KNUT HAMSUN, AÇLIK VE AŞKIM
Benim Knut Hamsun ile tanışmam şöyle oldu: Şirinevler meydanında aylak aylak dolaşıyordum. Açtım ama cebimde çok az param olduğu için yemek yemekten vazgeçmiştim. Aşağı doğru (Soğanlı tarafına) yürüdüm. Köşe başında seyyar satıcının eski püskü kitaplar sattığını gördüm. Baktım kitaplara umursamaz şekilde. Kim alırdı bu berbat Batı klasiklerini! Zaten böyle şeyler sokağa düşerdi korsan değilse. Böyle şeyler düşünürken kitapları elime almadan inceliyordum. Köşede harap ve bitap düşmüş bir kitap gördüm. Okudum: Knut Hamsun, Açlık… Acıkmışsam bu roman iyi gider, dedim kendime. Romanlarla aram yoktu ama olsun zaten ince bir kitaptı. İki liraya kitabı aldım. Ama nedense parkta aç aç okuma fikri bana cazip gelmedi. O gün okumadım. Bir hafta sonra bile sayfasını açmadım. Ne de olsa açken almıştım kitabı, bu ara aç değildim. Bir gün sevgiye aç olduğumu düşündüm durdum. İş yerinin yakınlarında oturan liseli bir kıza aşık olduğumu anladım. -2005 Kasım- Zihnimi saran kızdan bir süre kurtulmak için aç aç kitabın birinci sayfasını açtım. "Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir, Kristiania’da aç gezindiğim günlerdeydi. Tavan arasında uyanık yatıyordum. Alt katta bir saatin altıya vurduğunu duydum. Hafif aydınlanmıştı ortalık; insanlar merdivenleri inip çıkmaya başlamışlardı..." diye okumaya başladım. Büyülenmiştim. Kız mız aklımda değildi. O tarihten sonra S.’den bir süre kurtulmak için bir yol düşündüğümde Açlık’ı açtım. Kaç defa okuduğumu bilmiyorum. Artık okumadığımı da son olarak söylemek istiyorum. Geçelim yazarın hayatına…
KNUT HAMSUN
Knut Hamsun Norveç’in kuzeyinde Gudbrandsdal sınırları içinde karanlık kasabada doğdu. Bir terzi olan babası, dürüst bir insandı. ‘Soğuk iklimlerin sıcak insanları’ tanımına uyuyordu.
Sekiz yaşında iken dayısının isteği üzerine annesiyle babası onu bir rahibin eğitimine (dini eleştirileri bir tepki olarak ortaya çıktı bu sebepten) verdiler. On dört yaşında, doğduğu kasabaya gidip orada bir tüccar yanında tezgahtarlık yaptı. Bir yıl sonra da Tranöy`de daha büyük bir tüccar yanında kalfalığa başladı. Tüccarın kızına aşık oldu fakat tüccar iflas edince ayrılmak zorunda kaldı. Bu sıralarda "Esrarengiz Adam" adında küçük bir aşk romanı yazdı. Bu roman, gezginlik yıllarında tanıştığı bir kitapçı tarafından bastırıldı.
Bundan sonra çeşitli işlerde çalıştı Knut. Çalışırken bolca okuyordu; gözleri bozuldu. (Gözlük takmasının sebebi kitap kurdu olmasıdır). Kısa sürede kendini iyice geliştirdi. Bir hatip gibi konuşabildiğini keşfetti. Tanıştığı bir rahip ona konferans vermesini tavsiye etti. Bunun üzerine bir salon kiralandı. Konferans edebiyat alanında olacaktı.
Konferansı dinlemeye sadece altı kişi geldi. Altı kişiden biri olan bir yazı işleri müdürü konferansı beğendi. Çevreye konferansı övdü. Bir sonraki konferansına da sayıları artmıştı. Bu sefer yedi kişiydiler. Anlaşılan bu yörenin edebiyatla ilgilendiği yoktu. Knut evine geri döndü.
ABD’ye gitti, sağlık sorunlarından dolayı geri dönmek zorunda kaldı. Tekrar kabuslu günlerine dönmüştü Knut. Parası tükenince aç kaldı ve bunu romanlaştırdı. Açlık romanı şöhretinin ilk basamağı oldu. "Yumruğunu yemedikçe kimsenin bırakıp gitmediği o garip şehir, Kristiania’da aç gezindiğim günlerdeydi. Tavan arasında uyanık yatıyordum. Alt katta bir saatin altıya vurduğunu duydum. Hafif aydınlanmıştı ortalık; insanlar merdivenleri inip çıkmaya başlamışlardı..." diyordu büyülenmiş gibi. Açtı ama bu sefer ne yaptığını biliyordu. Şevkle yazmaya devam ediyordu…
Kendisine Nobel Edebiyat Ödülünü kazandıracak eserini tamamlamıştı. Her şey iyi olacaktı. Açlık romanı, İskandinav Edebiyatının en parlak eseri okuyucuyla çoktan buluşmuştu.
1920 Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandı, uygarlığın getirdiği ters değerlere, bozulan yaşam düzenine karşı kırsal yaşamı yüceltirken kendisini Nazi anlayışına yakın buldu (1930). Norveç’e giren Almanlarla işbirliği yaptığı için savaştan sonra tutuklanıp suçlandıysa da yaşının geçkinliği onu para cezasıyla kurtardı.
Gizemler, Pan, Sonbahar Yıldızları Altında, Victoria, Dünya nimeti gibi eserlerini 92 yıllık uzun yaşamında yazma fırsatını buldu. Birçok oyunu da sahnelenmiştir yazarın.
Büyük yazar İstanbul’a kadar gelmiştir. Ilık bir sonbahar akşamı İstanbul’a uğramış, Karadeniz ayna gibi dümdüz olduğunu söylemiştir yazar arkadaşına. Tütün içen Osmanlı Ermenileri dikkatini çekmiş, şehrin büyüsüne kapılmış; İstanbul’un düşündüğü İstanbul olmadığını, Osmanlı’nın bildiği, Osmanlı olmadığını anlamıştır. Adolf Hitler’in dediği gibi Türkler Büyük bir milleti…
Cumali Celayir
twitter.com/CumaliCelayir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.