Nebile hanım
Kimi zaman bir öyküye başlamak bile hüzün verir insana. O daha okuyanla buluşmadan önce içinizde kaç kez yazılıp okunmuştur.Sizi de yakar ve acı verir. Gerçeklerde her an bir
değişim olsun diye umutla bekleyen kişilerin ya da kişinin hali. Şu bulanık Aralık havasında
bulanık bir öyküye girmek, ne kadar içimi acıtsa da girmeliyim.
Onlarla aramızda bir yol var. Daha yeni taşındılar. Başbakan yaptı, her yerde yaptığı üzere
buranın da açılışını. Onlar Ankara-Çubuk yolu üstündeki bir yaşlılar evinden getirildiler bu
belkide Çubuk’un en güzel yerinde yapılmış yaşlılar evine.
Evin karşısında dört katlı bizim ev ve hemen yan tarafında Çubuk çayı kıyısında oldukça büyük bir alanı kaplayan Millet parkı. Eskiden buraya Millet bahçesi derdik.Çubuktaki tüm
okullar buraya piknik yapmaya gelirdi.O zaman henüz bozulmanış çaya iner, sularda gezer
oyunlar oynardık. Konuyu dağıtmamalıyım.
Yaşlılar evinin yeri son derece güzel bir yerde, bir denizi eksik.Dıştan bakıldığında, geniş pencereler,geniş oturma yerleri, teraslar, aiağıya inince yine küçük bir park ve oturacak
üstü şemsiyeli yerler.
Nebile hanım emekli bir öğretmen. Yıllar geçmiş emekliliğinin üstünden. İki çocuğu var
hani derler ya yemedim yedirdim, giymedim giydirdim öyle bakmış çocuklarına.Tahsilleri
için elinden geldiğince yardımcı olmuş. Eşi de öğretmenmiş ama genç denecek bir yaşta
onu kaybetmiş. Hayat mücadelesini tek başına sürdürmüş. Çocukları evlenip yuvalarını
kurup ayrılmışlar yanından. Her birinden bir sorun derken yıllar da bu arada geçip gitmiş.
İlk kez kendi için özel bir şey için alışveriş dönüşü yurt içinden olmayan değişik biriyle
konuşmak gereksinimiyle yolda yürüyen orta yaşlı bir bayana yaklaştı:
"Özür dilerim hanımefendi. Buranın pazarı nerede acaba?"
Kadın kendine gülümseyerek yaklaşan kadına o da gülümseyerek
"Bugün pazar günü değil.Pazar perşembe günü kurulur. Ben x markete gidiyorum,isterseniz
siz de oradan alabilirsiniz."
"Teşekkür ederim."
"Buraya yeni geldiniz galiba? Nerde oturuyorsunuz?"
Kadın eksilmeyen gülümsemesiyle:
"Şuradaki huzur evinde kalıyorum. İki evlâdım var.Onlar maalesef çok uzaktalar."
"Çocuklarınızın uzakta olmalarına üzüldüm."
"N’aparsın kader diyelim."
"Biz de size ziyaretinize gelmek istiyoruz kardeşlerimle."
"Şimdi gelmeyin. Süleyman Demirel huzur evindeki arkadaşlar da buraya gelecek, o zaman
bekleriz. Şimdi çok azız. Ben Dördüncü katta en başta oturuyorum. Bir arada iki oda var.
Bir arkadaşla birlikte orada kalıyoruz.Sizi bekleriz. Adımı söyleyince, bulursunuz beni."
"Ah, inşaallah. Muhakkak geleceğiz. Bakın ben de sizi beklerim.Şu gördüğünüz apartmanda
oturuyoruz. En alt katta annem oturur. Annem seksen yaşında. Kardeşlerimle birlikte anneme bakarız. Her zaman yanındayız onun. Biz de konuşuruz kendi aramızda.İyice elden
ayaktan düşersek huzurevi yakın diye."
" Ah canım, Allah elden ayaktan düşürmesin. Ben de size gelirim inşaallah. komşuymuşuz
bak."
"İnşaalah. Bekleyeceğim."
" Ben de sizi. Görüşürüz inşaallah."
"Görüşürüz."
Nebile hanım huzurevine yaklaşırken kendi evine gittiğini, o küçük ama çocuklarıyla mutlu
olduğu eve gittiğini düşledi. Komşularını hayal etti. Cıvıl cıvıl koşuşan, yaramazlık yapınca
annelerinin eteğine sığınan çocukları. Sahi nerdeydi çocukları. Onu buraya getirmişler tek
gelmelerden sonra o da kesilmişti.Torunlarını özlüyordu. Onlar bari gelseler dedi. Özlemle
iç geçirdi. Hayat kısa.
29. 12 .2013 / Nazik Gülünay
YORUMLAR
glenay
evet, bir bakıma iyi de,
anne babalar için zor geliyor..
Kendimizi aynı ortamda düşünerek yaklaşırsak olaya,
bu zorluğu daha iyi anlarız.
selâm,sevgi ve saygımla.
glenay
çok teşekkürler,
selâmlar..
Nebile hanımla tanıştık arkası gelecek galiba,tebrik ederim saygılarımla.
glenay
daha yakından tanırsam yazarım.
çok teşekkürler,
selâm ve saygılarımla..