- 1650 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EKSİK BİR HİKAYE (GİRİT)
Ben üçüncü kuşak Giritliyim. Bir Giritli kızı olmak her zaman bana gurur vermiştir. Hayatım boyunca hiç görmediğim memleketime, hep özlem duymuşumdur. Girit, benim için asla tamamlanamayan eksik bir hikaye gibidir. Nerede kendimi arasam, orada Girit’in ve Giritli olmanın verdiği özdeğerlerim karşıma çıkmıştır. Tamamlanamayan bu hikayede, tamamlanamayan bir karakter oldum.
Hep aile büyüklerinden dinlemişimdir Girit’i, Giritlileri ve özelliklede Girit kadınlarını.
Giritli kadınlar yani Yinekalar, lavanta kokulu kadınlardır. Sadece çarşafları, saçları değil yaşamları, öyküleri de lavanta kokar. Hayata öyküleriyle, cilveleriyle, kahkahalarıyla ve yemekleriyle lavanta kokusu bulaştırmakta maharetlidirler. Bu koku yaşamlara bulaşmaya görsün, kolay kolay çıkmaz. Kuşaktan kuşağa bir yolunu bulur geçer. Başkalarının yaşamlarına da bulaşır. Yaşamı sihirli kılan aslında biraz da bu lavanta kokusu değil midir? Düşünüyorum da neden olmasın.
Giritlilerin beyaz badanalı, mavi kapılı, avlusu geniş evleri vardır; avlusunda Girit sardunyaları, begonyaları ve mutlaka mor renkli gelin duvakları vardır. Upuzun yemek masaları mutlaka olur; yaz günleri genelde bu masalarda oturup yemek yerler, şarkılar söylerler. Genelde Giritli kadınlarımızın sesleri buğlu ve hoş olur. Erkekleri içkiye düşkündür ama alkolik değildirler. Şarabı çok severler, disiplinli ve prensip sahibidir erkekleri. Genelde neşeli insanlardır Girit’in kadını ve erkeği.
Yemek kültürleri çok zengindir. Binbir çeşit mezeleri vardır; yemekleri çok lezzetlidir. Hamarattır kadınlarımız. Girit insanı her çeşit otu bilir ve sever. Bir Giritliye ot denilince akan sular durur o derece severler; hatta meşhur bir fıkramız da vardır, her aklıma geldiğinde yüzümde tatlı bir tebessüm oluşur, kısaca anlatayım;
“Bir gün bahçenin birine bir Giritli ve inek girer; bahçe sahibinin oğlu babasına koşarak gider ‘’baba, bahçeye bir inek ve bir Giritli girdi’’ der. Babası dönüp çocuğa ‘’inekten korkma yiyeceği kadar yer çıkar ama Giritliden kork, tüm bahçeyi toplar götürür’’ der.” Yani bu sevimli fıkradan da anlayacağımız gibi ota düşkün insanlarız.
Yemeklerimiz hep zeytinyağlıdır. En meşhur yemeğimiz Favadır; birde kabak çiçeğimiz var ki, yemeyen bin pişman olur. Eskiden, sofra kurulduğu zaman, öyle bir iki çeşit yemekle geçiştirmek ne mümkün, binbir çeşit meze ve yemekle masa donatılır, adeta süslenirdi.
Giritlinin kapısı hep açıktır. Kim olursa olsun içeri girip sofralarına oturabilir. Misafirperverlerdir. Evlerine gelen her misafire hürmet ederler ve ağırlarlar; ne kadar yiyecekleri varsa çıkarıp misafirin önüne koyarlar; ister zengin olsun, ister fakir. Bir Giritli paylaşmayı çok sever…
Ben çocukken pamuk gibi bembeyaz saçlı ninelerimiz ve dedelerimiz vardı. Bize hep özlemle Girit’i, mübadeleyi anlatırlardı. Çektikleri acılar yıllar geçse bile hep gözlerinde yuvalanmış bir göz yaşıydı. Bütün sevdiklerini ve evlerini Girit’te bırakıp, kocaman bir gemiye binip, acılar içinde bu ülkeye gelişlerini anlatırlardı. Giritliler, hayatları boyunca insanların gözünde, Girit’te Türk, Türkiye de gavur gözüyle görülmüşlerdir. Oysa ki, Giritliler gerçek Türklerdi; savaş dönemlerinde, canı pahasına çekilmeyenlerdir. Hatta Atatürk’ün muhacirler üzerine söylenmiş sözü de vardır;
‘’ Muhacir diye küçümsenenler, tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlar, yani "Düşmanla sonuna kadar dövüşenler". Çekilen ordunun ri’cat hatlarını sağlamak için kendilerini feda edenler ve düşman karşısında kaçmak, çekilmek nedir bilmeyenlerdir. “Muhacirler kaybedilmiş ülkelerimizin milli hatıralarıdır.” M. Kemal Atatürk 17.01.1931
Tamamlanamayan yarım bir hikayeydi Girit onlar içinde, benim içinde. Girit, geçmişime dönüp baktığımda özlem duyduğum Atalarımdı, kanımdı ve hep çocukluğumdan bu yana eksik kalan hikâyemdi ve bu hikayenin bir gün tamamlanması umuduyla yaşadım. Bir gün mutlaka Girit’e gidip, atalarımın yaşadığı yeri görmeliyim, yoksa bu hikaye ömrümün sonuna dek eksik bir hikaye olarak kalacak bende.
Giritte Türk, Türkiye’de Gavur olan Giritlilerimize Sevgiyle…
Melike Melis
YORUMLAR
Sizlere Gavur diyenler utansın.
Ben bu yazını okuken kendimi giritte bir konuk olarak düşündüm.
O sevgi dolu insanların dünyasına girdim...
Ben doğu Karadenizliyim.
Orada da çok çeşitli otlar bilinir.
Eşim ise İzmir'lidir.
O da şaşırır...
Sizin otlar başka bizim otlar başka der.
O hepsini öğrendi...
Tarih kitaplarında okumuştum. Bir de "Elveda rumeli" dizisinde gördüm.
Yunanlılarla yapılan ve -Kazandığımız- bir savaş sonunda yapılan antlaşma sanki kazanan Yunanlılarmış gibi bizim aleyhimizdeydi. Tabi ki Avrupa'nın baskısıyla...
Ama o zamanın yönetimini, Atatürk'e alternatif olsun diye göğe çıkartanlar, bu akıl almaz politik yenilgiyi neyle açıklayabilirler acaba?
Paylaşım için teşekkürler Kızım.