- 562 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Son [Umut]
Gece miydi, yoksa gündüz mü? Anlaşılmıyordu; hiç bir şey görünmüyor, kalkan toz ile nefes dahi zor alınıyordu. Reiner sezgilerinin ileri getirdiği bir atılım ile patlama olduğunu sandı. Var saydığı yere bakmak istiyordu. Varsayımdan başka bir şey değildi çünkü göremiyordu. Gürültü ile kalkan toz bulutu öyle güçlü ilerliyor, öyle şiddetle kapatıyordu ki etrafı; Reiner’in görüş mesafesi sıfırın altındaydı. Hatta biraz daha kendini bakmak için zorlasa kör olacaktı. Bir yandan nefes almak, bir yandan görmek; bir yandan da duymak istiyordu. Fakat zıttına hiç bir duyu organını kullanamıyordu adam akıllı bir şekilde. Gümbürtü geçici çınlama ile sağırlık yaşatıyordu Reiner’e. Kulağı öyle acı çınlıyordu ki; saatlerdir gördüğü ölüler gözünün önünde canlanıyor ve hepsi sanki hep bir ağızdan çığlık atıyordu.
Kendini atmak istediği alevin ve civardaki bütün alevlerin birden sönmüş oluşu resmen Reiner’e "Sen yaşayacaksın" diyordu tüm ısrarıyla. Talep vardı, ısrarda vardı, fakat neyle yaşayacaktı bu adam. En fazla üç gün sonra açlıktan, su bulamaz ise bir gün öncesinden ölecekti. Tozlar yavaş yavaş göğe yükseldi. Patlamanın olduğu yeri seçmeye çalışıyordu ki, tam oraya bakıyordu ki; bir patlama daha oldu. Bu sefer gökyüzünün parlayarak yere doğru bir ışık topluluğunun indiğini gördü. İkinci toz bulutunun altında nefessiz kalıyordu ki; sırtını ışığın düştüğü yere doğru çevirip üzerindeki çamurlu, kanlı, insan uzuvları bulunan kısa kollu giysisini boğazından kavrayıp sertçe çekerek burnunu ve ağzını kapattı. Rüzgâr ardı ardına ittiriyordu Reiner’i geriye. Buda ardı ardına patlamaların olduğunu gösteriyordu. Reiner ittirmelerin üzerine inadına yürüdü; bir ayağını kaldırdığında öbür ayağı geriye doğru yirmi santim kadar kayıyordu. Kulakları neredeyse hiç duymuyordu. Üzerine son çalınan rüzgâr, sanki en şiddetlisiymiş gibi Reiner’i iki ayağı da basılıyken bir metre kadar geri ittirdi. Rüzgârlar durmuştu ve kulakları yavaş yavaş sesleri ayırt etmeye başlıyordu, görüş açısı halen sıfırdı. Etrafın tuzla buz oluşu, her şeyin toza dönüşmüş oluşu çok çabuk bir şekilde görüntünün bozulmasına yol açıyordu.
Kulakları iyice duymaya başladı; sesi tam olarak anlayınca tüm vücudu umut ile dolup sesin geldiği yere koşturdu.
—Taret sesi, askerler, tanklar!
Koşturdu, koşturdu ve yanmakta olan bir tanka çarparak durdu. Sevinç karışımı hüzünle alt üst olmuştu. Gökyüzünde gözünü alan bir ışık belirdi ve yaklaşarak tam arkasına düştü. Işık yere yaklaşınca tozun gizlediği yüzlerce çalışır haldeki tank, ilerlemekte olan askeri birlikler gözüktü. Patlama, Reiner’in arkasına bakışıyla birlikte az önce koşturup geldiği yere fırlattı. Ellerini kulaklarını kapatmak için kullandı. Gözünü kırpmadan acı içinde askeri birliklerin üzerine yağan ışıkları izledi.
Yetmezmiş gibi halen ölüm görüyor, yetmezmiş gibi umutlarının yeniden yıkılışını izliyordu. Işıklar o kadar hızlı iniyordu ki yere; yeryüzü hiç bu kadar aydınlık olmamıştı. Yeryüzünde kalkacak toz tanesi kalmamıştı neredeyse ama Reiner bunları göreceğine körlüğü tercih ederdi. Ölme isteği tekrardan içine doluverdi, askeri birliklerin içine koşturdu. Bir rüzgâr tekrar fırlattı. Ayağa kalktı; rüzgâr yeniden fırlattı. Yeryüzündeki en kararlı insan gibiydi Reiner. Yeryüzünde ölmek için can atan en istikrarlı adamdı sanki. Üzerinden jetlerin geçtiğini gördü, jetlerin düştüğünü gördü, tankların cayır cayır yandığını gördü. Düşmanın görünmediği bu meydan savaşında parçalanmış vücutların, parçalanmış ümitlerin arasında diz çöküp bağırarak ağlamaya başladı.
—Neden! Diye bağırarak ardı ardına sürüsü ile nara attı. Nara atarken uçaklar üç yüz metre uzağına, beş yüz metre uzağına düşüp parçalanıyordu. Işık hazneleri uçakları da isabet ettiriyordu. Yüzlerce C–160 belirdi gökyüzünde, arkasında arkalarında paraşütlü kutular, paraşütlü ölü insanlar bırakarak ilerliyorlardı. Kargo uçaklarının kapattığı gökyüzünü ışıklar temizliyordu.
Reiner hırslı hırslı ağlarken gözüne kestirdiği bir C–160 ın yakına düşeceğine hesaplayarak diz çöktüğü yerden kalktı ve koştu; ölüme koşarak gidiyordu. Uçak Reiner’den önce ulaşmıştı düşeceği yere. Reiner patlamanın etkisiyle patlamış bir tankın üstüne sırt üstü düştü. Çok yorgundu, tüm gücünü bir umut kıvılcımı peşinde koştururken harcamıştı. O kadar yorulmuştu ki cehennemin homurtuları arasında gözü gidip geliyordu, sırtında da acayip bir ağrı vardı. Bayılır gibi oldu; gözünü bir kere daha araladığında dikkatini çeken bir şey gördü. Düşen kargo uçağının paraşütlü kutuları parçalanmıştı; kargo uçakları erzak fırlatıyordu, silah ve erzak. Reiner yaşam arzusunu yeniden kazanır gibi oldu. Bayıldı. ..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.