- 510 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HZ. MUHAMMED'İN (SA) ÖRNEKLİĞİ / MEDİNE'DE 11 YIL (11)
İSLAMİ OLMAYAN DÜZENLERİN SORUNLARINI ÇÖZME SORUNU
Öncelikle “İslami olmayan düzenler” ifadesini açmak gerekiyor. İslami olmayan düzen derken, İslam devletinin olmaması kastediliyorsa, Allah’ın gönderdiği ayetlerde İslam devleti tabiri, terimi, kavramı yoktur. Ancak Allah’ın Müslümanlara emrettiği bir yaşam biçimi kastediliyorsa, Allah’ın dinini gönderme maksadı budur. Allah yeryüzünde yaşayan insanlara, seçtiği resuller aracılığıyla dinini gönderir. Allah, akıl, muhakeme, irade verdiği insana, karşılaştığı sorunları çözecek bir anlayış ve kurallar topluluğu göndererek, insanın adalet üzerinde durmasını ister.
İnsan aceleci yaratılmıştır. Aceleci olan insan, istekleri, arzuları doğrultusunda, aklına, muhakemesine, iradesine güvenerek kararlar alabilir. Aldığı kararlar yanlış olabilir. Yanlış kararların adalet sağlamayacağını biliyoruz. Allah insanın yanlışa düşüp hangi konularda zulme saparak, adaletten uzaklaşacağını, geçmiş resullerin kavimlerinden de örnekler vererek anlatır.
Allah’ın ayetleri göndermesinden sonra yeryüzünde yaşayan üç tip insan olacaktır.
Birinci tip, sadece aklına, mantığına, bilgilerine, iradesine güvenerek sorunlarını çözen insan…
İkinci tip, aklına, mantığına, bilgilerine, iradesine güvenirken Allah’ın dininden de bir şeyler karıştırıp, çıkarına göre hareket eden insan…
Üçüncü tip, Allah’ın ayetleri doğrultusunda, algılayan, okuyan, araştıran, inceleyen, sorunları çözen insan…
Kur’an-da geçen okumak tabirinin, insanın olayları algılaması, anlaması, değerlendirmesi, sonuca ulaştırması olduğunu biliyoruz. İnsanın olayları Allah’a göre algılaması, Allah’ın yarattığı varlıklara ait düzene göre algılamasıdır. Allah ayetlerinde bu düzene SÜNNETULLAH demektedir. SÜNNETULLAHI bilen, anlayan insan, olayların gerçeğini kavrar. SÜNNETULLAHI bilmeyen, anlamayan insan ise, olayları dış yüzeyinden anlar. Halkın arasındaki bir deyimle, olayları kabuğundan anlar. Allah’ın oku emri, yazılı bir şeyi okumak değildir. İnsanın olayları okumasıdır. Olay dediğimizde sadece meydana gelen herhangi bir şey değildir. Olay aynı zamanda varlıkların kendisi, varlıkların hareketleri, hareketlerinin ortaya çıkardığı sonuçlardır. Okuyan insan; varlıkları, hareketlerini, hareketlerin ortaya çıkardığı sonuçları, algılayan, anlayan, değerlendiren, sonuca ulaştırandır.
Onun için Kur’an-da Allah sadece oku demez. Rabbin adıyla oku der. Rabbin adıyla okumak, insan gözüyle okumanın dışına çıkmaktır. Yani insanda var olan, bilgi, akıl, mantık, irade ile okumak değildir. Allah’ın gönderdiği bilgilerle, kültüründeki bilgileri, aklını, mantığını, iradesini esas alarak okumaktır.
Böylece üçüncü tip insan, Allah’ın oku emrini yerine getirendir. Allah’ın oku emrini yerine getiren insan artık her konuyu, her olayı, Allah’ın adıyla, yani ayetleri dikkate alarak okuyacaktır.
Her insan, olayları okuma biçimiyle kendine bir yaşam düzeni kurar. Yani, insan neyi nasıl, anlıyorsa, değerlendiriyorsa, sonuçlara ulaştırıyorsa ona göre yaşam düzeni kurar.
Allah’a göre okumayıp, kendi bilgilerine, aklına, mantığına, iradesine göre, algılayanlar, okuyanlar, kurdukları yaşam düzeninde Allah’ın ayetlerini dikkate almazlar. Bu açıdan Allah’a göre okumayanların kurdukları düzenler İslam düzeni değildir. Kurulan düzen ister bireysel, ister ailevi, ister toplumsal, isterse devlet düzeni olsun. İslam düzeninden uzaktır. Allah’a göre, algılamayan, okumayan insan, birey, aile, toplum, devlet olarak karşımıza çıkar. Çünkü aile bireylerden, toplum ailelerden, devlet toplumlardan oluşur. Bir devlet içinde farklı etnik, din, mezhep, ideoloji esaslarını yaşayan toplumlar vardır. Devlet, devlete hâkim olan toplumun önderleri yani bireyleri tarafından yönetilir. Bütün bu oluşumları gerçekleştirenlerin Allah’a göre olayları, algılamadığını, okumadığını düşünürsek, ortaya çıkan bireysel, ailevi, toplumsal, devlet düzeni İslam düzeni olmayacaktır. Çünkü düzenin İslam düzeni olması için, olayların Allah’a göre okunması esastır.
Allah’tan gelen bilgilerle, aklının, mantığının, iradesinin elde ettiği bilgileri karıştırarak bir düzen oluşturan, sorunlarını çıkarlarına göre, bazen Allah’tan gelen ayetlere, bazen de kendine göre çözenler çıkarcıdır. Onlar Allah’a göre okumakla, insani okumayı karıştırıp, isteklerine, arzularına göre hareket ederler. Allah ayetlerde bu durumu dünyevileşmek olarak belirtir. Aynı insan türünü bir başka açıdan münafık olarak da tanımlar.
Bu açıklamalardan sonra şu tespitleri yapabiliriz.
Allah’a göre okuyan insan, karşılaştığı bütün olayları, ister birey, ister aile reisi, ister toplumun bir parçası, ister devleti yöneten yetkili olsun, Allah’ın ayetlerine göre algılar, anlar, değerlendirir, sonuca ulaştırır. Böylece Allah’a göre okuyan insan, insanı ilgilendiren tüm yaşam odaklarında, İslam düzenini sağlamış olur. Artık o, bireyinde İslam düzenine sahiptir. Ailesi varsa ailesinde İslam düzenine sahiptir. Toplumda yaşıyorsa, toplum İslam düzenine sahiptir. Devlet yöneticisiyse, yönettiği devlet, İslam düzenine sahiptir. Böyle bir durumda Allah’a göre okuyan insan, karşılaştığı her sorunu Allah’ın ayetlerine göre, yani İslam’a göre çözecektir. Böyle olunca, yürürlükte olan düzenle, sorunları çözme mantığı çelişmez. Yani yürürlükteki düzen İslam düzeni… Sorunları çözme İslam metodudur.
Sorunları İslam metoduyla çözmek demek, öncelikle sorunu Allah’a göre okumaktır. Allah’a göre okunmayan sorun, İslam esaslarında, algılanmış, anlaşılmış olmaz. Allah’a göre, algılanan, okunan sorun, ilk önce Allah’ın ayetlerine göre çözülür. Allah’ın ayetlerinde sorunla ilgili bir hüküm yoksa sorunu çözecek olanın, bilgisine, aklına, muhakemesine, iradesine göre çözülür. Sorunu çözen adalet esaslarından ayrılmamalıdır. Adalet esasları, insanların özgürlük alanlarına müdahale etmemek, mallarına, canlarına, ırzlarına, nesillerine zarar vermemektir. Adalet esasları, insan özgürlüğünün, malının, canının, ırzının, neslinin korunmasıdır. Allah’ın ayetlerine göre algılayan, okuyan, sorunu adalet esaslarıyla çözdüğünde, İslam metoduyla çözmüş demektir. Sorunu yaşayan Müslüman’da olsa, Müslüman da olmasa, her insanın özgürlüğünü, malını, canını, ırzını, neslini esas alan yönetici adaletle hükmetmiştir.
Eğer insanlar sorunları Allah’a göre, algılamayıp, okumayıp, sorunları, çıkarlara, akla, mantığa, iradeye göre çözerse İslam metoduna göre çözmemiştir. Metodu insanidir. İnsani metotla sorunların çözülmesiyle adalet gerçekleştirilemez. Çünkü insan, beş duyusuyla sorunları algılamıştır. Algılaması insani zaaflar taşır. Sorunları eksik bilgilerine göre değerlendirmeye almıştır. Bu nedenle sorunları yeterli kavrayamaz. Aklına, mantığına, iradesine göre sorunu değerlendirerek çözüm üretmiştir. Her insanın aklı, mantığı, iradesi ayrıdır. Farklı özelliklerledir. Farklı kapasitelere sahiptir. Dolayısıyla sorunları Allah’a göre okumayan insan, insanlık zaaflarında, acizliğinde sorunu algılamış ve çözmüştür Böyle bir metodun adalet doğurduğu düşünülemez.
Müslümanlar ya İslam düzeninde yaşarlar, ya da insanların oluşturduğu düzenlerde yaşarlar. Müslüman İslam düzeninde yaşarsa, sorunları İslam metoduna göre çözmesi doğaldır, şarttır. Ancak Müslümanlar İslam düzeninde yaşamıyorsa, karşılaştıkları sorunları İslam metoduyla çözümlemeye kalkarlarsa işler karışır. Çünkü ortaya çıkan sorunların kaynağı İslam değildir. Ortaya çıkan sorunlar İslam düzeninde yaşamamaktan kaynaklanıyordur. İslam’a göre oluşturulmamış düzenler adalet yerine zulüm doğuracağından, zulüm başlı başına sorundur. Üstelik zulüm her zaman sürekli sorun üretir. Bu durumda, Müslüman zulmün ürettiği sorunları çözmeye kalkarsa baş edemez. Nedeni hâkim olan düzen zulüm düzenidir. Zulüm düzeni, ne kadar önlem alınırsa alınsın, ne kadar iyileştirilmeye çalışılırsa çalışılsın sürekli sorun üretmeye devam eder. Zulüm düzenin en büyük özelliği, çıkarlara göre yasaların sürekli değiştirildiğidir. Sürekli değiştirilen yasalar, ADALET YASALARI olacağına YAZBOZ YASALARI olur. Çıkarcılar sürekli yasaları kendi lehlerine bozarlar, çıkarlarına uygun yasaları yazdırırlar.
Bu durumda Müslüman ne yapmalıdır. Sürekli zulüm düzeninin ürettiği sorunlarla mı mücadele etmelidir? Yoksa zulüm düzenini mi ortadan kaldırmalıdır?
Allah, İslam düzeniyle yönetilmeyen Mekke döneminde gönderdiği ayetlerle Müslümanların ne yapacağını belirtmiştir. Mekke döneminde, putperest düzenin ortaya çıkardığı sorunlar Müslümanlar tarafından çözülmemiştir. Düzenin ürettiği sorunlar bir kenara itilerek, düzenin ilkelerine, esasına la (hayır) denmiştir. Mekke’de 12 yıl çalışmalarımızda, o dönemde Müslümanların hangi hükümlerle sorumlu tutulduklarını incelemiştik. Müslümanlar putperest düzenin ilkesine, ilahlarına karşı çıkmış, zulme uğrayanların yanında olmuştur. Eğer Müslümanlar Mekke döneminde, Darun Nedve’den yönetilen putperestliği esas alan zulüm düzeninin çıkardığı sorunları çözmüş olsalardı, işin içinden çıkamazlardı. Allah Müslümanları direkt sorunun kaynağına yöneltmiştir. Hani bir örnek vardır. Bir bataklık sivrisinek üretiyorsa, sivrisineklerle uğraşmanız çözüm değildir. Sivrisinek üreten bataklığı kurutmanız gerekir.
Osmanlı’nın yıkılmasından sonra Müslümanlar ilkesel olarak İslam düzeninde yaşamamaktadırlar. Gerçi Osmanlı devlet düzeninin ne kadar İslam düzeni olduğu tartışılır olsa da, Osmanlı “İslam düzeniyim” iddiasında bulunan bir devlettir. Bu nedenle o dönemin insanları, “İslam düzeniyim” diyen bir devlete, İslam’a göre hareket et diyebilir. Bu söylem ideal söylem olmaktan öte, aynı zamanda yasal bir söylemdir. Yani hiç kimse çıkıp da, “sen nasıl devlete İslam’a göre hareket et diyorsun” diyemez. Ancak Osmanlı yıkıldıktan sonra toprakları üzerinde kurulan irili ufaklı birçok devlet, peşinen İslam düzeni olmadıklarını açıklamışlardır. İslam düzeni olduğunu iddia edenlerin de İslam ile hiçbir ilgisi yoktur. Belki İslam düzeni olduğunu iddia edenlere, bu ne biçim İslamlık, olacaksan doğru dürüst İslam düzeni ol denilebilir. Fakat Müslümanların yaşadığı, Türkiye Cumhuriyeti dâhil, birçok devlet, İslam düzeni olmadıklarını, yönetim sistemlerinin İslam dinine dayanmadığını, laik, demokratik cumhuriyetler olduğunu belirtmişlerdir.
Her şeyden önce, dine dayanmadığını, İslam düzeni olmadığını vurgulayan devlet düzenlerinin, İslam düzeni sayılması abes olur. Kaldı ki böyle bir sayma, İslam düzeninin yasalarına da aykırıdır. Aynı şekilde İslam düzeni olmayan düzenin yasalarına da aykırıdır. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Laik bir devlet yapısına sahiptir. Birisi çıkıp da Türkiye Cumhuriyeti İslam düzenidir / İslam devletidir derse yasalara aykırı davranmıştır. Ne yazık ki günümüzde bazı Müslümanlar Türkiye Cumhuriyetinin Müslüman bir ülke olduğunu, İslam düzenine sahip olduğunu düşünmektedirler. Tabi bu söylem onların İslam’dan, yasalardan ne anladığını da göstermektedir. Bir devlet kendisinin İslam düzeni olmadığını vurgularken, bir Müslüman İslam düzenidir diyorsa, bunu diyen Müslüman devleti de, İslam’ı da tanımıyor demektir. Halkın temel yapısı bu bilgisizliği taşımaktadır. Mesela, google’ye İslam devletleri yazarsanız, hemen yanında, tarihi, toprakları, bayrakları, isimleri çıkmaktadır. Tıklayıp bakarsanız, laiklikle, sosyalizmle, kapitalizme, krallıkla, mezheplerle yönetilen devletlerin hepsi İslam devleti sayılmıştır. Buna Türkiye Cumhuriyeti de dâhildir. Ama nedense kimse bu sıralamayı garipsemez.
Her düzen kendi sorunlarını kendisi çözdüğü zaman, aynı metodu uygulamış olur. İslam’a göre oluşmamış bir düzenin sorunlarını İslam’a göre çözmek veya İslam’a göre oluşmuş düzenin sorunlarını, İslam dışı düzenlerin kurallarına göre çözmek metodik olarak yanlıştır.
Bir Müslüman şunu iyi düşünmelidir. Diyelim ki, İslam düzeni var. Ortaya bazı sorunlar çıkıyor. Sorunlar İslam metoduna göre çözümlenmiyor. Ortaya çıkan sorunlar, İslam’ı ret eden, kapitalizme, sosyalizme, laikliğe göre çözümleniyor. Öncelikle böyle bir durum doğru olur mu? Bu şekilde sorunlar çözüldüğünde adalet sağlanır mı?
Elbette bu şekilde sorun çözmek doğru olmayacaktır. Elbette adalette sağlanmayacaktır. Ancak İslam düzeni uygulanırken çıkan sorunlar İslam metoduna göre çözülerek, adalet sağlanacaktır.
Peki, tersi olursa? Yani, Kapitalist düzenin, sosyalist düzenin, laik düzenin sorunları İslam’a göre çözülür mü?
İlkesel olarak hayır çözülemez denilecektir. Her şeyden önce, ne sosyalist düzen, ne kapitalist düzen, ne laik düzen, sorunlarının İslam’a göre çözülmesini istemeyecekler… Sorunları İslam’a göre çözmeyi suç sayacaklardır.
İlkesel olarak İslam düzeni de, sorunlarını kapitalizme, sosyalizme, laikliğe göre çözdürmeyecek, çözme eylemini suç sayacaktır.
Her düzen, kendi ilkesi, kuralları, hedefi, metoduna göre iddiasını sürdürür.
Kapitalist düzen, ilkeleriyle, kurallarıyla, hedefiyle, metoduyla şekillenen bir düzende, çıkan sorunları aynı metotla çözdüğünde başarıya ulaşacağını iddia eder.
Aynı şeyi, sosyalist düzen, laik düzen de iddia eder.
Peki, İslam düzeni aynı şeyi iddia etmez mi?
Elbette İslam düzeni de iddia eder.
Peki, kapitalist düzen hâkimken, bir kapitalist ortaya çıkan sorunu, İslam’a, sosyalizme göre çözer mi?
Peki, sosyalist düzen hâkimken, bir sosyalist ortaya çıkan sorunu, İslam’a, sosyalizme göre çözer mi?
Peki, İslam düzeni hâkimken, bir Müslüman ortaya çıkan sorunu, kapitalizme, sosyalizme göre çözer mi?
Hemen olur mu öyle şey diyebiliriz. O zaman sorulara şu şekilde devam edebiliriz.
Peki, İslam düzeninde yaşayan bir kapitalist, sosyalist, laik, ortaya çıkan sorunların, kapitalizme, sosyalizme, laikliğe göre çözmeye çalışsa ne olur? Başarı sağlayabilir mi? Adaletini bulabilir mi? Tabi adaletini derken, kapitaliste göre, sosyaliste göre, laike göre adaletten söz ediyorum. Yani kendi adaletlerini bulabilirler mi? Elbette hayır diyeceğiz.
Ne var ki günümüzde Müslümanların çoğunluğu, içlerinde yaşadıkları düzen İslam düzeni olmadığı halde, düzenden kaynaklanan sorunlarını İslam’a göre çözmeye çalışıyorlar.
Kapitalist, sosyalist, laik düzende yaşayan Müslümanların ortaya çıkan, İslam düzeni olmayan, bireysel, toplumsal sorunlarını İslam’a göre çözmeye çalışıyorlar.
Bu durum, ilkesel olarak yanlış olurken, İslam’ın ortaya koyduğu adaleti sağlamıyor. Üstelik sorun da çözülmüyor. Zira İslam olmayan düzenler, sorun çıkarmaya devam ediyorlar. Müslüman böyle yaparak, tevhit ilkesinden uzaklaşıyor. Zira tevhit ilkesi, sorunların kaynağına hayır diyor. Kaynaktan gelen sorunlara değil. Tevhit ilkesiyle ortaya konulan, kaynağı İslam olmayan sorunları çözmek değil, kaynağı kurutmaktır.
Diğer taraftan, Kapitalist, sosyalist, laik düzenlerden kaynaklanan sorunları İslam’a göre çözmeye çalışan Müslüman, bir bakıma, İslam’la ilgisi olmayan, laik, kapitalist, sosyalist düzenleri aklıyor. Yani yaşama hâkim kılınmasına ses çıkarmıyor. Temel ilke olarak, bu tür düzenlerin adaletten uzak olduğunu vurgulaması gerekirken, bu ilkeden vazgeçiyor. Sorunlarını çözerek benimsiyor. İslam ile onaylamaya kalkıyor. İslam olmayan düzenlerin ortaya çıkardığı haramlar (yasaklar), Helaller (serbestiler), farzlar (emirler) İslamlaştırılıyor. Böylece laiklik, sosyalizm, kapitalizm, faşizm İslamlaştırılıyor. Bu noktaya gelen Müslümanların ağzından, laiklik, sosyalizm, hümanizm, demokrasi, liberalizm, demokratlık düşmez oluyor.
İslam olmayan düzenlerin böyle bir eylemi suç sayması bir yana, böyle bir eylem her şeyden önce Müslüman’ın inandığı tevhit ilkesine aykırıdır. Allah hiçbir zaman, ayetlerine göre oluşmamış düzenleri aklamıyor. Onları onaylamıyor. Her şeyden önce Allah oku ayetiyle, sorunları Allah’a göre okumayı emrediyor. İslam düzeni olmayan düzenlerdeki sorunlar, Allah’a göre okunduğunda, asıl sorun olan, ortaya çıkan sorun değil, sorunun nedeni olan düzenlerdir. Resulün tarihine bakarsanız, Allah’ın ayetleri Mekke döneminde putperest düzenin sorunlarından söz ederken, çözme noktasında hükümler getirmemiştir. Ama ne zaman Medine’de Müslümanlar devlet oldu, o zaman ortaya çıkan sorunlar hükme bağlanarak çözülmüştür. Faiz yani riba, Mekke’de de vardır, Medine’de de vardır. Ancak hüküm Mekke’de değil, Medine’de gelmiştir. Bu hükümler çoğaltılabilir.
İslam’ın uygulanmasıyla adaletin sağlanacağını ayetleriyle belirten Allah, İslam dışı düzenlerin, insan aklına, mantığına, iradesine, yaşamına hükmederek zulüm yaptığını belirtiyor. Zulüm ortada durduğu müddetçe, zulmün ürettiği sorunları çözmek adalet değildir. Aksine zulmün ortaya koyduğu sorunları çözmeye kalkmak, zulmü aklamaya çalışmaktır. Mesela; ortalığa pislik akıdan bir alanı beyaz, temiz örtülerle örtsek pislik ortadan kalkar mı? Yoksa örttüğümüz beyaz, temiz örtü de kirlenir mi? Örnekte olduğu gibi, Müslümanlar ne yazık ki, İslam olmayan düzenlerin sorunlarını çözmeye kalkarak, İslam anlayışlarını örnekteki gibi kirletmektedirler.
Ne yazık ki günümüzde, Allah’ın ayetleri okunurken, algılanırken, Müslümanların sorunları çözülürken, zulmün ürettiği sorunların çözülmesi mantığıyla okunuyor, algılanıyor. Böyle bir algıyla ayetlerin okunması, algılanması, anlaşılması, Allah’ın oku ayetine aykırıdır. Zulüm düzeni insana neyi vaat ediyorsa, insanların sorunlarını hangi çıkarlara göre çözmeye çalışıyorsa, Müslümanlar da aynı yoldan giderek, vaatler veriyorlar, çıkarlara göre sorunu çözme yoluna gidiyorlar. Aslında bilseler Müslümanlar böyle yaparak, sadece dünyevileşiyorlar. İslam gelecek fakirlik kalkacak, Müslümanlar zenginleşecek. Müslümanların refahı yükselecek gibi deyimler, sorunları İslam’a göre çözme değil, hâkim düzenlerin mantığıyla çözme yoluna gitmektir. Hâlbuki Allah’ın ayetleri okunduğunda, Allah müminlere bu tür vaatler vermez. Aksine, Müslümanlara vereceği zenginliklerin, refahın da bir imtihan nedeni olduğunu belirtir.
Müslümanların birbirine karşı sorularına bir bakınız.
Oy verecek miyiz, vermeyecek miyiz?
Bu düzende faiz var… Ticaretin içine faiz girmiştir. Bu durumda ne yapacağız? Vade farkı alacak mıyız, almayacak mıyız? Bankadan kredi alacak mıyız, almayacak mıyız?
Bir büyüğümüz öldü, mirası neye göre bölüşeceğiz? Hâkim olan düzene göre mi, İslam’a göre mi?
Bütün bu soruları, Müslümanlar ayetleri, hadisleri, içtihatları delil getirerek çözmeye kalkarsa ne olur?
İslam olmayan düzenlerin ortaya çıkardığı bu sorunlar, İslam’a göre çözülerek öncelikle yasalara karşı çıkılmış olmaz mı? Sonra İslam’ın temel ilkesi tevhide aykırı olmaz mı?
Bir Müslüman bu soruları İslam’a göre çözmeye kalkar ve çareler bulursa, sorunların kaynağını aklamış olmaz mı?
Mesela; faizin yarattığı sorunları İslam’a göre çözerek, faizi İslam açısından yasallaştırmış olmaz mısınız?
Mesela; oy verme sorunu İslam’a göre çözerek, mevcut düzeni onaylamış olmaz mısınız?
Mesela; bugün faizsiz banka uygulamalarıyla, Müslümanlar kapitalizmi içselleştirmiş olmuyorlar mı?
Bunlardan başka konular, sorular ortaya çıkabilir.
Müslüman her şeyden önce, tevhide inanan, İslam dışı düzenlere sahip çıkmayan, İslam dışı düzenlerin sorunlarını çözerek aklamayandır.
Müslüman Allah’a göre sorunları okuyan, sorunların kaynağına yönelen, kaynağına hayır diyendir.
Müslüman Mekke’deki ayetlerin özüne, resulün örnekliğine dikkat ederek konunun özünü kavrayandır.
Bugün Müslümanların bilgi, bilinç düzeyini artırarak, tevhide göre hareket etmeleri gerekiyor.
Bugün Müslümanların İslam dışı düzenleri onaylama, aklama girişimlerinden uzak İslam’ı yaşamaları gerekiyor.
Bugün Müslümanların İslam dışı düzenlerin kaynak olduğu sorunları çözerek vakitlerini harcamamaları gerekiyor.
Oysaki bugün Müslümanlar Allah’ın ayetlerini, içlerinde yaşadıkları İslam olmayan düzenlerin sorunlarını çözmek için okuyorlar. Böyle olunca, İslam olmayan düzenlerin sorunlarını çözme anlayışı, mantığı, ayetleri anlamamıza engel teşkil ediyor. Sorunlara göre ayetlerin okunma anlayışı öne çıkıyor. Bu durum, insanın Ayetlere teslimi yerine, ayetleri sorunlara teslim etme sonucunu doğuruyor.
Bütün olumsuzluklara rağmen, Müslüman olarak Rabbimize duamızı yöneltmeliyiz.
Rabbim Müslümanları tevhit bilincine ulaştırır inşallah.
Rabbim Müslümanlara Rabbin adıyla okumayı nasip etsin inşallah.
Rabbim Müslümanları ayetleriyle hidayet edenlerden kılsın inşallah.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.