- 397 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
Bir Buruk Genclik Hikayesi 3
Simya ile birlikte çalışmalarımız, iş gezilerimiz, sohbetlerimiz artıyor, her şey istediğim gibi ilerliyordu. Bir ay sonunda, üretimdeki tüm ürünlerin, satın alınan tüm yarı mamullerinin dosyalarını eksiksiz olarak tamamlamıştık. Artık Simya ile daha az tartışıyorduk. Sadece onun benim karşımda erimediğini görmek bende biraz hayal kırıklığı yapıyordu. Babam ve Dayım da memnundular çalışmalardan. Fakat her zamanki gibi bu çalışmaların yeterli olmadığını düşünüyorlardı. Hatta son zamanlarda Simya’nın işleri boşladığını bile söylemişti babam. Eh malum, ikimiz ile ilgili bazı dedikodular da kulağıma çalınıyordu. Simya’nın, iş arkadaşları ve özellikle hemcinsleri tarafından biraz sıkıştırıldığını da görüyordum. Aslında onu bir bahane ile işten çıkartmak, başka bir yerde çalışmasını sağlamak daha iyi olacakmış gibi geliyordu bana. O sıralar dayım grup firmalarına destek olması için bir İthalat İhracat Şirketi açmaktan bahsediyordu. Ekonomik olarak büyük bir sallantıda olan piyasaya karşın aracı firmalar ve gümrük müşavirleri ile uzayan işler, her bir firmanın ayrı ayrı sorunlarının çoğalması, zamanında çözülememesi, aslında bu şirketi bir an önce kurmamız gerektiğinin işaretleriydi. Bu şirket açma işini hızlandırmam gerektiğini düşündüm. Hem firmalar hem benim için daha iyi olacağını düşünüyordum. Sonraki haftalarda ben yeni şirketin kuruluşu için dayımla birlikte çalışmaya başladım. Cüneyt Ağabey de babam ile birlikte işleme ve kablo montaj firmalarını yönetiyorlardı. Bir yandan Simya ile tedarikçilerin performanslarını kontrol ediyorduk. 94’ün Ağustos ayında şirketi kurmuştuk. SZC Dış Ticaret, benim için yeni bir dönemin adı olacaktı. Bu tür işleri işten saymayan babam için ben yine kaçacak bir alan bulmuştum kendime. Babamı Satın alma direktörlüğünü bırakmayacağıma inandırıp teskin ederek yeni firmanın yeni ofisinde yerleşmeye başladım. Buradaki görevim de Operasyon Müdürlüğü olacaktı. Evet, şimdi bana bir yardımcı gerekiyordu. Bir damadın kız istemesi gibi, ben de Simya’yı babamdan istedim. Sonuç hüsrandı. Yetişmiş elemanı hiçbir yere gönderemeyeceğini söylüyordu babam. Kendimin kaytardığı gibi başkalarını da bu oyunuma alet edemeyeceğimi de ekledi hışımla. Bu tartışmamızdan birkaç saat sonra dayım arayıp Simya’yı SZC’de görevlendirebileceğimi söyledi. Birkaç çalışan daha gönderecekmiş bana. Onlara da bir mülakat yapmamı istiyordu. Birini sanırım Simya’nın yerine alacaklardı. Babamın kabul etmediği, hatta sert bir şekilde karşı çıktığı bir talebe dayım onay veriyordu. İkisinin, uzun yıllara dayanan bir kardeşliği vardı. Tartışmalarda, babam alaylı taraf, dayım ise okullu taraf olurdu. Bizim yanımızda hiç birbirlerini sert sözlerle eleştirmezler, çocukların ve çalışanların yanlarında olmadığı anlara denk getirirlerdi tartışmalarını. Sanırım Simya’nın görev değişikliği böyle bir tartışmanın sonrasında sonuca bağlanmıştı. Babamla bir sonraki karşılaşmamızdan çekinmiyor da değildim hani. Zeki Bey, olumlu duygularını hemen dile getirebilen bir yapıda değildi. Bir de yılların getirdiği patronluk rolü ve sorumluluğu onu çok gergin ve sabırsız yapmıştı. Belki bu oldu da bittiye getirmenin hıncını benden alacaktı. Öyle ya da böyle, o benim biricik babamdı. Annemin hatırası, örnek aldığım ilk erkek, genlerini aldığım kişiydi. Onu üzmeden, çalışma hayatımı renklendirecek ve beni başarıya ulaştıracak yenilikleri, kararları almam gerekiyordu. Yoksa, ben çok duramazdım burada.
Birkaç gün içersinde, Simya’ya görev değişikliğini yazılı olarak kendine bildirmişlerdi. Kadıköy’de rıhtıma yakın bir ara sokakta bir apartman dairesini, kiraladığım ofisi adres olarak göstermiştik çalışacağı yer olarak. Ve bir hafta sonra, uzun boylu, uzun kahverengi saçlı, geniş gözlükleri olan o kız yeni şirketteki ilk iş gününe başlamıştı. “Seni neden buraya aldım biliyor musun Simya*” dedim. Tasnif edeceği dosyalardan başını bile kaldırmadan “performansımdan memnun kalmış olmalısınız” diye alaycı bir ifadeyle dümdüz bir cevap verdi. Güldüm. Ayağa kalktım, odama geçtim, koltuğuma bıraktım kendimi. Bunaldığımı fark edip, klimayı ve gömleğimin ikinci düğmesini de açtım. Beş dakikalık bir sessizlik sonrasında Simyayı masa telefonundan arayıp ikimize birer sütlü kahve getirmesini ve onunla konuşmak istediğimi söyledim. Odamdan, onun ayak seslerini takip ederek birkaç telefon görüşmesi yaptım. Gelecek hafta için üç müşteri görüşmesi ayarladım. Ardından uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yaptım, bir sigara yaktım ve yavaş yavaş dumanını içime çekmeye başladım. Dumanlarından halkalar yaparken, kapıda belirdi Simya’cığım. Bu gün her zamankinden daha güzel göründü gözüme. Dizlerinin üstünde siyah dar bir etek, beyaz yakası işlemeli bir gömlek giymişti. Saçlarında üzerinde parlak taşları olan siyah bir çember vardı. Dudakları pastel bir bordo ile boyalı, dudağının üstündeki beni daha alımlıydı bugün. Masaya eğilip kahve fincanını önüme bıraktığında boynundan ve göğüslerinin üstünden gelen sıcak bir vanilya kokusu başımı döndürdü. Birkaç saniyede karşımdaki koltuğa üsturuplu bir şekilde oturup, gözlerini gözlerime yapıştırdı. O böyle bakarken onu baştan aşağı süzemezdim. Tüm içtenliğimle güldüm. “Hayırlı olsun, umarım çok iyi işler yapacağız burada” dedim. “Umarım” diye karşılık verdi. “İki kişi daha gelecek” dedim. “Öğleden sonra mülakatları var. Biri İthalat Operasyon, biri İhracat Operasyon. Sorumlusu olacak. Sami Bey’in gönderdiği kişiler bunlar. Sanırım 14.00 gibi gelirler.” Uzun parmaklarıyla önündeki not blok’a hızlı hızlı notunu aldı. Kırmızı ojeleri de çok yakışıyordu uzun parmaklarına. “Bir de, gelecek hafta için 3 müşteri randevumuz var, beraber gideceğiz. Bu kağıtta onların ayrıntıları var, onları da lütfen kaydına al. Hatırlatırsın bana. Tüm organizasyonları sen yapacaksın ona göre.” dedim. “Tamam” dedi. “Bir şey sorabilir miyim? Benim görevim ne olacak burada?” “Benim tetiğim olacaksın” diye karşılık verdim gözlüklerinin camlarına yapışmış uzun kirpiklerinin arasındaki bal rengi gözlerine manalı bir tebessüm ile bakarak.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.