- 3337 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BİZ ESKİDEN2
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
BİZ ESKİDEN 2
Damcılı, çatısız toprak evlerde oturur, gökten yağanın eve düşmesini izlerdik. Soba bacalarımız çekmez, tezek ile kalanan guzine sobaları gevenle tutuştururduk. Öyle döküm sobalar, kovalı sobalar yoktu, kaloriferin hayalini bile kuramazdık. Çeşmesiz evlerde oturur, bazen Hacı Nene’den bazen de yukarı bulaktan kovalarla su taşırdık. Yüznumaralar evin dışında olur, kanalizasyonların tıkanması gibi derdimiz de olmazdı.
Biz Eskiden
Tek odalı evlerde oturur, yeme içme yatma, misafir çamaşır hepsi orada olurdu. Öyle şimdiki gibi beyaz eşya dükkânı, ya da mobilya mağazası değildi evlerimiz. Deri sehpalar, tavanda avizeler, vitrinler, yerde bembeyaz bir dünya parası halılar da yoktu. Ortada bir kilim olur, üzerindeki desenlerle kardeşim Melekle beraber lebbük oynardık. İki karşılıklı tahta divan konulurdu, yıllar sonra yaylı demirden somyalar çıktı, üzerinde ottan şilteler olurdu. Hele sedirde oturuşuna hayrandım ninemin. Kanaviçeden işlenmiş kırlentler, palakla dolu yan yastıklar, yerde minderler, değmeyin keyfimize. Somyalar süslenir püslenir, öyle çoluk çocuk oturamazdı, hele üzerinde zıplamak hoplamak offffffff anne hışmına mazhar kalırdık. Öyle şimdiki gibi koca koca anlamsız tablolar olmazdı duvarlarımızda. Tahtadan çakılmış iki ayaklı raflarda olurdu gaz lambalarımız. Kıble tarafına Kâbe resimli seccadeler, Kur’an-ı Kerimler, tesbihler asılı olurdu duvarlarımızda.
Yan tarafta katlı, üst üste dizilmiş yataklar, üzerine bembeyaz örtüler serilirdi. Mutlaka odanın bir köşesinde tahta bir beşik olur ve o beşik hiç boş kalmazdı :)
Elektriksiz evlerde idare lamları ışığında, taa yıllar sonra küçük beyaz mumlar ile aydınlatırdık huzur dolu yuvalarımızı. Dışarıda lapa lapa kar yağarken, hele sobanın ışığı tavana vurursa ohhh değmeyin keyfimize. Öyle şimdiki gibi tüm aile fertlerinin kucağında birer dizüstü bilgisayar olmazdı. Ailemizden esirgediğimiz sohbeti, sosyal paylaşım sitelerindeki yüzünü görmediğimiz kişilerle yapmazdık. Biz analarımızın anlattığı “şubat, deniz karısı, Dede Maksut, Malhan Kıra hikâyeleri ile babalarımızın askerde öğrendiği marşları dinleyerek, kavurgalarımızı yiyerek akşamlarımız şen olurdu.
Biz Eskiden
Yemek masası nedir bilmezdik. Yer sofrasında yerdik yemeklerimizi. Önce sofra bezi serilir, ekmek tahtası üzerine konurdu. Yıllar sonra sini ve sini altı çıktı. Öyle şimdiki gibi yemek programları da yoktu. Çorba, ara sıcak, ana yemek, ardından tatlı, her yemeğe uygun çatal, kaşık hele de bıçak, herkese ait boy boy ayrı tabak yoktu sofralarımızda, lüks sofralarda oturup fotoğraf çektirmezdik. Biz yemeklerimizi tek tabakta ortaya koyar, önce besmele ile herkes ortak kaşıklardı yemeğini.
Biz Eskiden
Mutfaksız evlerde otururduk. Buzdolabı nedir bilmezdik, buzdolabı iki öküz parası, ceyranı kim kaybetmiş ki biz bulalım. Telden dolaplarımız olur, sineklerden sakladığımız her şey orada muhafaza ederdik. Ne harareti ne rutubeti olurdu. Tel dolabın alt rafına daha büyük sahanlar konur, üst katlara çıkıldıkça kap kaçakların kullanış önceliğine göre sıralanırdı. Mutlaka nikelajın, melamin tabaklar, taslar, en üst rafa da istinganlar itina ile dizilirdi. Duvara çakılı bezden yapılmış özenle işlenmiş, kaşıklıklar olurdu. Öyle sıra sıra teflon tavalar, seramik tencerelerimiz, boy boy kepçelerimiz, servis maşa, servis kaşıklarımız da yoktu. Bizim kara kazanlarımız, çömçelerimiz, tahta kaşıklarımız, kurdezenlerimiz vardı. Öyle mutfak robotlarımız, kıyma makinalarımız da yoktu. En sağlam ağaçtan yapılan goçumuz ve aslanlar gibi satırımız vardı bizim.
Öyle bizim ayrı dört gözlü, zaman ayarlı fırınlarımızda yoktu, guzine bizim en güzel pişiren fırınımızdı. Üstünde tencereler, güğümler, bir tarafta karın ağrıları için kerpiçler. Hele guzinenin fırında pişen yemekler. Önce üst göze tepsiyi koyacaksın, sonra az pişince tepsiyi çevirecek, alt göze atacaksın. Sakın pompasını arada kontrol etmeyi unutma canım yemeği yakarsın :)
Biz Eskiden
Banyosuz evlerde otururduk. Öyle duşa kabin, asri tuvalet, lavabo taşı da bilmezdik. Her evde mutlaka çol, tahtadan çakılmış kürsülerimiz olurdu. Biz çocuklar için, şimdinin küvetlerinden daha mükemmel teştlerimiz olurdu. Hava soğuk olursa, analarımızın şefkatinden nasibimizi alırdık. Pazar geceleri banyo günümüz olur, teşt sobanın başına konur, etrafına üzerimizden çıkan eski elbiselerimiz serilir, eve su sıçramasının endişesini taşırdık. Sobanın üzerinden alınan sıcak su, kazana konur, üzerine soğuk su katılarak huvanlanırdı. Öyle banyo fıskiyesi de yoktu, anamızın huvanladığı suya “yok yandım, yok dondum” deme şanssımız da yoktu. Anında hamam tasını kafanda bulurdun valla :)
Biz eskiden
Çamaşır makinası nedir bilmezdik. Kirlenen çamaşırı temizlik günü olarak bilirdik. Tandırlar yakılır, koca kazanlarda sular kaynatılır, teştler kurulur, sabunlar rendelenir, tam otomatik eller iş başına geçerdi. Beyazlar kazanda kaynatılır, sonra yıkanır durulanırdı. Hele birde çivitlenirse, işte o zaman buram buram temizlik kokardı. Öyle şimdiki gibi “kirlenmek güzeldir” diye kirletmeye teşvik eden reklamlar yoktu. Biraz zahmetli işti elde çamaşır, ama bilirdik anamızın emeğini, işte o zaman geç kirletmek güzeldi bizim için
Biz Eskiden
Öküzlerimiz en büyük mal varlığımız olur, arabaya koşar yol alır, çüt eder toprak sürer, harman eder, ot dağında berhane kurar, öküz arabası ile eşya taşırdık. Samterleri, keçi tüyünden eşer, akşamdan kazıyıp az su ile çaldığımız sabunla doğları sabunlardık. İsimsiz olmazdı öküzlerimiz, hatırlıyorum da amcam kamer, elmas, torun derdi. Arabanın boynuma oturur, yola reva olurduk inceden inceden.
Biz Eskiden
Hayvan sevgisini doğal çevreden alırdık, koyunu okşar, keçiye elden ot yedirir, ineği ahırın kapısında karşılar, dalında kuşu, evin kapısında kediyi, poşetsiz dökülen çöplerde severdik köpekleri. Biz eskiden duvarda görülen akrebe bile merhamet ederdik. Öyle kuşları kafese koyup, çocuğumuzla gezerken az sevgi bekleyip bize sırnaşan kediyi tekmelemezdik.
Umarım Biz Eskiden hatırlayabildiğimiz mutlu, bol anılarımız ile gülümsetebilmişimdir. Huzurlu ve mutlu yarınlar diliyorum.Sağlıcakla sevgiyle kalınız.
BİRGÜL OTLU AHLAT 2013
çol : eski evlerde banyo yapmak için tahsis edilen yer
çömçe : tahtadan yapılmış büyük kepçe
Damcı : damın su sızdırması
geven : sobayı tutuşturmaya yarayan bir tür dikenli bitki
doğ : öküz arabasında tekerleri tutan silindirin birleşme yeri
goç : et kıymaya yarayan kütüp parçası
huvanlamak : ılıklaştırmak
kalamak : tezeklerin üst üste düzenli olarak dizilmesi
kavurga : sütle ıslatılıp kurutulan buğdayın kavrulması. Yöresel bir tür çerez
kırlent : kare yastık
Kurdezen : Topraktan yapılmış, kıyma yoğurmaya yarayan kap
Kürsü : üzerinde oturulan tahtadan yapılmış tabure
lebbük : sek sek oyunu
palak : otları bağlamada kullanılan yumuşak ot
şilte : içi ot dolu döşek
teşt : demirden yapılmış leğen
yüznumara : Bahçe içinde topraktan yapılmış,kapı yerine torba asılı olan tuvalet
YORUMLAR
harikaaaaaaaaaaaaaaa...zamanda nostaljik bir yolculuk yaptırıdınız efendim o çamaşır kaznalrına konan arı-duru su gibi bir türkçe ile akan ve duyguyu içine katılan çivit gibi mis koku tadında sunan kaleminizi öpüyorum..
ve bir gün bende herkes gibi şöyle diyecegim..BİZ ESKİDENNNNNNNNNNNNNNNNNN..BELKİDE ESKİMEYENDEN DİYE BAŞLAYACAGIZ...TEBRİKLER EFENDİM..
Birgül OTLU
"Damcılı, çatısız toprak evlerde oturur, gökten yağanın eve düşmesini izlerdik. Soba bacalarımız çekmez, tezek ile kalanan guzine sobaları gevenle tutuştururduk. Öyle döküm sobalar, kovalı sobalar yoktu, kaloriferin hayalini bile kuramazdık. Çeşmesiz evlerde oturur, bazen Hacı Nene’den bazen de yukarı bulaktan kovalarla su taşırdık. Yüznumaralar evin dışında olur, kanalizasyonların tıkanması gibi derdimiz de olmazdı. "
Zaman durmaz sanırdım, öyle bir dururmuş ki..
Eski bazen taptaze kalabiliyormuş, görünce anladım...
Bir eski gördüm geçenlerde
tesadüf yolum düştü...
damcıl, çatısız ,kerpiçten, çeşmesiz bir ev...
yakıtı neydi bilmem ama ince sactan bir soba yanıyordu o evde...
Anlatının giriş parağrafı o evi,
geçmeyen bir eskiyi
zamanın görecili bir kavram olduğunu
eskinin bazen hep yeni, yepyeni kalabileceğini
ve hayatın birbirine zıt iki yüzü olduğunu hatırlattı..
Tebriklerimle.
Nujin.N. Demir (İlyada) tarafından 12/31/2013 6:39:37 PM zamanında düzenlenmiştir.
Birgül OTLU
Aşık olmamak mümkün mü milletimize?
Tevazuya bakın, insanlık tablosuna bakın.
Paylaşım için teşekkürler.
Birgül OTLU
aslında ne güzel yaşarmışız biz eskiden
güzel anlatımdı
kutlarım yazarı
saygılarımla
Birgül OTLU
En önemlisi, biz eskiden toprağa basardık. :(
Bir gün şans oyunlarından yüklü miktarda para kazanırsam; ki, başka türlü mümkün değil! :) 5-10 dönüm bir yer alıp köy hayatı yaşamak isterim. Tabi köy yerinde bir de köy kızı lazım. :)
Birgül OTLU
sağlıcakla mutlu kalınız