümlük bir sevdanın sığ sularında boğulmamalıydım. Diktikçe sökülen bu aşk gömleğini kırk bir yerinden yamamalıydım. Yittiğim gözlerinde isyan çıkarıp ülkeme dönmeliydim kürek kürek. Seni gecelerin suskun yalnızlıklarına sarıp, kıyamet tutkularımın çağlayanlarında yıkayıp, yağmur gözlü sevdalarımdan kıskanmamalıydım.
Arayışlarımın ve özlemlerimin kuluçkasında, kendimle kıyasıya yarıştığım bir ömür labirentinde, kulağıma söylenmiş masal sözcüklerinde gönlümün bordasına vuran bir yakamoz ışıltısıydın sen. Yüreğimin aynalarına vurduğun zaman geleceği düşler, ömrümün raylarından kayan bir trenin peşinden koşardım. Şiirlerimin hiç açılmamış kozalarında güzelliğini saklar, uğruna geceleri dişlediğim bu ömür hapishanesinde gölgem düşerdi susuz göllere.
İmgelere vurulunca düşlerimiz, eserdi rüzgarımız sessiz. Bu suları kesilmiş gönül ırmağımda anılar benim yüzüme, senin yüreğine yansırdı sevgili. Oysa ki, unutulan her ayna kirli, korkular alıp yerle bir ederdi bir şehri. Sen şimdi neye dokunsan kan, neremi ziftlesen yıkayamaz beni hiçbir deniz. Say ki, kan yağar gökyüzünden, say ki sözün gemisi yürümez bu yerküreden. Sorularına yanıt ararken sen, soran bendim masalsı düşlerini. Şiirlerin kanatlarıyla buralara geldik işte, onun yelpazeleriyle serinleyeceğiz gölgesiz çöllerde.
Bu kan kuyusu şehirde bir utanç gibi duran geçmişimizle, ne zaman elimizden alınacak bilmiyorum ziynetlerimiz. Yüreğim Toros bakarken sözcüklerim bir ırmakta boğulacak gibi küçücük otlara tutunmakta. Oysa, yosun ülkemin derinliklerinin en uzağına ben atardım taşları. En yakınıma düşürmek için yüreğini var gücünle asılırdın kürek kemiklerine. Bedenindeki ağrıları hissetmek için gündönümünü bekler, göğüs kafesindeki acılara anlamlar arardın.
Delik yelkenlilerimize rüzgar umarken, yaşamı ateşe verirdik biz sevgili. Kokusuz fışkıran yaban çiçeklerinin küskün bakışlarında sevince ağıt katardık sürgün ceplerimizden. Hangi sözcüğü çağırsam evrenden gözlerini diler, hangi yüreğe diz çöksem öpüşlerini arardım. Sıcak tutardı ellerin, menekşeleri anımsatırdın, gül öperdi dudakların yemyeşil bahçelere sığmaz, çağlardım, gecelerin zıpkın dönüşlerinde bir yangın sarardı bedenimi, kokun dolardı içime, ağlardım.
Biz ki, unutulmaz sevinçlerin peşinde koşarken yarasa sevdalarımızın pelerinleri örterdi sevdamızın üstünü. Ölümcül ateşlerin yandığı bu yerkürede bir buhur, bir tütsü kokusu düğünlerimizi bölerdi. Tarihin çöplüklerini karıştırdıkça birbirimize küser, dörtnala bizden uzaklaşan yılkı atlarını kovalardık sessiz yolculuklarımızla. Oysa, minnet sözcüklerinin sorgularında her sabah başka bir adam uyanırdı uykularından. Saatlerin turunu tamamladığı yemyeşil bahçelerde sana koşar, mağaraların kapaklarını açarak salardı yüreğine kanat açacak aşk güvercinlerini.
Göğsünde büyümeyi dileyen bir çocuk say sevdalım bundan böyle beni. Acıyı arayan, acının eteklerine tutunmayı seven bir sevdalı bil beni. Düşünerek unuttuğumuz günler adına özleyelim birbirimizi. Sonsuza dek yansın yüreğimizde evrenin göz kırpan sözcük fenerleri. Seni özlediğimde, seni yüreğime dilediğimde deşeyim yeryüzünün tüm gömütlerini. Kirlenmiş sularımızı arıtayım, çocukluğumun düşlerinde seninle oyunlara dalayım. Gölgesinde oturduğun, yapraklarından fal tuttuğun, aşklarını didikleyip durduğun bu yaşlı çınar ağacının senden tek dileği bu işte.
selahattin Yetgin