- 1325 Okunma
- 0 Yorum
- 2 Beğeni
TOPRAK İLE SU
TOPRAK İLE SU
Toprak kendi halinde kimsesiz bir hayat sürüyormuş. Bir gün toprak aniden esen rüzgarlarla savrulmuş, bir sürü yerden geçmiş ama dinmemiş gönlünün tozu dumanı. Hoyratlığı, hırçınlığı daha da artıyormuş her savrulduğunda… bir gün uçuşup gittiği bir köy kasabasında bulmuş aradığını. Sanki tüm yollar o kasabaya gitmesi için bir vesile gibi gelmiş toprağa, gözlerine inanamamış toprak hiç eşi benzeri olmayan berrak yüzlü mavi dalgalı saçlarıyla salınan şeffaf kalbinin güneşin akisleriyle parladığı, gözleri zümrüt taneleri gibi olan suyla karşılaşmış…
Su o kadar ihtişamlıymış ki toprak kendi haline bakıp hayıflanmış, hem de suya çok uzaktan bakıyormuş, belki de rüzgarın esmesini hiç bu kadar istememiş ve içinden ; Ah! Bir yanına varsam beğenir belki beni, diner belki kalbimin sızısı, doyurur belki açlığımı, yalnızlığımı… diye geçirmiş. Tam umutları tükenmişken toprağın, rüzgar yetişmiş imdadına, demiş rüzgar ne bu halin? Kurumuş toprağın ot bitirmez olmuşsun üstünde. Hangi tohumgelse kuruyor içinde, toprak son damlalarını davermiş rüzgara, başlamış anlatmaya.
Bir yar sevdim uzaklarda, ses, şırıl şırıl gelir kulağıma, varsam takatım yok derdimi anlatmaya, gitsem yolum yok ondan gayrısına, istemem ondan gayrısını bağrımda ben kururumda, o yar bilmez hala, rüzgar demiş tanırım ben o güzeli herkes hayrandır ona, kimseye gülmez bakmaz ama seni götüreceğim yakınına, bir hışımla esmiş rüzgar katmış toprağı ardına almış götürmüş suya… toprak düşmüş bir keresevdaya, kalbi bir volkan olmuş adeta, rüzgarda bırakıp gitmiş onu sevdanın daha yakınına, hep üzgün hep kırgın bakıyormuş hayat. Rüya gibi bir sevgili varmış artık karşısında, konuşmak istesede sanki dili tutulmuş gibi duruyormuş, suyun o güzelliği daha da artmış yanına varınca, ümidide kırılıyormuş her dakika, birgün suyun dikkatini çekmiş toprak. Su bütün endamıyla yaklaşmış toprağa, kimsin sen nedir bu kurumuş halin nedendir? Su o hoş sedasıyla konuşurken, susup kalmış toprak, bir cesaretle sizin yüzünüzdendir bu halim, bir sizi isterim beklerim demiş. Bunu anlayan su gözlerini çevirip gitmiş. Yine mi yine mi bir aşık var yamacımda yine mi aynı sözler, ne de olsa sıkılıp gider demiş içinden. Karşılıksız kalmış toprağın aşkı gözlerinin önünden akıp gitmiş. En küçük zerresi dahi titriyormuş o arkasını dönüp giderken. Kuru gözleri, çatlamış yüreği kalakalmış oracıkta. Aradan aylar geçmiş her geçen gün azalıyormuş sanki ne rüzgarlar gelmiş geçmiş hiçbirine kapılıp gitmemiş, zayıf bedeniyle dayanmış. Kasırgalarla yağmur alamamış, rüzgarlar koparamamış yüreğinden toprağı, gece olurmuş sus pus olurmuş heryer herkes uyurmuş da kapanmak bilmezmiş toprağın gözleri dinlermiş suyun tatlı nağmelerini, su aşk demekmiş onun için hayat demekmiş olmazsa neylerim diye seneleri tükenmiş ve birgün dostu rüzgar çıkagelmiş.
---- Ey toprak deli divane olmuşsun durduğun yerde tükenmişsin demiş zamanı geldi artık gidip konuşmak gerek su ile…
Toprağın fersiz gözleri açılmış. Artıp azalmayan aşkım beni benden etti ben onla varım yoksa nefes almak zulüm onsuz hayat ölüm demişte demiş ve artık bayılıp kalmış
Suyun tavrı kibrinden değilmiş kalbi nasırlaşmış artık aşka karşı, uçan kuş ona müptela, gelip geçenler hayran kalırmış, ateşler neler yapmış su için de yine de varamamış ona. Tutsa elinden ya su buharlaşacakmış yada ateş sönecekmiş, istememiş su ençok yalvaranını. Ondanmış bu sert duruşu. Hepsi bırakıp gitti oda bırakıp gider diyormuş içinden tümaşıklarıyla masal olmuş yaşadıkları hepsi nam salmış ona olan aşklarından dolayı… rüzgar gitmiş suya anlatmış toprağın halini, günden güne eridiğini, su şöyle bir bakmış toprağa söyle ona varsın gitsin yamacımdan kimler geldi geçti yamacımdan ona mı düştü bana müptela olmak. Herkes hizmetimde damlalar, taşlar binbir canlı hayrandır bana, güneş akisleriyle selamlaşırım her sabah yakamozuyla güle güle der her akşamları da gider yer gök muhtaçtır bana. Varsın gitsin yoluna yoktur aşkına karşılık bu kapıda. Rüzgar ezile büzüle gelir yanına heyecandan duramıyormuş yerinde . ne oldu ne dedi demiş kekeleye kekeleye, rüzgar üzülme ama var git başka yola bulursun başka sevda, anlamış ki toprak reddetmiş onu sevgili demiş rüzgara; ben onsuz ölürüm kimse derman bulamaz gönlümde açtığı yaralara, mavi gecede kara çalılar arasında beklerim onu yıllar sonra bile burada. Görmesem de gözlerini kör olur bulamam ki gideceğim yeri. O saklasa bile benden kendini. Rüzgar üzülmüş toprağa bakarken nasip demiş. Olur ya birgün karşılık verir aşkına. Ona müptela olanlar ne kadar uğraştılarsa da sonunda onu bırakıp şöhret peşinde koştular, nam saldılar. Su destan oldu dillerde , ancak ne sevgiyi buldu nede sevecek birini. Sen onun aşkıyla duruyorsun hayatta, farklısın gelip gidenlerden. Ben senin sevdana inanıyorum dayan olur ya oda inanır belki… toprak düşmüş bir kere sevdanın kor alevlerine, suyun güzel gözleri, uzanan kirpikleri olmadan yaşayamazmış, beklemeye başlamış kırgın, yorgun… su o gün söyledikleinden sonra dalgın ve düşünceli olmaya başlamış. Toprak anasını babasını kardeşini terkedip çıkmış aşkı bulmak için yola, neler görmüş geçirmiş sevdaya varana kadar bazen yol olmuş ezilmiş, bazen kayaların en üstünde gezinmiş, bağrında neler öğütmüş gizlemiş suya gelmek onu sevmek hiçte kolay değilmiş. Ne akrabası ne ailesi varmış yanında. Yine de zor değilmiş sevgiliyle olamamak kadar. Suyu hem ilacı hem de yâri bilmiş nasıl vazgeçsin ki ondan. Suya gelen tümsekli dikenli yolları vesile bilmiş ve şimdide sabretme zamanı gelmiş. Umutlarını hayallerini bırakıp gidemezmiş. Hem su tam istediği kişiymiş her haliyle tefekkür ettiriyor, ona bakanlar ALLAH’ı hatırlıyor binbir hastalığa derman oluyor bitmek bilmeyen menbaasıyla kovalar dolduruyor hararetli gönüllere serinlik veriyor. Bir de endamı duruşu güzelliği toprağı ona çektikçe çekiyordu, suyun o sert tavrı gitmişti, hatta arada bir gözlerinin toprakla buluştuğunu hissediyor ama bunu kendine bile itiraf edemiyordu. Toprak deli toprak mecnun…
Toprak suya gelirken binbir diyar binbir diyar binbir güzeli ardında bırakmıştı. Asıl güzelliği bulamamıştı. Biliyordu o sevgiliyi bulmak kolay olmayacaktı ama onu hala göremeyen suya hala anlam veremiyordu. Suyun kaçak bakışlarını yakalıyordu arada bir. ‘’Nasıl bir kap taşıyorsun ey yar soğukta sensiz üşüyorum, sıcakta ateşinle yanıyorum seni senden çok seviyorum. Suyunda taşıdığın taşları kalbindede mi taşıyorsun, dolanıp durdum avare gibi suyuna hasret niye seneler geçirdim bir tohuma yar olmadı yüreğim. Şimdi işte sana geldim sana gelen yolları şükürle yad ettim. İstesem de yüreğime söz geçirip geri dönemedim. Benden uzak durma sensiz geçen her dakika ızdırap oldu görünmez yaralar oluşturdu, bu beni istemez tavırların gözyaşlarımı kuruttu’’ diyerek haykırmış toprak suya. Bunu duyan su cevap vermiş dertli aşığına: Ettiğim naz niyaz değildir istemem zulüm edeyim senin gibi sevdalıya birgün gözü kara sevdalıya nedendir bilmem bu tereddüdüm sana. Dilim tutulur söyleyemez, gönül söz dinlemez, güneş mi doğmuş ay mı çıkmış ne fark eder gözlerim sensiz görmez öyle bir hasretlik yapıştı ki yakama, istesem de seni bana getirmez, gelsen yar seninim desem dizlerinin ucunda öylece seni izlesem, taksam koluma seni, kokun kokuma sinse, tutsam elini tenin tenime değse…
Sesini duyunca toprak suyun meşke gelmişte varayım da yanına sarılayım boynuna yetti gayrı sensizlik he de filizler açılsın bağrımda. Suyun da toprağın da haberi yokmuş çevrelerinde olup bitenden, sıcaklarla çekiliyormuş su, tam varacakken toprağa onunla olacağını söyleyecekken…
Onların aşkları hasretle başlamış, su aşkını bırakmış gitmiş kararlı kararsız belki en büyük sevda olacakmış onların ki ama gitmeliyim diyerek su, toprak ona el uzatırken kala kalmış ve yine su alıp götürmüş eteklerini. Toprak suyun çekilmesiyle gitmesiyle kendini iyice kedere salmış tam ona bakarken bir anda gitmesi koymuş aşk ateşiyle yanan kalbine, son sert rüzgarlar esmiş kopup oda gitmiş tane tane.
Birgün suyun ençok sevdiği güneş yine doğmuş gökyüzünde. Toprak toprak suyu o kadar arzuluyormuş ki hayali kare kare gözlerinde aşkı hale hale dillerde dolanmaya başlamış. Bitmiş tükenmiş suyu çok sormuş, aramış ancak bulamamış. Buğulu gözleri yumuşak teni, bal rengi dudakları, o heybetli duruşuyla su sanki hep toprağı çağırıyormuş. Toprak perişan yırtık pırtık hayaller peşinde dolaşan biri olmuş. Her zerresi suya ait sanki onun için nedes alıyor veriyormuş. Çöl kumuna dönmeye başlamış yavaş yavaş aşk ateşiyle. Sonsuz bir hayat olmasın demiş kendi kendine. Ve işte güneş selam vermiş toprağa: neylersin ne dilersin seni durmadan izlerim yalan söz demezsin de bakalım halini. Güneşaslında bilir toprağın halini, suyla da hem demdir aslında toprak: düştüm bir arzuyla sevdalandım suya gözlerime baka baka gitti başka diyarlara eyledi beni divane gezdim aradım onu pare pare şair oldum döndüm durdum şimdi derler bana pervane, aştım aşılmazları geçtim geçilmezleri, dinledi herkes halimi bulamadı çaremi. Su kaçtıkça kaçmış topraktan, bulmasını istememiş topraktan onu. Çünkü biliyormuş görünce onun olacağını kimselere söylemese de anlıyormuş bir sevda çektiğini, zaten bir sarhoşlar gizleyemez sarhoşluğunu bir de aşıklar aşık olduğunui anlaşılır hallerinden. Toprak bulmuş artık suyun izini savrula savrula kimi zaman umutsuz kimi zaman hayalin en ücra köşesinde tutuksuz, kimi zaman çaresiz bulmuş kendini. Ama aşk öyle kolay değil ki sevmek insan herkesi sevemezki kalp bir yâre aittir on kişiye pay edilemez ki edilse bile parça parça edilmiş kalp kime fayda verir ki. Sevda bu ne kolay bulunur ne de kolay elde tutulur, gözlerdedir yaşlar zahirde ama yağmur yüklü bulutlar saklıdır sevdalının kalbinde ve gözlerdeki yaş dinsede dinmez içinin kanayan ayeri tutulsa dili içindeki haykırışlar kesilmez ki.
Beklediği gün gelmiş toprağın suda aşıkmış artık rüzgardan bunu öğrenince tam kuruyup gidecekken can gelmiş bedenine ve o canla koşmuş sevdiğine , kilometrelerce öteye savrulmuş aşkının ateşiyle suda kurumak üzereymiş suları çekilmiş toprağın sevdasına yürekten inanmış ama ona sevdiğini söyleyememenin ızdırabıyla kendi kendini bitirmiş. Güneş tepeden vuruyormuş yaz haziran ayı gelip çatmış dost olduğu güneş bile ona artık düşmanmış, suları güneşin sıcaklığı ile buharlaşıp kayboluyormuş tam gözlerini bir damla suyu kalmışken toprak onu bulmuş ve ona evlenme teklifi yapmış eteklerinin önünde diz çökmüş ve elindeki küçük kırmızı gül tohumunu uzatmış, son acındayım bu verdiğim son nefesim gel benim ol yetmez mi çektiğim. Rüzgardan aldım haberini beni beklermiş yüreğin… su doğrulmuş bir faydam olmaz sana halime baksana hiçbir güzelliğim kalmadı dillerde de mani değilim artık toprağın suya uzattığı yabani kırmızı gül tohumu bir damlası kalan suyun kurtuluşu olmuştu. Toprağa cansuyu olup heryeri saran kırmızı güllere sahip olmuştu adeta bir mucize gibiydi su güzelliği bitti derken yine ardından bahsedilir olmuştu ama toprakla birlikte, görenler güllerin kokusunu duyanlar iksirine kapılıyor toprağından suyundan olsa gerek ne kadar güzel güller olmuş diyordu. Dillere destan olmuştu aşkları güneş, ay, rüzgarlar bütün tabiat onların aşklarından bahsediyordu… ve onlar gibi aşık olmak istiyordu. Böyle bir sevda var mı hiç yeryüzünde TOPRAK SUYA, SU ÖZÜNE KAVUŞTU ONLAR ERDİ MURADINA BİZ ÇIKALIM KEREVETİNE…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.