2
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
707
Okunma
Gece ilerlemiş. İstanbul’un yedi tepesi de ışıl ışıl. Kahkahalar atıyor insanlar. Alkollü mekanların önlerinde kalabalıklar, müzik, eğlence. Ve bir de çocuklar.
Altı yedi yaşlarında, ellerindeki darbukalara gelişi güzel vurup etraflarındakilerden para toplayan çocuklar. Arabaların arasında cam silicisi çocuklar, canlarının yanacağına aldırış etmeden en ağır işlerde çalışan çocuklar, alınan satılan çocuklar, dövülen sövülen çocuklar, kış ortası donmalara terkedilen çocuklar, çocuklar, çocuklar, çocuklar.
Tulum sesine gitarın eşlik ettiği Kadıköy meydanı geçen gece böylesi çocuklarla doluydu. Yerler cam kırıklarıyla, fındık kabuklarıyla, sigara izmaritleriyle doluydu. Yerlerdeki bu yığıntının bile üzerine basmadan geçtik hepimiz, dikkatle attık adımlarımızı. Fakat o çocukları çiğneyip ezdik. Ne kanun vardı orada, ne kanun koyucu, ne kanun uygulayıcı, ne de kanun uyucusu. Söz bitmişti. Abi bir yemek al bana abi bee nidalarında kavrulmuştu sözcükler. Bir İstanbul yalanıydı avuçlarımıza biriken ve hepimiz kaybolmuştuk bu akıntının ritminde.
Sevgililerimizi sıkı sıkı tutmuştuk birileri kapar diye. Ceplerimiz kapalı, aman bir yan kesici hünerli parmaklarıyla neyimiz var neyimiz yok aşırabilir. Bütün karanlıklar ve gölgeler düşmanlık edebilir bize temkinli olalım. Ve susalım gördüklerimize. Ne çıkar bazı çocuklar geceye pazar pazara gece oluyorlar ise? Biz yaşayalım da gerisi manasız. Hem bunlar polisin işi zabıtanın görev alanı bize ne? Biz nerdeyiz böyle? Umarım birileri suç duyurusu sayar bu yazılanları. Cadde sokak dolaşıp her türlü istismarın tehditettiği bu çocukları hatırlayan birileri olur umarım...