- 535 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Biraz Tarih
Gülen cemaatinin hükümetle olan kavgası bana muaviyenin Hz. Ali ile olan kavgasını hatırlattı. Nasıl mı? Biraz geçmişe gidelim o halde. Muaviye, Peygamber Efendimizin sahabelerindendirr. Emevi devletinin kurucusu ve islam halifesidir. Yine sahabelerden olan Ebu Süfyan’ın oğludur.
Müslüman topluluğu genel itibariyle Muaviye’den pek haz etmezler, ancak Hz. Peygamber’in sahabesi olması münasebetiyle, aleyhine kötü bir söz söylemekte istemezler. Zira Hz. Peygamber, sahabeleri aleyhinde konuşulmasını istememiştir. Bu yüzden sırf O’nun değerli hatırası için, bazen isminin önüne ’hazreti’ kelimesi getirilir. O da biraz isteksizce, biraz kırık bir gönülle, biraz dil ucuyla söylenir. Ben bunu yapmayacağım, doğrudan ismi ile anacağım. Bir gün gelir de bunun hesabının bana sorulması halinde, bu kısa yazımı cevap olarak arz edeceğim.
Muaviye Kerbela faciasının müsebbibi olan Yezid’in babasıdır. Ancak yukarıda anlatmış olduğum hoşnutsuzluk bu sebeple değil, daha çok Hz. Ali ile girmiş olduğu savaş sebebiyledir. Sıffın Savaşı; Muaviye tarafından Hz. Ali’ye karşı yapılan bir iktidar ve halifeliği elde etme savaşıdır. Bu arada Hz. Ali müslümanların meşru hükümdarı ve halifesidir. İştişare ile yani diğer bir deyişle seçimle bu göreve gelmiştir.
Müslümanların içtihadına göre, devlet başkanına itaat etmek gerekir. Şayet müslümanlar, bu seçilen devlet başkanından hoşnut değilse yine iştişare usulu ile yeni bir devlet başkanı tayin etmeleri gerekir. Bunun dışında bir yöntem uygulamak, islam kaidelerine uygun değildir. Her ne sebeple olursa olsun, kabul edilmeyen yöneticileri değiştirmeye yönelik, yapılacak hukuk dışı bir hareket, islam hukukuna aykırıdır ve ’bağy’ hükümleri çerçevesinde cezalandırmayı gerektirir. Zira hali hazırdaki devlet başkanının iktidarı meşrudur ve ona karşı her türlü eylem isyan kabul edilir ve mutlak surette cezası da ölümdür.
Sıffın savaşı, iştişare yolu ile seçilen devlet başkanına karşı yapılmıştır. Bu sebeple Muaviye ve askerleri mutlak surette asi kabul edilip, vermiş oldukları savaş da islam hukukundaki bağy hükümleri içerisinde değerlendirilir.
Sıffın Savaşı bu şekilde sonuçlanmamıştır. Savaşı kaybedeceğini anlayan Muaviye ordusu, mızraklarının ucuna Kuran sayfalarını geçirerek, Hz. Ali ve askerleri üzerinde manevi bir baskı oluşturmuş ve sonrasında anlaşma yapmak suretiyle canlarını kurtarabilmişlerdir. Muaviye, savaş hazırlığı sırasında güçlü bir propaganda uygulamak suretiyle, Hz. Ali’nin askerleri arasında ayrılmalara sebep olabilecek bir taktik uygulayarak Hariciler adı altında ayrılıkçı bir topluluğun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Hz. Ali’nin ittifakını bozmak adına türlü hilelere başvurmuş, bin bir türlü fitne konusu ortaya atmıştır. Bunun en çok göze çarpanı da Hakem Olayı’dır. Konunun uzun olması sebebiyle bu hususa değinmeden geçeceğim. Merak edenler www.enfal.de/itarih36.htm sitesinden bakabilirler.
Muaviye, Hz. Ali’nin şehadetinden sonra, Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hasan ile de savaştı ve ona galip geldi. Bunun üzerine de halifeliğini ilan etti. Ancak halifeliğinin ilanından sonra yapmış olduğu konuşmada şu husus çok çarpıcıdır.’Vallahi ben sizinle namaz kılmanız, oruç tutmanız, zekat vermeniz ve haccetmeniz için savaşmadım. Ben sizinle sadece üzerinize hükümdar olmak için savaştım. Siz istemeseniz de Allah bunu bana nasib etti.’
Muaviye’nin kurmuş olduğu Emevi devletinde başlıca göze çarpan husus milliyetçiliktir. Emeviler, arap ırkı dışında herhangi bir ırkın devlet içerisinde etkin olmasını kabul etmiyorlardı. Özellikle siyahi müslümanların devlet kademelerinde görev alması hususu kabul edilebilir bir durum değildi. Bu anlayış Fars’lar başta olmak üzere diğer müslüman milletleri fazlası ile rahatsız ediyordu. Zaten Muaviye’nin daha en baştan sahip olduğu anlayış, yalnızca araplardan oluşan güçlü bir devlet kurma sevdası idi. Ancak taraftar kaybetmemek adına bu hususu titizlikle gizlemiştir.
Emevi devleti, gücünün zirvesindeyken bile, diğer milletlerden müslümanlara katılan pek azdır. Devletin sahip olduğu politika, arap olan müslümanlar ile arap olmayan müslümanları birbirinden kesin çizgilerle ayırıyordu. Bu durum farklı milletlerin müslüman olmalarını zorlaştırmasının yanında, hali hazırda müslüman olanlarında farklı içtihatlara yönelmelerine sebep olmuştur. Birbirinden ayrılan ve bir diğerini batıl bir yol üzerinde kabul eden ayrılıkçı ve neredeyse müslümanlığa zıt mezheplerin temelleri işte bu zaman atılmaya başlandı. Bilindiği üzere Müslümanlar arasında bu mezhepsel ayrılıklar tarih içinde kanlı hesaplaşmalara kadar varmıştır.
Milliyetçi ve iktidar sevdalısı Muaviye’nin kurmuş olduğu Emevi Devleti varlığını yüz yıl bile sürdürememiş ve yıkılmıştır. Zira sahip olduğu anlayış, benimsediği uygulama islam fıtratıyla taban tabana zıt bir anlayıştı.
Kısa bir özet yapmak gerekirse, Muaviye;
1. Milliyetçi bir adamdı ve Arap olmayan müslümanları daima ötekileştirmiştir.
2. Arap olan Müslümanlardan olup kendisine inanmayanları da çeşitli suçlamalar yükleyerek cezalandırma yoluna gitmiştir.
3. Amacı dine hizmet etmek değil, dünyevi amaçlarla ve kendi iktidarı için savaşmıştı,
4. Hz. Peygamberin damadı ve İslam halifesi Hz. Ali’yi , cinayet işleyenleri korumakla itham etmiş ve bu şekilde yıpratmak istemiştir.
5. Dini inancı ve maneviyatı istismar etmekten çekinmemiştir.
6. Kerbela olayının meydana gelmesine sebep olacak ayrılık tohumlarının yayılmasına sebep olmuştur.
7. Olanlardan iki tarafı da sorumlu tutan Hariciler adı altında, dine sırt çeviren bir topluluğun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Haksızlık üzerine kurulmuş olan Emevi devleti çok fazla varlık gösteremeden yıkılmıştır. Tarih, tarih içinde değerlendirilmelidir, ancak tarih tekerrürden ibarettir sözüde unutulmamalıdır. Toplumsal bir karmaşanın meydana gelmesi halinde tarih yapraklarına göz atmak yararlı ve yol gösterici olacaktır. Çünkü yaşanan her gün, dünün bir kopyasıdır. Tek yapılması gereken, bugünün dünyasında rol alanlar ile, dünün aktörlerini karşılaştırabilmek ve bu şekilde muhakeme yapabilmektir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.