- 1251 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Yabancı
Başka bir şehir de yaşamaya; bazen kâder, bazen de kendi isteğinle sürüklenirsin.Tatil ya da gezi amaçlı bir gitmekse , en güzel tarafı yaşadığın bölgeye geri dönmektir..Ayrı şehirde yaşayan insanlar aynı dili konuşur; aynıdır acıları hatta sorunları.Örneğin elektrik kesintisi vardır o bölgede ya da metro yapımı uzamıştır.Bir şey söylediğinde "metro açılacakmış" gibi ; "hangi metro" demezler;" sana.."ne zaman?" sorusudur sana yönelen. Halbuki başka bir şehirde bir zaman uzaylı gibi kalırsın öyle, ne yağmurlarını bilirsin ne iklimini..Sıcak bir günde kalın giyinir, soğuk bir günde incecik çıkarsın sokağa..Adres sorduklarında "ben buranın yabancısıyım" dersin..Bir şehirde yabancı olmak ne de hüzünlüdür, ne de garibanlıktır öyle, ne kapın çalınır ne çağrılırsın bir yere, sınıfa yeni gelen bir çocuk gibi her şeyi yeniden öğrenirsin.
Kurduğum düşlere benzemiyordu caddeleri,yağmurlu bir tablonun şemsiyeli adamıydı sanki. halbuki görecek ne çok şey vardı içinde; Deniz, mehtap hatta sımsıkı kenetli sarmaşık gülleri.
Ankara da denizin yerini tutmasa da bir iki göl vardır., ama hakkını verir insanları . Göl olsa dahi ne de olsa bir su birikintisi gördüğümüz. Diyorum ki deniz olsaydı şehrimiz de, biz de görmeden geçer miydik önünden? başımız önümüz de..Demek biz özlemler şehriyiz; denize doğaya, toprağa. Bu yüzden tadını alır hasretle bakarız uzaklara, denizi özleriz için için..bir orman görsek hemen yakarız mangalı..şehirleri uzaktan severiz , bizi onlar hiç sevmeseler de..
Şimdi Bir gök gürlese, yağmur boşalsa aniden, korkup sığınırım bir ağacın dallarına ..Bir şehir döver mi insanı?kucaklamaz mı sımsıcak? kollarını açmaz mı sana? ben yabancı bir şehirden dayak bile yedim..
Geceyle gündüzün kavuşamaması belki bundandır, karanlık ışığı öldürür, ışık karanlığı..oysa biri olmadan diğeri de var olamaz.Alaca karanlığı icat eden de onlardır.Benim yabancı bir şehir de, kendimi martı sanmam dır..
Dilimde başı eğik bir şiirle geldim bir şehre
çok zaman olmadı
vakit öğle üzeriydi
sinemalar açık
insanlar koşturuyor bir yerden bir yere
suratlar asık.
Bu yüzden ben öğle vakitleri hiç ağlamadım
ağlarsam sadece gece ağlarım
Uzaktın.. geldim bin asır daha uzaklaştın
hoş geldin demedin..kucaklamadın
Deprem şehirleri ruhunu yitirir
Bir an vardır, her an öleceğini bilir
bu yüzden uzun uzun sevemez kimseyi
bekleyemez de bir dostu
çatılarına ecel aniden gelir.
Bedensiz şemsiyeler geçer köprülerinden
yağmurlar saklar günahlarını
kirlidir ruhları kalpleri hırsız
geri vermez aldıklarını.
Bazı şehirlerden dost olmaz insana
tokatlar yüreğini
seni kollarını açıp karşılamaz
bu yüzden bir daha gidersem eğer
akşamüstü giderim
ağlamak için
bir şehrin hayal kırıklarına
İnsan yaşadığı şehre benzermiş. Mesela ben biraz Ankara’ ya benzerim.Ya buz gibi bir ocak, ya da sımsıcak bir ağustos.Bir şey ben de ya vardır, ya da yok. Üzerimden mevsimler baharı görmeden geçer. Ya çok sever ya da nefret ederim.Ya tutuşur ateşler içinde kalır ya da kutupları andıran bir soğukta buz keser her yanım..Lâkin korkar oldum başka bir şehre benzemeye; bir köprüden geçerken yosun kokusunu almadan yola devam etmeye, kıskanç heybetli dağları gibi tepeden bakmaya yeryüzüne.Unutmayı, unutulmayı öğreneceksem varsın yabancı kalayım bir şehir de.Tek başına arşınlarım kaldırımlarını çay ve simitle..Ama ne yaparsan yap şehir alır seni içine, kabullenir tamamlar seni kendiyle. Teninin rengi değişir, daha rutubetli, daha ağır bir havanın atmosferinde, sen de çok değişmişsindir farkında olmadan..Artık daha ağır daha tembelsindir belki, ya da boş anlamsız kalmıştır daha önce seni saran tutkuların.Bir çocuk gibi sımsıkı tuttum elimde avaz avaz bağırıp bir süre içimdeki kalabalığı, sonra teslim ettim koca bir boşluğa.
Zamanla alışırsın, ne kadar sakınsan da kendini, heybetli dağlarına benzemeye başlarsın.Hiç bitmeyen yağmurları gibi yüreğinden ağlarsın. Ne zaman bir memleket türküsü duysan, yaralanırsın.Artık sen de biraz oralısındır, ne vazgeçebilir ne de oraya ait olabilirsin.
Hızlı hızlı geçtin bu yüzden tren garını
yürüdün yürüdün aynı noktaya geldin
belki de bu kez çayın içine atılan bir şeker gibi
sımsıcak bir yürekte kaybolup gitmek istedin.
Kaçamayacağını anladığında belki de kabullenmek, alışmaktır en güzeli. Kim bilir belki yabancı olmanın da şiirsel bir anlamı vardır, insana anlam katan da böylesi tatlı acılardır.Hayat dümdüz bir çizgide ilerlemiş olsaydı, her şey anlamını yitirmez miydi? Bazen dibe vuracak bazen de en yükseğe çıkacaksın.Ama daima en yükseğe çıkanlar en derinlerden gelir.Ne kadar benzersem benzeyim yinede benim şair ruhum benimle gelmekte..bu yüzden hiç bir yerde hiç yalnız kalmayacağım.
YORUMLAR
Siz bu güçlü kaleminizle asla yalnız kalmazsınız Ayşe Hanım...
Harika bir yazıydı.
Bilmiyorum roman yazmayı denediniz mi ama bence deneyin.
Yazanlar sizden daha yetenekli değil çünkü.
aysemujgan
aysemujgan
aysemujgan
Bedensiz şemsiyeler geçer köprülerinden
yağmurlar saklar günahlarını
kirlidir ruhları kalpleri hırsız
geri vermez aldıklarını.
Ben de Albert Camus'un Yabancısı, diye düşündüm ve tıkladım. :) Olsun iyiydi. Özellikle Şu kısım:
Bazı şehirlerden dost olmaz insana
tokatlar yüreğini
seni kollarını açıp karşılamaz
bu yüzden bir daha gidersem eğer
akşamüstü giderim
ağlamak için
bir şehrin hayal kırıklarına