27
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
2829
Okunma
“Aşk nedir?” diye sorarak başlayalım mı söze? Başlayalım…
Sahi, nedir aşk? Hani şu, yazının icadından önce bile var olan; canlıların nefes almasıyla birlikte yüreklere yer eden; hatta Kabil ile Habil’i birbirine düşürüp ilk canı aldıran aşk… Ya da sevda… Hani şu başına “Kara” sıfatı eklenen, “Ölümüne” denerek ciddiyeti belirlenen sevda…
Nedir?
“Aşk, sevgilinin çarpık bacaklarını düz görmektir” demiş şair; ne de güzel söylemiş. Biraz da eksik ifade etmiş sanki… Sadece çarpık bacakları mı düz gösterir ki aşk? Kişiliksizi şahsiyet timsali, basiretsizi kahraman şövalye, yalan tüccarını sağlam bezirgân ve daha niceleri…
Bağımlılıktır çoğu zaman… İnsan bünyesinin kaldıramayacağı kadar ağır bir yükü, severek, yorulmadan kaldırma bağımlılığı. Hayallere yenilip, zaman ve mekân kavramlarının unutulduğu bir tiryakilik… Sonunu hiç düşünmeden dalıp gideceği bir umman hatta… “Sonunu görse dalar mıydı ki?” diye bile soramayacağımız bir derya.
Kimliği yoktur aşkın. Ne bir memleketi ne de kuralları vardır hatta. Bilinmedik bir anda, beklenmedik bir zamanda pat diye çıkıverir karşına. Bu yana bakarsın Tanrı ve kul arası, öte yana göz atarsın; kadın ve erkek buluşması. Belki bir uçurumun dibinde, belki bir dağın yamacında… Ani, apansız.
Aşk misafir olunca, gitmemesi için dua eder; zaman geçince de, sabrın çoğalması için el açarsın. Onsuz geçirdiğin her vakit ölümdür çünkü. Mutsuzluktur… Ölüme daha çok yaklaşmaktır.
Hal böyle ise; neden suya yazılır bazı aşklar?
Neden bir taraf diğerinden çok daha fazla sever? Neden bir taraf diğerinden çok daha acı çeker? Neden bir taraf “Seviyorum” derken, diğer taraf yaşanılası mutluluklara engel olur?
Sevgide, aşkta adalet yok ki! Anlayamaz insan. Mutlaka bir taraf daha ağır basar. Terazisi yok bu işin; tartamazsın. Hissedersin sadece. Hissettikçe kırılır, kırıldıkça daha da bir küçülür, yokluğa doğru gidersin freni patlamış olarak.
Oysa güç vermeli aşk… Yaşam sebebi olmalı kişinin sevda. Her sabah uyanıp, yeni güne merhaba dediğinde; gözlerinde bir pırıltı, kalbinde bir heyecan doğurmalı aşk.
Doğurur mu?
Yüzyıllara mı sorsak ki?