- 400 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HOŞ GELDİN OLGA
HOŞ GELDİN OLGA…Taze yosun kokusu, bir rüzgara sarılıp açık olan pencerenin tüllerini aheste sallayarak sokulurken başucuma, uzak dağ eteklerinden sızan güneşin aydınlığı da odamı sarmıştı çoktan. Aralanan göz kapaklarımı kısarak yattığım yerden doğrulup esnerken, akşamdan kalma o sohbetin soru işaretleri saçlarım kadar karışık bir şekilde aklımdaydı.
Olga’nın dün gibi benim çocukluğumda yaptığım şeyleri bana hatırlatması, Martin’den bahsederken bir Pederden çok samimi bir arkadaşından bahseder gibi konuşması, şimdiye kadar sadece benim bildiğimi sandığım Peter Martin ‘e ait nice ayrıntıları bilmesi – ki bunların biri de gece yalnız yürürken önüne düşen gölgesinden korkması-
Ben çocukluğumdan beri her zaman bunu merak etmişimdir, Tanrı’nın evinde duran bir kişi neden kendi gölgesinden korksun ki ? Bir gece kiliseden birlikte çıkarken bu soruyu farkında olamadan ona sorduğumda, o bana hiç unutmadığım cevabı vermişti.
“ Oğul, Tanrı insana en mukaddes nefesi ciğerlerine, en verimli kutsanmış toprağı bedenine, en berrak suyu damarlarına kan diye verirken, yüreklerine bir tılsım bırakmış temizlik adına ruhlarına. Ancak an gelmiş Şeytan’ın elçileri kirletmek için bir savaş başlatmış… O vakit ki nefsin içinde kötülük, ruhun kıyısında karanlık kol gezmiş. Zayıflar kötülüğe biat ederken farkında olmadan unutmuşlar bedenlerindeki kutsiyetin değerini. Bir kaya altın görünmüş kimisine, bir zebani , huri …Ah evlat nerden bulursun bu soruları ? Keşke biraz daha büyük olsaydın anlatırdım sana arkamdan gelenleri…”
Dolunayın her tarafı aydınlattığı o gece ikimizde eve kadar suskun yürümüştük. O bana tedirginliğini belli etmese de gölgesinin korkusu onu içten içe kovaladığının farkındaydım. Ellerimi tutan ellerinin terleyişinden belliydi bu.
Saatin çalan alarmıyla irkilmem ve düşüncelerimden uzaklaşmam bir olmuştu.Saati neden kurduğumu biliyordum. Ve dakik olmayı Martin’den öğrenmiştim. O akşam Olga’yı sabah kahvaltısına çağıran bendim. Yerimden doğrulup yüzümü yıkamaya gittim.Karşımda duran ayna, çocukluğumun ardından bu kadar çok yıl geçtiğinin tek şahidi olmuştu o an ilk defa.
Rahibin aklımdaki “Keşke biraz daha büyük olsaydın anlatırdım sana arkamdan gelenleri…” sözü geldi aklıma. Yalnızlığımla konuşurken sesli sesli “ İşte büyüyüp de geldim. Haydi gel de anlat bana arkandan gelenleri, ya da büyüdüğümde bana söylemek istediklerini.” Biraz pişmanlığımla Martin’e yazları daha fazla gelseydim diye sitem ettim kendi içimde.
Mutfakta her şey hazırdı. Kahvemi içerken bir başıma, bir yandan da karşımda duran İsa’nın kabartma resmindeki çivilenmiş haline dalmıştım. Çalan kapıyı açmaya giderken Olga’nın bana daha neler anlatacağının merakındaydım. Kapıyı araladığımda güneş kadar parıltılı ruhu Olga’nın gözlerinden, içime doluyordu. Rahip Martin’den bana tek kalan mirastı o…
“Hoş Geldin Olga… Hoş geldin...”
YORUMLAR
Hoş geldin Olga! Olga sessiz bir tema şimdi. Yazar volumü yükseltin lütfen, daha sesli harfler bir zahmet dostum. :)
Birazdan Martin beni afaroz edecek, İsa'nın tamda doğum günü, yapılacak işmi bu? sustum.
Saygılar :D
DİLEK YILDIZI
Hani diyorum Martin'i kabrinden çağırsam, yeniden kutsar mı ki günahkar bedenimdeki ruhumu :))
Bana üç bölüm yazdırdın ya dostum :) teşekkürler destek için...
saygı ve selamlarımla..