- 640 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KÖR MÜSÜN ULAN?
Kör müsün ulan? dedi yanındaki adam hoyratça. “Affedersiniz “ diye özür diledi ama; adam, papağan gibi söylenerek uzaklaşıp gitti. Kendisini suçlu hissetmiyordu. Adama çarpmamıştı, çantasını gasp etmemişti, özgürlüğüne de gem vurmamıştı. Gençlik yıllarında olduğu gibi şimdi de özgürlüklere baskı yapanlara “faşist” benzetmesi yapıyorlardı ya ondan da değildi. Adamın omzuna hafifçe dokunmuştu hepsi o kadar. Böyle bir sıfatlanmayı hak etmiş miydi; “Kör müsün ulan?” suçlamasıyla?
Duldalı bir yeri gözüne kestirip kalabalıktan kendisini soyutladı. Başını avuçları içine alıp düşünmeye başladı. Bu zamana kadar nasıl yaşamıştı. Kör mü yoksa açıkgöz mü? Kör yaşadıysa neleri görememiş, açıkgöz yaşadıysa neleri yakalamıştı?
Kaldırımlarda zabıtalardan köşe bucak kaçarak şapka sattığı zamanlar belleğinde canlandı. Asasıyla tezgahına yaklaşan köre(!) bej renkli şapkayı satana dek göbeği çatlamıştı.
Kör ısrar ediyordu:
- Bu şapka gömleğime uyum sağlar mı?
– Nasıl, yakıştı mı?
Satıcının yalan söyleyeceğini tahmin ederek yoldan gelip geçenlere soruyordu:
- Bu şapka, kıyafetime yakışıyor mu?
Kendisinin göremediği ama; körün gördüğü dünyayı algılaması arasında dağlar kadar fark olduğunu ilk kez orada beyninde yer etti. Estetiği yakalamak her babayiğidin karı değildir, diye düşünmüştü.
Aradan zaman geçti; başka bir körle ahbap oldu. Kör(!) yoldan gelip geçenlere mendil satıyor, kendisi de yine şapka çorap satmaya devam ediyordu. Dostlukları öyle ilerledi ki; birbirlerine şakalar bile yapıyorlardı. Köre dedi ki:
-Yoksulluktan kurtulmanın yolları var.
–- Nedir?
- Mendil satmayı bırak.
– Eee?
- Ben sana yoldaş olayım, sen; halkın duygularını istismar et, el aç, avuç aç, niyazda bulun. İşte o zaman paralar gelsin! Sonra da paraları üleşelim.
– Ben yokum, dedi, kör. Anlımın teriyle kazanmak varken neden yalana baş vurayım.
Asasına dayanarak kimseden yardım talep etmeden çekip gitti adamın yanından.
Adam, bu iki kör dostlarından unutamayacağı öyle dersler almıştı ki; günlerce kör gibi dolaştı sokaklarda.
Birincisinde estetikten yoksun olmak illa da görmekle olmuyormuş, diye kafasına dank etti.
İkincisinde de kör olmayıp da yoksul halkın duygularını istismar edenlere atıfta bulunarak; çalmadan çırpmadan ve yalan söylemeden de yaşamanın mümkün olabileceğini göstermiş oluyordu.
Görmek, gözlerde değil, beyinlerde şekilleniyordu. Nice bakar körler vardı ki bu dünyada; çaldığını helal, çalmadığını haram sanan güruhlar.
Adam, daldığı içsel dünyasından sıyrılıp kalabalığa karıştığında yine aynı sözlerle uyarıldı bir kez daha:
- Kör müsün ulan? Önüne baksana!
Körlük ne kadar kötü be! Hele de gözleri açık olup da soyulduğunu görememek!
YORUMLAR
Kör değilim kardeş
güzel bir yazı da görüleni okuduktan sonra
körün gözüyle göremediğimiz o kadar güzellikler var
"kabak tadında müzik grubu"mda iki görmeyen arkadaşım var, her çalışmaya geldiklerinde karşılarım
koluma alır iş yerine ya da çalışma yerine gideriz bazen üçü dördü bir araya gelir,şakaları, bakış açıları,kırılganlıkları aşina olmadığımız şekliyle ortadadır.
Sağlıcakla Ayhan