- 905 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
Her şeye rağmen biz ötesiz olamazdık…
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sadece yolculuk, sadece yollar dağıtıyordu içindeki sıkıntılarının beden titreyişlerine sebep olan etkisini…
Damarlarından akan kanın hızını hissediyordu, korku ile açılan gözlerinden, damarlarının şiştiğini hissediyordu, hesapsız bir direniş, acımasız bir kasılma vardı bedeninde, durmayasıya titreyen eline bakıyordu, sert bir şekilde sıktığı dişleri arasından, mırıltıya benzer bir sesle, kendi kendine “ruhumu cezalandırıyorsun” diyordu. Ve ansızın elini dizlerine vuruyordu, tek eliyle de aracın direksiyonunu tutuyordu…
Sanki kendi kendine yalvarıyordu “ruhumu eziyorsun” diyerek…
“Yeminler, perçinleyemezdi yalanları, doğruların üzerine” diyerek tekrar dinginleşerek, hayatın çoğu zamanlarını ıskalarken, vazgeçilmiş tüm istekler sıralanırdı aslında gerçeklerin ardında kalan isteklere…
Kin gurur ve intikam, başlı başına tek tek birer olgu veya olabilirlik ifade ederken, üçünün bir araya gelip, tek bir düşüncede harekete geçmelerinden doğardı çoğu zaman, intikam duygusunun en büyüğü…
Aslında yalnızlaşmışızdır çoğu zaman bu duyguların arasında, kararsızlık basmıştır kıskançlığın üstüne…
Tüm sıkıntıların ardı arkası kesilmeyen acılar veren düşüncelerin kökenine sığan kabullenemeyiş, yüreğimize an an baskılar yaparken, çoğu zaman kendimizden bile vazgeçerken, hudutsuz bir sabrın kıskacına sokarız kendimizi ve geniş nefesler alarak dar zamanlardan atarız kendimizi…
İşte bu anlarda yaşadığımız bu zamanlarda bizi bu hale atan, en çok var oluşumuzun sebebi sandığımızın, ansızın sırtımızdan vururcasına dayanılmaz acılara atanı düşünürüz, kendimizi adadığımız, yürek dolusu sevgimizi düşünürüz ve hazmedemeyiz yaptıklarını veya söylediklerini…
En çok sevdiğimizden, sadece bir selamı beklerken, şimdilerde kan ve kin kokusundan gelen nefeslere ulaşırken, içinde azaplar dolaşan bir Obruk Çukuru’nda buluruz kendimizi, işte bu an, ki, hayatı en çok zorladığımız zaman dilimidir ve bu an nefesimizi en çok kıstığımız zamandır, sadece tiksindim kelimesinin gücünde buluruz kendimizi...
Aslında kendimizi kendimiz yapanın bu acımasızlığı karşısında donuklaşırız, kabullenemeyiz, elimizde huşu içinde tuttuğumuz ellerinin buz kestiğini, kendimizi gözlerinden ayıramadığımızın, gözlerinde donuklaşmış kendimizi görürüz, işteo an, “dur seni senden çok sevmiştim“ dediğimizindir yüreğimizin diplerinde, yaralar açanın ihanetidir aslında…
Affedilmez bir kine ulaştığımızdır bizi zamana, acımasızlıklarla yaşama zorlayan…
Kaybedilecek neyimiz kalmamıştı, ki çoğu zaman feda ettiğimiz benliğimiz, aslından fazlasını vermekle acınacak bir yaşamın içinde kalmamış mıdır?
Sevgili ve ben veya sevgili ile gururum ardına sığınan kinlenmiş duygular…
Şimdilerde “bu üçleme ile boğulurken, yaşamın pervasızlığı içinde bocalamak vazgeçilemeyen sevgide boğulmaktı sanki…
Her seferinde eşiğinden döndüğüm intikam duygularını bastırmak için verdiğim yaşam mücadelesi değil miydi vazgeçilmiş duygularda kaybolmam veya boğulmam?
Aslında tek gerçek vardı, olağanüstü sevgi bağımlılığıydı bu her şeye rağmen, kendime rağmen, düşmemem mücadelesiydi bunlar…
Veya sadece geçmişte gücü ile boyandığımız sevgiye saygıda kalma inadıydı belki de…
Sanki vazgeçersem geçmişteki tüm günlerimi hatırlamaktan veya inkar etmekten korkmazsan, sanki tüm bu acıların hiç biri taze kana ulaşamayacaktı yüreğimden…
Çığlık çığlığa hüzne boğulmuş bir yaşam ertesinde, kaybedilmiş öz benliklerin sırtına bakarken, kazanılmış güçleri düşündüm, her gecenin sabahında doğan bir güneş vardı ve o ışıklarla ısınacak bir bedensel ruh vardı, geride kalanlar ise sadece teferruat olmuştu kazanma gücünü kaybetmeyen benlik için, evet artık teferruatlar vardı yaşamın sağına soluna virgül koyan, ki artık galiba teferruatlarla uğraşacak zamanlar da azalmaktaydı veya dönüp arkana "hoş kal yaşamında demek" bile gerekmiyordu artık zaten hayat tüm teferruatları silmeye çalışıyordu...
İçinden bir anda bir çığlık daha kopuştu, benliği titriyordu suskunluğunda feryat ettikçe, hayatın tüm girdaplarından çıkarak, düz bir yaşamda koşmak istercesine, içindeki gelgitlere hükmetmek için uğraş veriyordu, son sözleri dudaklarına yapışıyordu sanki, dudak kıvrımları titreşim halindeydi, içindeki dalgalanmalara hükmedemiyordu, ağzını açtıkça mızraklar doluşuyordu damaklarına, acısı kendine yetiyordu, kendi kendine acılarda çırpındıkça vazgeçemediği düşüncelerinde yanıyordu içi, yağmur fırtınaları gibi içine yas doluşuyordu, "hayatı sollayamadık acıda" derken kendindeki pişmanlıkları çarpıyordu içinden yıldırımlar akıtarak, kaç hüzün yılı, kaç hüzün güzü yaşamıştı bu duygular, ki hala damaklara vuruyordu acılar, bu son sessizlik, bu son sessizliğe hıçkırış, bu son feryatlar diyordu, karanlığı delen tek ışık huzmesine yapıştırarak sesini ve son nefes kesiklerindeki haykırışlara, gül yaprakları serpiştiriyordu sanki sakinleşmek, için "bunlar son sessiz haykırışlar, son feryatlar bu koruluktaki" diyordu aslında sevgili günüydü, bu gün sevgilinin sesine uyum günüydü, olmadı, çükü her şey "laf-ı güzaf" olgusunda kayboluyordu...
Kendi kendine sessiz hıçkırışla "oku" diyordu "sana son yazdığım cümleyi okusana her şeye rağmen ötesiz olamayız" dediğim cümleyi oku…”
Tüm eski yaşamlarımı yazdım sana, söylediğim çok şeyin özünü tekrar ettim sana, “bakıyorum da bendeki sen olmuşum ben,” hayatı senle zorlamış, senin öfkenin ardına saklanan düşünceleri yaşamışım ben, bendeki sen olarak, kaç eski yılı yok saymışım. Şimdilerde ise, sadece eksilenler mutluluklarım olmuş, sadece bendeki senlerin mutluluklarını hatırlayamaz olmuşum…
Sadece acıların gölgelerinde yaşam savaşı avcılığı yapmışım, tümünü toplasam kaç yıla düşerdi bunlar, acılarımın toplamı sen varlığını içime gömdüğüm toplam yaşama sığmış, seni düşünürken, bendeki sen varlığı ile yaşarken, kendi varlığım veya mutluluğum ya yok sayılmış veya hayatım bukağılanmış sana, derken bile, hala süren bir tutsaklıktan söz etmişim, bu sözlerin iskeletine baktım da sadece yoluna köprü olmuş bir yaşam çıkmış ortaya, bence yalansız riyasız ki hala bu tavırlardaki sen tutumuna baktığımda yalan ve riya çemberinde dönüp durmuşum, sen varlığını da omuzlarımda taşıyarak…
Ama günler, aylar veya yıllar artık sayılamayacak kadar azaldı sanırım, çünkü uzun bir yaşam köprüsünün sonlanmış kısımlarında, yaşam salınımlarında iken bile, adalet ve sorumluluk ölçüleri arasında hala salınımlarla yürümeye çalışıyorum…
Artık amacım da sabitlendi sanırım “seni sana beni bana terk ederek yaşamı sadece kendime bırakıyorum, sana "hoş kal" diyemeden veya demek istemeden…”
Sokak lambaları bir seri halinde ansızın sönüyor, yoksul bir yalnızlık başlıyor korkuların endişeye dönmesiyle.
Sokaklarla beraber benim yalnızlaşmam bu, sadece uzaktan bir vapur sesi duyuluyor, boğuk boğuk bir sesle, sanki tıkanıyorum bana bağışlanmış hayatın bu kısmında, aslında bundan sonrası mecburlaşmış bir yaşamın kareleri, unutulacak tüm anıların bir anda karardığı bir zaman kesimi bu ve ben en çok böyle bir anda, buna benzer anlarda, senden kopuyorum ve sadece sana düşkünlüğüm bitiyor.
Öyle bir an geliyor ki seni bende beden titremeleri ile bitiriyorum…
Nefrete uzayan bir düşünce tamlamaları bunlar artık…
Ve ağır ağır bir tempo ile “Attila İlhan, ben sana mecburum bilemezsin” diyor, sinsi bir gülüş kaplıyor içimi, dağılmış düşünceler bunlar derken…
Aslında yaşam boyu istenmeyen veya istemediğimiz bir çok şeyle savaşırız, kendi gücümüz kadarıyla mücadele veririz, en sonunda gücümüzün üstündeki bir güçle direniriz savaşımın şartlarını, olmayasıya bir düşünceyi gerçekleştirmeye uğraşırız, çoğu zaman kendimizi aşan bir çırpınışla devam ederiz bu savaşıma, an gelir yılgınlık, an gelir cesaret üstü bir nefes alırız hedefe ulaşmak için, belki de çoğu zaman tüm gücümüzü sevgide sevmeye karşı kullanırız, birçok kez horlanırız, birkaç kez de itiliriz, eksiklerimizden dolayı, sonuna kadar azmettiğimiz sevgi tutunuşlarında sevginin mağlubu oluruz, sevgisini yitirmiş insan karşısında…
İşte o anlardan sonra, şuursuzca sarılırız hayata, hoşgörülerin tüm olasılıklarını kullanırız, kendi gücümüzü zorlayarak…
Ve hak etmediğimiz bir yığılış çıkar karşımıza, ki ağzımızdan çıkan tek cümle ile teslim oluruz hayatın bu kısmına ve hazmedilemeyen terkler başlar sevgiye dair, sevgi yaşamına dair ve hayata dahil…
Her şeyin sonunu görürüz masmavi düşlerin arasında kabuslarla ve veryansın ederiz sevgimizin en nankör tarafına, en vefasız tarafına derken, o şaibesiz kaleme sarılarak son mektuplara dönüşen yazmalara…
Evet sevgili, sence ben, bence sen, hangi vefasızlıklarla dolaşıyoruz, sözcüklerin tükenmez gizemli yapısında…
Ne senin güçsüzlüğün, ne de benim yanılgılarım, artık frenleyemez bizi, yaşamın öfkelerinden, derken aslında inanırız ki biz hala birbirimizi severiz, belki de sonsuza kadar sürecek bir kronik istekle…
Ve bu düşüncelerle bedensel yapımızda mevcut olan “Süveyda’mızdan” akan kanların da siyahlaştığını göremeden, sadece üzüntülerin verdiği bir bunalımla veryansın ederiz hayata…
Ve her şeye rağmen ötesiz de olamayız bu hayatta
Şaşkın bir yaşam biçimi bu, ne geçmişi inkar edebiliyor insan, ne de geleceği an an yaşayabiliyordu…
Belki buna ahde vefa deniliyordu ama acısı belki de bir ömür daha sürecekti…
Tüm bu düşüncelerin ardına ulaşabilinecek tek bir anlatım kalıyordu…
Her şeye rağmen biz ötesiz iki benliktik, ne geçmişimizden haz duyacak, ne de yarınlara uzayacak sevinç düşüncelerimizin içinde yaşayacak düşlerimiz olabilirdi…
Biz kendimize ötesizliği yakıştırırken, belki de kendi kendimize acımasızlığı yapıştırıyorduk ve ötesiz insanların hayatlarına hayatımızı yapıştırıyorduk sanki…
Bunun adı sadece ötesi olmayan, yarınları eksik yaşanacak bir zaman kollamasıydı, yaşamın tüm sıkıntılı geçmişinin geleceğe atılma isteği…
Aslında…
Ötesiz insanların da hayatta yaşama hakkı vardı…
Ötesizlik, belki de yaşamı, zifir asfaltta adımlamaktı kulvarları…
Gerçeklik ise ötesiz insanların da umutların da umutları olmalıydı veya olmalıydı gene de…
Biz kendi ötesizliğimizi sadece kendimizle paylaşırken ötesizleştirildik hayata…
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
YAZMIŞ OLDUĞUM "Her şeye rağmen biz ötesiz olamazdık…" BAŞLIKLI YAZIMA GÖSTERDİKLERİ İLGİDEN DOLAYI, EDEBİYAT SİTEMİZİN YAZARLARINA VE DE OKURLARI İLE GÜNÜN SEÇKİSİNİ YAPAN SEÇİCİ KURULA, SİTE YÖNETİMİNE, AYRICA BÖYLE BİR NEZİH SİTEYİ BİZE YAZIM İMKANI SAĞLAYAN SİTE SAHİPLERİMİZE, TEŞEKKÜR EDERKEN, TÜM YAŞAMDA İÇ HUZURU DİLERİM....
Mustafa yılmaz
Mustafa YILMAZ
saygılarımla...
mustafa yılmaz
Mustafa YILMAZ
Saygılar sunarım...
Mustafa yılmaz