- 1052 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HAVUÇ VE KESTANE
HAVUÇ VE KESTANE
Güzel ülkem bir sürü olumsuzluklarla savaşırken, kimi açlıktan, kimi yoksulluktan, kimi hastalıktan inim inim inlerken bir yılbaşı çılgınlığıdır almış başını gidiyor. Haberlere bakıyorum, biz ölmüşüz de ağlayanımız yok diyorum. Ama sokaklara bakıyorum , vitrinler pırıl pırıl, insanlar o mağazadan çıkıp bu mağazaya koşturuyor. Eller kollar paket dolu, kimi milli piyango kuyruğunda kimi hangi otelden, gece klubünden yer ayırtma telaşında. Ve büyük kentlerde hediyelik eşya fuarı.
Bizler gülüp geçiyoruz belki, belki biz de yakınlarımıza ufak tefek hediyeler alıyoruz. Yılbaşı akşamına şöyle aile arasında güle oynaya yemek yiyebileceğimiz bir sofra kurma planlarındayız. Ama çocuklar, özenmiyorlar mı süslü püslü hediye paketlerine, özenmiyorlar mıdır ışıl ışıl vitrinlere. Televizyonlarda boy gösteren yılbaşı ağaçlarına, arkadaşlarının gittiği gece klupleri yok mudur düşlerinde?
Mutlu olmak için, hediye almak için yılbaşlarına ihtiyacımız yok ki. Ya da eğlenmek için noel partilerine…Sağlıklı olalım, bir arada olalım, yüreğimiz sevgiyle dolsun her gece yıl başı, her gece eğlence.
Benim çocukluğumda yılbaşı havuç ve kestane demekti. Babam her yıl yılbaşında kestane ve havuç alırdı bize. Kestane öyle çok bulunan ucuza alınan bir şey değildi o zamanlar. Sanırım havuçta yeni yeni biliniyor ve yeniyordu. Akşamın olmasını sabırsızlıkla beklerdik. Akşam sobanın etrafında toplanırdık ailece. Kestaneler çizilip sobanın başında yerlerini alınca sofra hazırlanırdı. İğde, annemin patlattığı mısır, varsa meyve ve baş köşede havuç iştahımızı artırır, ağzımızı sulandırırdı. Pişen kestanelerde sofraya eşlik ededursun radyodaki şarkılar türküler neşelendirirdi bizi. Kestane ve havuçları yedikten sonra sofralar toplanır sıra oyunlara gelirdi. Tombala var mıydı o günlerde bilemiyorum ama bizim oynayacak oyunlarımız çoktu. Kibrit kutusuyla bir oyun oynardık, adını unutmuşum, ne garip. Sonra yüzük saklama oynardık. Küçükler yavaş yavaş uykuya yenik düşerken büyükler biraz daha radyo dinleme isteğiyle otururlardı gaz lambası eşliğinde.
Bizim için yılbaşı demek aslında neydi biliyor musunuz? Havuç, kestane bahane; babamın bizimle oturması demekti. Akşamlara kadar inşaatlarda yorulup gelen babam akşamları erken yatardı. Biz de ses olmasın babam dinlensin diye beş kardeş bir arada yattığımız odaya çekilirdik. Ama yılbaşı başkaydı, o gece babamla birlikte olurduk. Parmak güreşi yapar, omuzlarına çıkar, şakalaşırdık. Nerde ne proğram var, piyango kime çıkmış umurumuzda olmazdı, bizim havucumuz, kestanemiz vardı ve babam bizimle beraberdi bu akşam.
Yılbaşı demek “kölle” demekti biraz da. Kölle kimi yörelerde “hedik “denilen bolca buğday, içinde fasulye ve nohutla kaynatılmasıyla yapılan bir yiyecekti. Bazen acı biberle bazen cevizle yenir ve özellikle kış aylarının baş tacı bir yiyecekti. Kölle akşam olmadan pişirilir odun ateşinde ve komşularla paylaşılırdı.
O günlerin üzerinden uzun yıllar geçti. Kızlarım büyüdükçe başka anlamlar yükledim yılbaşlarına. İçlerinde kalmasın diye hediyeler de aldım, pastalarda hazırladım. Sonra tombala oynamaya başladık. Onlar büyüdükçe istekleri de büyümeye ve yetememeye başladım. Her yıl başka istekler her yıl başka proğramlar hiç bitmiyordu istekleri. “Arkadaşım bu yılbaşı şuraya gidecekmiş” ya da arkadaşıma annesi şöyle hediye almış” bıkmıştım ama kırmakta istemiyordum. Her şeyi yerli yerince yapsam bile bizim “havuç ve kestane” den mutlu olduğumuz kadar mutlu olmuyorlardı, biz de olmuyorduk. Bir yılbaşı onlara hediyelerini verdim ve asıl hediyelerini akşam vereceğimi söyledim. Çok heyecanlandılar. Yemekten sonra tombala oynadık bir süre, sıra bir şeyler yemeğe gelince asıl hediyelerimle geldim odaya. Elimde havuç ve kestane vardı. Kızlar şaşırdılar hatta biraz da dudak büktüler ama ses çıkarmadılar yine de. Kestaneler sobanın üzerinde çıtır çıtır pişerken ben onları kucağıma alıp bir yılbaşı hikayesi anlattım, başrollerinde havuç ve kestanenin olduğu. Baktım ikisinin de gözleri doldu çok duygulandılar. Başka bir şey demedim, onlarda demediler. O yılbaşı öyle geçti. Ertesi yıl, yılbaşı geldiğinde kızlarımın bir tek istekleri vardı “havuç ve kestana”. Demekki mesaj yerine ulaşmıştı. Gerçek yılbaşının sağlıklı ve bir arada olmak olduğunu anlamışlardı.
Yılbaşı nerede nasıl kutlanırsa kutlansın, o yılların tadını bulan var mı? Dünyanın en pahalı hediyesini de alsan ailenle, babanla bir arada olmanın tadını tutar mı ki. Yenilen en lezzetli hindi bir tabak “havuç ve kestane” nin tadını verir mi? En güzel yıl başı -ki bu yılın her akşamı olabilir- sağlıklı,ailece kutlanan yılbaşlarıdır. En güzel hediye de sevgiyle alınan bir kilo, havuç ve kestanedir. Hele de babanız başınızdaysa…
Hayatınızdan mutlu yılbaşlarının ve havuçla kestane alanlarınızın eksik olmaması dileğiyle mutlu, sağlıklı, huzurlu yıllar…