- 969 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
PATLAT BAKAYIM SEKİZ KİŞİYE BİR GAZOZ -5-
Komedi filmleri içinde Kemal Sunal’a rakip olabilecek tek alternatif Zeki Alasya- Metin Akpınar ikilisiydi ki bu ikili zaman zaman Kemal Sunal ile de aynı filmlerde oynadılar. Mesela ’KÖYDEN İNDİM ŞEHİRE ’ ile ’ SALAK MİLYONERLER ’ bunlardan biriydi. ( Saffet, Himmet, Hayret ve Gayret’in Bir Fenerbahçe- Kayserispor maçında İnönü Staıdının tam orasından kafayı çıkarmaları filmin en güzel sahnelerinden biriydi ) Ayrıca Tarık Akan ve Emel Sayın’lı ’ MAVİ BONCUK ’ da kadrosu olduça bol güzel filmlerdendi. ( Taşınan bomboş bir halı rulosunun içinden Emel Sayın’ın yuvarlana yuvarlana çıkması filmin belki de en komik sahnesiydi )
Türk sinemasında bir de krallar dönemi yaşandı. Bu kralların birincisi Türk sinemasının kralı Ayhan Işık, ötekisi de ’ Çirkin Kral ’ Diye anılan Yılmaz Güney’di.
Ayhan Işık’ı ilk kez ’OTOBÜS YOLCULARI ’ Adlı bir filmde Görmüştüm. O filmde Türkan Şoray ve Salih Tozan ile oynamıştı. Daha sonraları o kadar çok filmini seyrettim ki yazmaya kalksam ayrı bir roman konusu olur. Yabancı sinemada nasıl ki Clark Gable ’ Rüzgar gibi geçti ’ Filmiyle özellikle hatun milletinin kalbinden rüzgar gibi geçmişse Türk sinemasında da Ayhan Işık, o Klark bıyıklarıyla rüzgar gibi gelip geçiyordu. İsmini hatırlayamadığım bir renkli film dışında hep iyi adamdı rahmetli.
Yılmaz Güney ise aslında kadın milletinin oldukça hayran olduğu birisi olmakla beraber hep ’ Çirkin Kral ’ Diye anıldı. Oysa hiç de çirkin değil, aksine özellikle de günümüzün hatunlarının çok bayıldığı. tam bir maço tip vardı Yılmaz Güney’de. O da genelde hep iyi adam olarak kötülere karşı mücadele etti durdu garibim. Cılız sayılacak biri olmasına karşın iyi dövüşüyor, iyi silah kullanıyordu. Özellikle de ağa kısmısına gıcıklığı vardı Yılmaz Güney’in. Kabullenemiyordu bir türlü ’ Sen ağa, ben ağa inekleri kim sağa ’ durumlarını. Sonraları ezilmiş, itilmiş, kakılmış Türk köylüsü ve devamlı örselenen içi sınıfının sorunlarını ele alan filmler çevirmeye başladı. Hatta senaryolarını yazdı, rejisörlüğünü yaptı. Her filminde insan haklarının yılmaz savunucusu olmakla birlikte iki kişinin insan olduğunu unuttu nedense.
Önce eşi Nebahat Çehre’nin çenesini dağıttı bir yumrukta; sonra da Adana- Yumurtalık savcısını vurarak öldürdü ve atıldığı hapisten firar ederek Fransaya kaçtı. Orada da hayata gözlerini yumdu. ( Bunlar film değil, gerçek hayatta... )
Bu arada aklıma gelmişken: Türk sinemasının aslarından Fikret Hakan da bir dönem evli olduğu Hümeyra’nın çenesini kırmıştır. Kuzey Vargın ise Salih Güney’in üzerine bir şarjör mermi boşaltmış ancak yanlış hatırlamıyorsam sadece bir tane kasığına isabet ettirmişti. ( Bunlar da gerçek hayatta )
Gerek dünya gerekse Türk sinemasında belirli bir dönem içinde olmayıp belki de sinema tarihi ile başlayarak günümüze kadar uzanan zaman dilimi içerisinde bazı filmler ’ Konulu filmler ’ olarak adlandırılmıştır. O filmlerin dışındakiler konusuz filmler olduklarından mı yoksa konulu filmler daha kaliteli ve etkili filmler olduklarından mı bilemem ama konulu filmler denince benim aklıma gelen ilk filmler sessiz film olan Rudulph Valentino filmleri olup ’ Bunları çevrildikleri dönemlerde çok seyrettim ’ Dersem bana ’ Yahu sen 150 yaşında filan mısın?’ dersiniz...1926 da yani babamın doğduğu sene ölen bu yakışıklı İtalyan’ın siyah-beyz filmlerini çoook uzun yıllar sonra tv de izlemiştim tabii ki. Adam Kurtuluş savaşımızda biz Türklerin başına bela olan İngiliz Casusu Lawrence’i bile canlandırdı. Kendi döneminde özellikle Amerikalı kadınların çok hayran oldukları biriymiş.
Bundan sonraki sırayı Charlie Cahplin alır ki bizde bu zât-ı Muhterem Şarlo olarak bilinir...O da atlamalı zıplama hızlı siyah-beyaz filmlerin efsaneleri arasında olup komedi filmleri çevirirdi genel olarak...Onun oynadığı bir film tüm dünyayı gülmekten kasıp kavururken bir ülkeye girmesi kesinlikle yasaklandı: Almanya...Çünkü Şarlo bu filmde Adolph Hitler’i çok fena şekilde tiye alıyordu. Bu filimi de tv de ’ BÜYÜK DİKTATÖR ’ Olarak izledim. Şarlo filmlerinin pek çoğu da sessiz filmlerdir. ( Büyük Diktatör sesli film tabii ki )
Daha sonra Lorel- Hardi diye iki tip sinemalarda arz-ı endam etmişler. Filmlerinde konu denen bir olay olmamakla birlikte oldukça komik idi bu ikili de ama kesinlikle eminim ki bizdeki başarıları onların rol kaabiliyetlerinden daha çok seslendirmelerini yapan Ferdi Tayfur’un ( Ferdi baba değil..Bu Ferdi Tayfur başka Ferdi Tayfur ) başarısıdır. Bunları da tv sayesinde tanıdım.
Ferdi Tayfur bu seslendirme başarısını rahmetli babamın hep ’ Çok çok güzel filmlerdi ’ Diye andığı ’ ÜÇ AHBAP ÇAVUŞLAR ’ Serisinde de göstermiş ve Yabancı ülkelerde Max Kardeşler olarak bilinen bu film serisi bizde Üç Ahbap Çavuşlar olarak oynanmıştı. Babam bu karakterlerden Arşak Palabıyıkyan’ı anlata anlata bitiremez ve kendisinin Klark bıyıklarına karşılık pala bıyıklı birini görünce ’Aha da Arşak Palabıyıkyan ’ Derdi. ( Maalesef hiç bir filmlerini görmedim..Ne sinemada ne tv de ) ( Burada şu soru sorulabilir: Ferdi Tayfur tek başına mı üç kişiyi birden seslendiriyor? Evet tek başına )
Yabancı Filmler içinde efsane film elbette ki baş rollerinde Clark Gable ile Scarlett O’Hara’nın oynadığı ’ RÜZGAR GİBİ GEÇTİ’ dir. Bu film Amerika’daki iç savaşı, yani Kuzey- Güney savaşını anlatan sayısız filmlerden biri olmasına rağmen sinemanın en efsane filmidir ve bu ününü günümüze kadar da sürdürmüştür. Bu filmden çok fazla bir şey anladığımı söylersem yalan olur.
Daha sonraki Dönemlerde yine ünü günümüze kadar gelen bir film vardır: ’ CASABLANCA ’ Baş rollerinde Hollyvoodun efsane çirkin kralı Humphery Bogard ve güzeller güzeli İngird Bergman olmakla birlikte ve dahi bu film de Dünya klasikleri arasına girmekle birlikte ben bundan da pek bir şey anlamadım.
Ancak Humphery Bogard’ın baş rolünde olduğu bir siyah-beyaz film vardı ki filme hayran kadım seyrettiğim yıllarda.’ WE’RE NO ANGELS- BENİM ÜÇ MELEĞİM ’ Filminde Humphrey Bogart baş rolleri Aldo Ray ve Peter Ustinov ile paylaşmıştır. Çeşitli suçlardan hapse giren üç melek kalpli insanın komik ama aynı zamanda duygusal maceralarının anlatıldığı bu filmde final sahnesi müthiştir...İzlenmesini tavsiye ederim. Film 1955 yılı yapımı olmasına rağmen yanlış hatırlamıyorsam sinemada seyrettiğim filmlerdendir.
Eski dönem yabancı ve konulu film kategorisinde kesinlikle izlenmesi gereken filmlerden bir bölümünde peygamberler konu edilmiştir. Adem, Nuh, Musa, Yusuf bunların başında olup beni en fazla etkileyenlerin başında baş rollerini Burt Lancester ile İrene Papas’ın oynadığı ’ MUSA- MOSES THE LAWGİER ’ Gelir ki 1974 yılı yapımı bu filmde Hz Musa’nın Kızıl Denizi ikiye ayırması sahnesinden oldukça etkilenmeme rağmen herkesin içinde banyo etmesi sahnesinden dolayı da çok kızmıştım.
Bu filmlere gitmememiz özellikle tembih edilse de tam bir film manyağı olduğumuz için kaçırmamız mümkün değildi elbette. Efendim filmlerde yahudilik, hristiyanlık propagandası yapılıyormuş...Yemişim propogandalarını...Kaçırır mıyım hiç?
Evet Kaçırmadım elbette ’ SAMSON VE DALİLAH’...Nasıl kaçardı böyle bir film? Baş rollerini Hedy Lamarr, Victor Mature, George Sanders’in | oynadığı bu filmde Samson’un , elindeki bir eşek çene kemiği ile kafirleri dağıtması. Ancak Dalilah’ın aşkı ve tuzakları neticesinde gücünün kaynağı olan saçları kesildikten sonra gözlerine mil çekilerek zındanlara atılması , daha sonra Dalilah’ın ona aşık olması ve en sonuda tekrar gücünü topladığında çıkartıldığı arenananın sütunlarını iterek arenayı da kendini de yok etmesi unutulacak gibi değildir.
Baş rollerini Rihard Burton ve Jean Simmons’un oynadığı ’SÜRGÜN- THE ROBE ’ Filminde ise Hz. İsayı çarmıha geren Romalı komutanın daha sonra duyduğu pişmanlık ve Hz. İsa yoluna dönüşü anlatılır. Çok etkileyici bir filmdir.
Baş rolünü Anthony Quin’in oynadığı ’ BARABBAS ’ da aşağı yukarı Sürgün’e benzer bazı yönleriyle...Hz. İsa ile birlikte Çarmıha gerilen bir kişi daha vardır. Bu kişi hem katil, hem de hırsız olan Barabbastır ( Anthony Quinn ) Ancak Barabbas, Hz İsa’nın öldürülmesi şerefine serbest bırakılır. Bırakılmasına bırakılır ama büyük bir iç hesaplaşmaya giren katil Barabbas sonunda İsa’ya iman edenlerden biri oluverir.
Bu minvalden en ünlü ve etkileyici filmlerden biri de ’ BEN HUR ’ Filmi olup buna O zamanki Erzurum ’Arı ’ Sinemasında gitmiştim...O sinema hâla durur mu bilmem.Bu filmin baş rollerinde Charlton Heston , Stephen Boyd oynamıştır. Hikâyeye göre Ben-Hur Yahudi bir aristokratken, İmparator Tiberius döneminde, Romalı arkadaşı Messala’nın ihaneti ile köleleştirilmiştir. Bu andan sonra hayatı büyük bir maceranın içinde kaybolur, maceranın az gözüken ama Ben-Hur’u en derinden etkileyen figürü ise İsa’dır. Ben-Hur İsa’nın çarmıha gerilişine de şahit olur. İşte bu olaydan sonra hayatı tamamen değişir Ben Hur’un ve o da İsa inanlıları arasına girer...1959 yılı yapımı olan bu film bu konudaki en eski film değildir elbette hatta ilginçtir Ben Hur 1907 ve 1925 yıllarında sessiz film olarak çevrilmiştir.
Bizim yerli sinemalarda Hz. İsa çarmıha gerilmez. Çünkü İslam inancına göre çarmıha gerilen ve çarmıhta öldürülen Hz. İsa değildir ama yine de bir tane de olsa bizim filmimizde de Hz. İsa’ nın çarmıha gerime sahnesi olmuştur ki bu filmin Hz. İsa ile ilgisi yoktur. Hz İsa’nın ellerine ve ayaklarına çakılacak çivileri çingelerin hazırladığı, ancak bu çivilerden birinin kaybolması yüzünden iki eline ayrı ayrı çivi çakıldığı halde ayakları bitiştirilerek her iki ayağına bir çivi çakıldığına dair hristiyan inancı olan bir argümandan yola çıkılmış ve baş rolünü Bennu Gerde’nin oynadığı, gazeteci savaş Ay’ın da rol aldığı 2000 yılı yapımı ’ DANSÖZ ’ Filminde biz de Hz Hz. İsa’yı çarmıha germişizdir Türk milleti olarak.
Devam edeceğiz hem yerli hem de yabancı konulu filmlere.
YORUMLAR
sami biberoğulları
Okuyan gözler, yorum yazan eller dert görmesin inşallah.
Selam ve sevgilerimle.
Biz yabancı oynayan oyuncuların isimlerini hiç ezberlemedik.Baş rol esas oğlan birde gittiğimiz filimleri birbirimize anlatırdık gidemeyende gitmiş gibi olurdu hiç sahne atlatmadan.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Biz değil baş rolü, en kıyıda kalmış roldeki artisi bile bilirdik, şimdi çoğunu unuttum da baş rol oyuncuları kaldı aklımda sadece.
Selam ve sevgilerimle.
İlginç serimiz devam ediyor.
Sanırım İtalyan bir çift vardı komedyen.
Yavru ile Katip ismi ile oynadı bize.
Onu atlamışsınız.
Diğer filmlerin çoğunu seyretmişim.
Çarli Çaplin'in, sesli film denemeleri tutmamış,
emekli olmak zorunda kalmıştı.
Burada bir anımı nakledeyim izniniz olursa.
hangi yıl olduğunu tam hatırlamıyorum ama,
sanırım 1960 ların ikinci yarısı idi.
Babam, odacılıktan memurluğa transfer olmuş,
bir kurs için üç aylığına İstanbul'a gitmesi gerekmişti.
Fakir adamdı ama, her elde ettiği değeri ailesi ile paylaşmayı çok severdi.
Fırsat düşmüş ya, eşi ve dört çocuğunu da götürmek, İstanbul'u göstermek istedi.
Bir akrabamız vardı uzaktan İstanbul'da yaşayan.
Kızının Vefa'da evi vardı. Florya'da da yazlığı.
Yazın Florya'ya gitmiş, evi boş kalmıştı.
Eşyalarını bir odaya topladılar, evi boşalttılar.
Biz de, yatağımızı, kab kacağımızı yüklendik, ver elini İstanbul dedik ailece.
Köyünden kalkıp, büyük şehre çalışmaya giden ameleler misali hani. Yatak yorganı da sırtındadır.
Trabzon limanından EGE vapuruna bindik.
Babam nerede yattı bilmiyorum ama, annem ve bir dört kardeş, iki yatağı olan küçük bir kamaraya yerleştik.
Gemi yola çıktı.
İki gece geçiriyorsunuz gemide seyahat sonlanıncaya kadar.
Kaçıncı sınıfta seyahat ediyorduk bilemiyorum ama, güverteden iki kat aşağıya indiğimizi hatırlıyorum.
Güzel bir yolculuk oldu. Biz çocuklar çok eğlendik.
Gece olunca, güverteye çıkardı bizi babam.
Ambar kapağının üzerine oturduk, geminin direğine de bir perde astılar.
Kaptan köşküne de bir kamera yerleştirdiler(filmi oynatan alet), bizlere güzel bir sinema ziyafeti çekti kaptan.
O soğuk demirin üzerinde seyrettiğim filmi, bu gün bile en ince ayrıntısına kadar hatırlarım.
Samson ve Dalilah idi.
Güzel bir anıydı.
Zevkle okumaya, hatıralarımızı yaşamaya devam ediyoruz hocam.
sami biberoğulları
Yavru ile katip, Lui de Funes, Jerry Lewisten bahsetmiştim daha önceki bölümlerde..unutmuşsun sanırım.
Yazdığın anın ise çok ilginç..Onu bir yazı konusu yapıp arkadaşlarla da paylaşsan çok güzel olur derim ben.
Samson ve Dalilah ile bir başka film vardır sonu hiç beklenmedik bir şekilde biten ve beni çok etkileyen..Konuları tamamen farklı olsa da Robert de Niro'nun baş rolünde oynadığı Avcı filmi de sonu ile başı çok farklı filmlerdendir.
Seriye devam ediyoruz..Yazımda 10. bölümdeyim.
Selam ve sevgilerimle.
anlattığın filmlerin çoğunu izlemişim..... senin bu kadar geriye dönüp daha dün gibi hatırlamanada şapka çıkarılır be hocam harikasın....
sami biberoğulları
Sen de bizim gibi sinema hastasıymışsın desene Biz manyağı, sen hastası.))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
BenHur onu izledim. Tutku daçok güzel birfilmdi. Kızım Kievde okurken kadının biri sinemada onu izlerken üzüntüden kalp krizi geçirip ölmüş. Ama ben yinede ÇAĞRI filmin üzerine film tanımam. Yıl 1985 babamla Balıkesire üniversite sınavına gitmiştik ve ilk kez orada izledim.
Rüzgar gibi geçti,Casablanka, Titanik bu filmleri izlemedim. Ben herkesin izlediği ve sonunun ne olacağını bildiğim filmleri izlemem. Gemi batacak işte sonu belli ne diye izleyim. Gemide, uçakta rehine ve kaçırma filmlerini izlemem. Dünyanın sonun gösteren filmleri izlemem, uzaylı filmleri izlemem. 3. dünya savaşı çıkmışta dünya yaşanmaz hale gelmiş filmleri izlemem.
Kelebek Adası filmini izledin mi? Dastın Hoffman'ın oynadığı. Esaretin Bedeli, Baba, Uçurumun Kenarında, Yeşil Yol,Uyanış, Kuş Kafesi,Yeni Hayat benim unutamadığım ve kaçkez izlesemde bıkmayacağım filmler
Bu yazıda güzel olmuş tebrikler
Selam ve sevgiler
sami biberoğulları
Yazdığn ı filmlerin hepsini izledim..Zaten o filmlerden biri de Kelebek adası değil sadece kelebekti...Ama bana Dustin Hofmann'ı hatırlattığın çok iyi oldu...Onu unutmuştum bu arada.
Selam ve sevgilerimle.