- 737 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Gece Meleği
GECE MELEĞİ
Bir melek kondu başucuma zifiri karanlıkta; ama kendisi parlıyordu. Üzerinde kutsal bir ışık vardı. Etrafını aydınlatmakla kalmadı, gözlerimi de kamaştırıyordu. Hem ürkek hem de cesurdu. Yanıma gelebilecek kadar cesur. Gözlerini gözlerime değdiremeyecek kadar ürkekti. Uçmaya hazır bir şekilde kanatlarını açmıştı. Kanatlarını açarken hızlı bir hamle ile kanatlarının arasından, pembe bir tüy aldım. Her şeyi ile farklıydı. Gece meleği başucumda durmakta kararlıydı. Gözlerini hala benden saklıyordu. Gözlerini kapatmıştı, yanlışlıkla bakma ihtimaline karşılıktı sanırım bu. Ne bal dudaklarını oynatıyordu ne de gözlerini bana çeviriyordu. Sadece kutsal ışığıyla yıkanıyordum. Bedenime, aşk ve hasret son sürat hücum ediyordu. Çekilmez bir acı vermesinin yanında, onun varlığı bu acıyı dayanılabilir kılıyordu. Yanına yaklaşmak, tenine dokunmak istememe rağmen yaklaşamıyordum. Ürkmesinden ve uçup kaybolmasından korkuyordum. Onun için sadece bakıyordum. Bakmakta yetiyordu bana. Gözlerine indirdiği o perdenin arkasında ki muhteşem gözlerini hayal etmeye başladım. Hala neden gözlerini benden esirgediğini bilemiyor ve sormaya cesaret edemiyordum. Dışarıda esen sert fırtınadan kopup gelen hafif bir rüzgar esmeye başlamıştı odada. Kokusundan bir parça koparıp yüzüme vurmuştu. Kokusunun yüzüme vurmasıyla birden irkilmiştim. Tarif edemeyeceğim kadar güzel bir kokuydu onun kokusu. Rüzgar kutsal ışığını hafiften döküyordu. Gece meleğinin üzerinde yapışıp kalan kutsal ışık tozlar halinde dökülüyordu. Yere vuran kutsal ışıklar, düşme sebebiyle işlevini kaybedip, karanlığa boğuluyordu. Yerleri süpüren, ipeği andıran bir kumaş olan beyaz elbisenin yarısı karanlığa gönderilmişti. Bana ayıracak zamanı kalmamıştı belki de. Zamanı tükenmek üzereydi. Elimden ne gelebilirse yapmaya hazır durumda olmama rağmen ne yapabileceğimi bilemiyor, yere dökülen kutsal ışıklarını göz yaşlarımla uğurluyordum. Bembeyaz, saten gibi yüzüne bakmaya başladım. Bakar umuduyla, onun için neler yapabileceğimi söylemesi umuduyla. Çıt yok. Sadece dışarda esen sert fırtınanın ıslık sesleri kulağımıza geliyordu. Kutsal ışığı yere yavaş yavaş serpilince, göz çukurlarına hafiften kırmızılık yayılıyordu. Zaman geçtikçe bu kırmızılık daha da belirginleşmeye başlamıştı. İkimizde bir korku filizlenmeye başlamıştı, bunu hissedebiliyordum. Beyaz elbisesinin son ışığı da yere düşmüştü. Geriye sadece pembe kanatları kalmıştı, ama pembe kanatlarındaki ışık başkaydı. Göz çukurlarına vuran ışığının kaynağını pembe kanatlardan aldığını sanmıştım. Gözleri titreşmeye başladı. İçimi öyle bir heyecan sarmıştı ki, titremeye başlamıştım. Dışarda esen sert fırtına birden kesti sesini, belki de heyecanımdan dış dünyaya algılarımı kapatmış durumdaydım. Ayırt edemiyor, sadece önümde duran gece meleğine odaklanmıştım. Gözleri hala titreşiyordu. Titreştikçe, kırmızılık daha da yoğunlaşıyordu. Ve sonunda gözlerini açabilmişti açmasına, ama büyük bir hayal kırıklığının ve korkunun kapısını da beraberinde açmıştı o an. Her iki gözünde de güneş gibi parlayan, ama rengi kırmızı olan bir şey parlıyordu. Gözlerini göremiyor; heyecanla, hayal kırıklığıyla, öfke ve korkuyla ona bakıyordum. Hızlı bir hamleyle kanatlarını, önünde birleştirerek yüzüne hasret kalmama nedende olmuştu. Göz açıp kapayıncaya kadar kaybolmuştu. Onun kokusu hala odada dolaşıyordu. Gece meleğinden kalan bir şey vardı. Kanatlarının arasından aldığım pembe tüy.
EFLAKİ, 22.12.2013
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.