- 1121 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
yeryüzü notları -2-
Çalınmamış tınılar savruldu evrenin dudaklarından. Mavilikle sarsıldı gökyüzü, derinlerden eserken rüzgar başka türlü kanatlandı bulutlar...
"Sevgiye ihtiyacı var" dedim dünyanın. En çok sevgiye. Şiddetle ihtiyacı var hemde. Sonra avazım çıktığı kadar haykırdım hangi mevsim bu bunca sevgisizliği üfleyen havaya?
Baksanıza sevgisizlikten ölüyor tüm insanlar ve yetim kalıyor çocuklar. Karantinaya almalı bu sevgisizliği yaratan suretleri..
Karanlıktı çok.
Kimse biri birini önemsemiyor ve sevmiyordu. Herkes bir diğerine diş biliyordu yaşadıkları yerde tek başlarına kalsalar daha mutlu olurlarmış gibi davranıyorlardı...
İşte diyordu adam zaman artığı düşlerden kesip duran yabancılar türedi bu coğrafyanın semalarında. Coğrafya semalarında tek yabancı bendim ve bununla neyi anlatmak istediğini anlamamıştım tüm sarışınlığımla...
Ağlayamıyordum. Uzun zamandır ağlayamıyordum gözyaşlarımı görüş fukarası bir sarnıca satmıştım akıp dursunlar diye. Ve o günden beri gözyaşlarımı sattığım yeri hançerleyen dalga duvarını deldi sarnıcın. Kayboldu gözyaşlarım. Şimdi aptalca bir sebepten esir düşen martıya ağlıyor senfoni ama bu gözyaşları bana ait değil!
Serseriliğin şık bir duruş olduğunu düşünen bir çocuktum büyürken ve serseri bir kadın olmaz demişti annem. Serseri adam olurmuş belki bir röle-ve nişanı alırım bunca serseri duruşuma...
Tüm serserileri aklamaya çalışan heceler doluyor görüş sahama ve ben kilometrelerce suskularımı çiviliyorum onlara. Serseri kelimeler diyarına varan duruşlar ediniyorum durduk yere. Ve alkış alamıyorum yine. Oysa alkış için çıkmıştım yola. Artık umursamıyorum alkışların ötesine takılıyor gözlerim ve yavaş ol diyor içimde ki yaygaracı. Alkışlamayan tüm insanlara öfke duymayı bıraktım hatta onlara sevgilerimi bile gönderebiliyorum en uzaklarda.
Yürürken iki trompet nidası yetti benim arzularımı bırakıp başka yavan kahkahaların ardı sıra yola düşmeme. Buradayım şimdilik.
Korkunç İvan’ın dayım olmasını isterdim tüm masumiyetimle çocukken. Adı gibi korkunç gözükmesini dileyerek, tüm kızgın olduğum çocukları yerlerinden hoplatmak istiyordum dayım olmasını istediğim korkunç İvan’la. Anneme sordum hatta neden içime işledi bunca bu dilek diye. Hiç akrabalığımız yokmuş hatta tanıdık bile değilmişiz. Çok kederlenmiştim çocuk aklımla.
Büyük yanılgıları sever küçüklerinden nefret ederdim ve bunca nefret etmenin sırrını unuttum gölgede kalan aklımla. Sığamadığım gölgelere ışık yağdıra biliyordum bu esnada ve bu çok hoşuma gitmişti. Karanlık bir yerdi burası fazladan bir aydınlığın olmasından ek ücret talep edilmiyordu henüz.
Tapınaklar kadar devasa eylemler yankılanıyor bulvarda. Hiç hatırı sayılır bir küfür duymadım. İnsanlar kuzulardan bile sakin di nedense?
Anadan üryan kalan gerçekliğe sığınmış bir benlikti benden arta kalan ve tüm hünerli ellerimle karasal iklime yayılan gülüşler inşa ettim. Bir desibelde yankılanan formülasyonlar hazırladım ve sonra tüm bu hazırlıkların içine tükürdüm. Yeni bir formül bulmuştum. Tüm bunlar yok sattı burada. Paralar şeffaf bir maddedendi ve soğuktu yüzü. Ama o maddeden çok vardı her yerde.
Tüm bunlar olurken keçi kılından bir salıncakta sallanıyordu Siddartha belki de aradığını bulmuştu. Benliğini öldürüp öldürmediğini bilmiyorum. Kitabı okurken bende merak etmiştim ama şimdi merak etmiyorum sadece bu salıncakta sallanmayı istiyorum o indiğinde...
Varsanıları ile dünyayı dolaşan bir adam geçti buradan. Geçse iyi benim de geçmemi istedi oysa durmaktı tüm arzum. Oradan oraya koşmaktan başım dönmüştü yerleşik düzene geçme başvurusunda bulunmuştum. Ama duramıyordum zıplayıp durmamı sağlayan bu yolun adı zıpzıp dı ve giderkende zıplıyordum.
Gördüğüm tüm aynalarda kendi güzelliğinden kopamayan kadınların esir kalışını izledim uzun bir dönemdi ama görüş yüklüydü. İkna olduğum dakikaları solukladım. Kendimle tanışmıştım en sonunda.
Yüksek deneysel zekaların ürünü diyen şahsiyetlerle el ele tavırlar sergileyen finansal sağdıçların başının altından çıkan hadiselere sığamayacak kadar gerçekti burada olup bitenler. Dokunaklıydı doğrusu ama ağlayamıyordum yine. Bir kırılmanın ardında zırhlı mabetlere düş örgülerini saklayan avcılar vardı piyasada herkes çok gergindi. Gergin olmayan insanların bir kanalda yıkandıklarını ve artık hiç kirlerinin kalmadığını duyunca çok şaştık ahaliyle gergin olanlar gerilmeye devam ederken gerginlikte tırmanmaya devam ediyordu. Arınmış kimselerin parıltıları uzaktan bile fark ediliyordu gün ışığında.
Kendi salaklığına ağlamayan insanları selamlamayı öğrendim. Gittiğim bu kurs çok işe yaradı şimdi kendi salaklığıma ağladığım yerdeyim ve kalabalığım arkadaş bir dolu suretle gelmişim buraya.
Artan eksilmeyen yanlarımı tımar etmek sanıldığı kadar kolay değilmiş öyle sananlara inat...
Takılmadan yapmalıydım bir şeyleri hafif bir çisenti dokunurken dudaklarıma ve işlerken yağmurun kanatları ensemden ruhuma. Yeni firar dalgalarına kapılmalıydı bedenim sahi hangi paralel boyutun sancısına takılmış nöbettim ben?
Tüm yıkıcılığına rağmen barbar olmamış bir fenomendi camdan bakan yoksa sırları dökülmüş bir aynamıydı?
Sormaktan çoktan vazgeçtiğimden hatırlamıyordum şimdi. Ben sonsuz zenginliğin efendisine ulaşmaya çalışan bir zerreydim gaia’nın koynunda
Kutsal hazinenin yerlerini gösteren sahte bir haritayı tutuşturdular elime ve ömrünü başka bir ütopyaya adamış biri olarak başka kıtalar da adımlarken rastladım ayaklarıma. Birazcık huzur arıyordum oysa.
Berbat şeylerin üzerini örtüp kaçmak isterken kelebeğin kanadında buluyordum bir yafta
Ve okuduğumda dona kalıyorum ya-şan-tı yazıyordu yaftada yaşantı...
Neredeyim anlıyordum okyanusun ortasında sağlık hizmetlerinden epey uzakta karasal iklimin öte başında akışın koynunda. Hercai bir serüvene yaslıyorum sırtımı kadifeden bir yastıkta doğrultuyordum ensemi. Ve kendimle karşılaşıyordum yine boy aynasında...
Ne şiddeti kardeşim? Biz kelebekler diyarındayız.. Uçuyor onlar hafif kanatlarla her yere. Gülistanlık bir bahçede koparılmayan güllerle sabahlıyoruz . Ayaz ruhumuzdan başka her yere esiyor rüzgara bata çıka serseme dönmüştük.
Hayranlıklarımı kucaklıyorum ve selamlıyorum tüm yaşantımı gecenin bir saati avucumda berbat bir dilim pastayla...
İyi ki doğdun diyenlerin kendileri çok mutlu duruyor bu pozda. Şaşkındım Ve hazır da değildim bir adım daha ileri gitmeye.
Kaç oldun diyenlere kapadım kulaklarımı sırnaşık bir kalabalığa siperledim nazenin bedenimi..
Hoş kadındım vesselam!
***
maide özgüç
yeryüzü notları -2- Yazısına Yorum Yap
"yeryüzü notları -2-" başlıklı yazı ile ilgili düşüncelerinizi ve eleştirilerinizi diğer okuyucular ile paylaşın.
YORUMLAR
Maide Özgüç
@maideozguc
belkide öyledir filmi bilmiyordum ama izlemek isterim
teşekkürler çok...
teşekkürler çok...
Ne çok bizdik, kendimi bulurken yazınızda; yaşam kesitlerinden deneysel, gözlemsel ve yaşamsal olarak hepsi doğru tespitlerdi.
Etkileyci bir anlatımla yazı, kendini hazın en doruğuna taşımış ve okunası bir çalışmaydı.
"Hayranlıklarımı kucaklıyorum ve selamlıyorum tüm yaşantımı gecenin bir saati avucumda berbat bir dilim pastayla..."
İyimserliğin en güzel yanı, kendini bulmak ve hayatı dolu dolu yaşayanlarındır.
Yüreği selamlıyorum