- 1156 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
YAŞASIN MANTIK, DUYGULARA ÖLÜM...
İyisi ile kötüsü ile doğrusuyla yanlışıyla… Bir yandan yürüyoruz, bir yandan yakalamaya çalışıyoruz hayat denen süreci ve bir yandan da mutlu olmak için çabalıyoruz. Mutluluk herkesin hakkı ama herkesin harcı da değil ne yazık ki.
Girift bir bulmacanın içersindeyiz mütemadiyen. Kendimizi sık sık sorgulama ihtiyacı hissetmeksizin, kolaylıkla hükme varıp vazgeçebiliyoruz da çoğu şeyden ya da çoğu kimseden, bir çırpıda gözden çıkarabiliyoruz. Bir anda, yargılayabilip son noktayı da koyabiliyoruz.
Bazen bir virgül ama asla bir soru işareti değil koyduğumuz. Zira sorulara yer yok hafızamızda. Son noktayla rahatlıkla süreci lehimize çevirmek öylesine mümkün ki.
Ve genellikle mantığımız bizi yönlendiriyor; canını sevdiğimin mantığı ama canımıza da okuyor bir yandan, mantık denen bu bilinmez.
Ya duygularımız…
Duygularımız ise, hep bir vasıta olarak kullandığımız yardımcı bir öğe aslında. Ama herkes de böyle olacak diye kaide bulunmamakta.
Bu güne değin, duygularının esaretinde ve yönlendirmesinde olan biri olarak ne yazık ki hep kaybettim.
Ahvalim mantık süzgecinden geçirirken yaşananları, yaşanmışlıkları ve yaşanması muhtemel olanları, kaybeden taraf olmaktan kaçamadım. Net bir insan görünümünde olan nice insan var oysa farklı bir kalıpla hayatını idame ettiren.
Çok isterdim, karşımdakinin ağzından çıkanlarla, yüreğinden geçenlerin farklı olup olmadığını bilmek. Keza içimden geçenleri anında dile getirdim; anında olmasa bile akabinde…
Ruhuma örten o şeffaf tül öylesine güzel yansıttı ki iç dünyamı. Saklayacak bir şeyim yoktu çünkü ya da gerek bile duymadım gizlemeye, gizlenmeye.
Tamam; net, yalın, açık olmak idi tüm suçum, hala da öyle keza. Kısaca hep açık oynadım kartlarımı. Asla da hile yapmadım. Ne büyük yanılgı…
Ve eninde sonunda anladım ki; asıl suçlu olan benmişim.
İnsan olarak, sahip olduğum ne kadar değer varsa hep paylaştım, adeta altın bir tepsi içinde yansıttım ve sundum.
Haklının yanında yer aldım, mağdurun yanında yer aldım; gel gör ki, bu sefer de haksız duruma düşen ben olmuşum farkına varmaksızın hem de. Suçum ne miydi: Gerçekleri sunup savunmam şahsıma ait, çevreme ait. Ve ne yazık ki, yalnız kalmakla ödüllendirildim.
Bir insan aynı anda büyük bir huşu içinde sevip, korkabilir mi…
Evet, bu gücü bize bahşeden Yaradan’ı sevip, O’ndan korkmak işin aslı. Ve hepimiz bu İlahi Aşk ile yanıp kavrulmuyor muyuz. En azından (ümit ederim ki) çoğumuz, O’nun kudreti, bizi bağışlayan, kollayan, esirgeyen varlığı ile gönülden inanıyoruz O’na.
Bu duygunun eşliğinde de hep şeffaf olma ihtiyacı hissettim insanlara karşı. Madem gizlim saklım yok, neden korkabilirdim ki…
Sonuç itibariyle; olduğu gibi görünmek ya da göründüğü gibi olmak kıstas alınmışsa, bir hata olmamalıydı bu yaptığımda.
Duygular da karıştı mı işin içine, mantığım hep ama hep arka planda kaldı. Özellikle, hayat içindeki arayışlarım, insana dair tutumum hep bu istikamette oldu. Benimki, kendimi arayış serüvenim oldu mütemadiyen… Hayata duyduğum aşk, dosta dair hissettiğim vefa, seçimlerim hep duygularımın sesiyle yön buldu.
Beynimin asıl işlevi, bilgi depolamak, algıda seçicilik ve hayatımı idame ettirmek adınaydı.
Geç oldu ama sonunda anladım ki; gerçek hayatta duygu diye bir mefhuma asla yer yokmuş. Ya görünenler; çoğu aslından öylesine farklı ki…
Çok yazık, bu sitem tamamen kendime yönelik. Zira herkesin iç dünyası kendine özel ve buna da saygım sonsuz.
Ne yazık ki; standart bir yapım olmadı ömrüm boyunca: Kurallara riayet etmenin dışında…
Aslında değişmek, benzemek istemedim. Ama buraya kadarmış. Görmekteyim ki; değişim zamanı geldi de geçiyor bile. Yapmam gerekeni biliyorum, zor olsa da mecburum.
Mantığımı devreye sokup, öldüreceğim tüm duygularımı: Ne merhamet, ne vefa, ne de pembe hayaller. Hatta beklentilerimi bile sıfırladım.
Duyarsız olmanın zamanı çoktan geldi. Benzemek zorundayım, prototip olmak son ve tek seçeneğim.
Her durumda da iyi oynamalıyım, bana düşen rolü. Ağzımın iyi laf yapması lazım diğer yandan. Biraz süslü püslü olmalı ağzımdan çıkanlar. İçimden gelsin ya da gelmesin…
Kişiye ve duruma uygun davranmak da işin raconu. Sevsem de sevmesem de. Görünürde herkes can ciğer kuzu sarması. Eh, benim ne farkım var onlardan. Biraz girişken, asla somurtmayan ve sevimli görünmeliyim. Katı, duyarsız ve sevecen.
Atacağım en yakın çöp kutusuna, tüm hayallerimi. Mutlu görünmeyi de ihmal etmemeliyim. Mutsuzluk insanların mutlu olmasında öyle etkin ki. Hüzün yasak, gözyaşı akıtmamalıyım, hele üzülüp dertlenmek mi: Kim için, ne için…
Sanırım değerlerimi de değiştirmenin zamanıdır. Hakkaniyet, dürüstlük ne ki…
Ve oynamalıyım ben de benimle oynayanlarla. Karda yürüyüp izini belli etmeyenlere de bravo doğrusu.
Mükemmel, güzel, mutlu kisvesi altında yaşayanlardan olmalıyım.
Varsın cayır cayır yanayım cehennemde: Umurumda bile değil. En azından yalnız kalmam alevlerin içinde. Dünya denen bu düzenekte, madem duygulara yer yok, varsın; kabir azabı çekeyim.
İyiye kötü diyeceğim, görmezden geleceğim tüm yanlışları, haksızlıkları. Ve bin bir gülücükle, en güzel iltifatlarla ihya edeceğim dost geçinenleri.
Ve kusurlar mı… Kimin kusuru var ki benim de olsun. Ne derler sonra…
Ya görsellik: Ne yazık ki, günümüz dünyasında inanılmaz ehemmiyeti var. Bilen bilir, bilmeyenlere de eyvallah.
Artık mantık devrede, duygular tamamen devre dışı.
Değişim zamanı.
Yaşasın mantık, duygulara ölüm…
YORUMLAR
ahh hayat mucizelerle dolu ... yaşamak bile bazen manasız geliyor ... ama yaşıyoruz. tebrik ederim ablam.
Gülüm Çamlısoy
Yeter ki farkına varalım.
Ve evet, mucizelere de vakıf kader.
Bilinmedik bir anda her şey seyrini değişitrebilmekte.
Sevgimle canım...
Hassasiyetin çok yorduğu doğru sonuna dek katılıyorum.."Eğer ki mantığımı dinleseydim asla bu günkü ben olmazdım" sözünde ikileme giriyorum ,nedenmi ? Çünkü şöyle bakıyorum hani evrelerimiz vardır hepimizin türlü iniş çıkışları sancıları darbeleri mutlulukları mutsuzlukları v.s fakat hepimizin yaşadıkları aynı dozlarda olmasada sonuç aynı acı yangınıdır ya hani.Hayatım boyunca karşıma canı yanmış insanlar çıkmıştır her dinlediğim hayatın bu yazıdada okuduğum gibi hayatta yaşamış olduklarından çıkarmış olduğu dersler ve almış olduğu kararlar vardı sonuç değişim talebiydi hepsindede..İkilemim şurda dinlediğim hayatlardan bir önceki bir sonrakinin tezatıydı..Bir kısmı duygudan yoksun bir yaşamdan mantığına gömülmekten duygularının körelişinden gittikçe gaddarlaşmaktan ve hummalı bir yalnızlıktan şikayetçiyken bir kısmı duygularının esaretinde hassasiyetine yenik düşerek acı çektiğinden yakınırdı..Bütün bunlardan şu sonucu çıkartıyorum ben : "Yaşadıklarımız zaten yaşayacak olduklarımızdı " diyorum ve var olanlar var ise olanı olduğu gibi kabullendikçe acının şiddeti azalacaktır, zaten yazının sonundada bunu belirtmişsin "İyiye kötü diyeceğim, görmezden geleceğim tüm yanlışları, haksızlıkları. Ve bin bir gülücükle, en güzel iltifatlarla ihya edeceğim dost geçinenleri." olması gerekende bu içindeki çocuğu kendine saklayıp dışarıya polyannacılık oynamazsan hakedenle haketmeyenin arasında adaletsiz bir dağıtım yapmış olursun.Bu noktada işte bu dürüstlük değil diyebilirsin ama ilgisi yok,Sen kıymetli bir varlıksın hiç bir kul seni yaradan gibi yaratamaz,özelsin tabiki içindeki o masum çocuğu kamufle edip muhafaza edeceksin..Canımızı yakarak dostluğumuzu sevgimizi haketmeyenler ise bu dünyada varlar ve hiç olmadık zamanda karşımıza çıkarlar ve dahada çıkacaklarda , ama öyleki onlar olmasalardıda hakedenleri aralarından seçemezdik.Yola devam ediyorum :))) bu yolda yalnız değilsin yazmaya devam diyorum...
ManyakAşkınGelini tarafından 12/24/2013 12:25:04 AM zamanında düzenlenmiştir.
Gülüm Çamlısoy
Ne yapabilirim bu durumda: KOCAMAN BİR TEŞEKKÜR DAHA GELSİN SİZE EN İÇİMDEN...
VE SONSUZ SEVGİ VE SELAMLARIMI GÖNDERİYORUM, KABUL EDİN LÜTFEN...
Kalem beni bırakana kadar da yazmak istiyorum. Dokunabildiğim yüreklere Eyvallah........
Duygular asla ölmez taaaki beyin ile amigdala arasındaki sinir sistemi felç olana kadar.Duygular sadece bastırılır yada soyutlanarak koruma altına alınır..Zaten Duygular olmaksızın mantıkta işlevini göremez..Yaşam içinde beynin sağ ve sol lobunu kullanırken düşünce gücüne hakim olabilmektir esas olan marifet..Buda sadece dile kolaydır,beynimizin sağ ve sol lobunu kullanırken yaşadığımız çevresel etmenler dolayısıyla hücrelerimiz yorulmakta bedenimizdeki hormonların işlevleri karışmaktadır böyle bir durumda yönetim modundan ziyade isyan moduna geçmekteyiz...Bunun içinde öncelikle verimli bir toprak gibi üretimde bulunabilmek adına nadasa geçmemiz dinlenmemiz gerekir.Yok ben bu teferruatlarada takılmak düşünmek istemiyorum diyenler olursa beyindeki duygusal tepkilerden sorumlu olan amigdala dediğimiz bölgede yer alan Neurod2 genini öldürmeleri gerekir.. Yazılmış olan bu yazıya yorumum belkide çok bilimsel düşmüş olabilir ama YAŞASIN MANTIK sloganı atacaksak bu detayı önemsemeyeceğinizi düşünerek kendi mantığımdan dökülenlerede engel olamadığımı belirtmek isterim .Ruhunuza sağlık diyor teşekkür ediyorum.
Gülüm Çamlısoy
ne yazık ki ben de farkındayım sırf mantık üzerine kurulu bir düzen olmayacağının, hassasiyet çok yordu beni bu güne kadar ve en azından duygusal bağlamda hissettiklerimi asgari bir seviyeye indirmek isterdim. Mantığı hep arka plana attım ömrüm boyunca ve sesini dinleyince de duygularımın oldukça yenilgi yaşadım. Gerek beşeri ilişkilerde gerekse iş hayatımda...
Sonuç ne mi... İşte buradayım ve duygularımın esaretinde paylaşıyorum. Eğer ki mantığımı dinleseydim asla bu günkü ben olmazdım. Pişman mıyım: Cevabını bilsem ama bildiğim bir şey var ki; duyarlı insanların varlığı güç veriyor bana.
Bir kez daha teşekkür ederim size paylaşımıma katkıda bulunduğunuz için.
En içten dileklerimle...
Sevgi ve selamlarımla...