- 1370 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
İKİNCİ EŞ ( KUMA )
Necip, erken yaşta babasını kaybeden, fedakâr bir köylü kadını olan annesi tarafından yetiştirilen, okutulan iyi bir Edebiyat öğretmeni idi. Tüm bu hayatında aşka dair ne imkânı, ne zamanı ne de fırsatı olmuştu.
İlk öğretmenliğe başladığı Anadolu kasabasındaki okulun genç öğretmenlerinden biri olan Esma hanımla tanışmış, daha sonra da ailelerinin de uygun görmesiyle evlenmişlerdi.
Bir müddet sonra ağır bir hastalığa yakalanan annesine , hastalığı sırasında çok iyi bakan eşine ayrı bir hayranlık duymuş, ona duyduğu saygı ve minnet artmıştı. Bütün çabalara rağmen anne yatağa düşmesinin ardından kısa bir süre sonra vefat etmiş, karı koca yalnız kalmışlardı.
Bir süre sonra yalnızlıklarına bir çare gibi bebek müjdesi aldılar. Karı koca annelerinin yasından bu sayede sıyrılıp bebek heyecanına kapıldılar. İnançlı, beş vakit namazında , giyim kuşamları, davranışları, tüm yaşamları inançlarına uygun olan , çevrelerinde de çok sevilen, sayılan , takdir edilen bir çifttiler. Her ikisi de annelerinin acısını untturabilmek için Allah tarafından kendilerine bir bebek armağan edildiğine inanmışlardı. Şimdi tüm dualarında bir taraftan Allah’a şükrederken, diğer taraftan da sağlıklı bir doğum için Allah’ın yardımını diliyorlardı.
Orta boylu, hafif sarışın , geriye taralı , seyrek ve daima kısa kesik saçlı idi Necip. Çok inceden de bıyık bırakırdı. Dışarıda başını asla açmayan, üzerine pardesü, altına topuklarına kadar inen etek ya da elbise giyen Esma eşinden az daha kısa boylu, saçlarını daima uzun tutan,, esmer, ince kaşlı, seyrek kirpikli, ince burun ve ince dudaklı idi.
Gün geldi; nur topu gibi sağlıklı, tombul, güzel bir kız bebekleri dünyaya geldi. Mutlulukları doruk noktasına ulaşmıştı.
’’ Ah anacığım ! Keşke sağ olsaydın da, güzel torununu görseydin !’’ diye ağlıyordu Necip annesinin resmi karşısında. Arkasından yanaşıp omuzlarına sarıldı Esma. Sırtını ve omuzlarını sıvazlayıp teselli etmeye çalıştı. Ellerini tutarak karşılık verdi kocası.
’’ Esma ; eğer sen de uygun görürsen, kızımıza annemin ismini vermek istiyorum. Ne dersin ?’’
Hiç düşünmeden, tereddütsüz kabul etti kadın.
’’ Tabii ki uygun. Ben de en az senin kadar isterim bunu. ’’
Ayşe oldu tombul bebeğin adı. Kaderinin babaannesinden güzel olması için duacı oldu anne ve babası. Evin neşe kaynağı oluverdi kısa sürede. Onu görmeye gelen komşular hayran kaldılar sevimliliğine, güzelliğine.
Ayşe bebek büyümeye başladı. Evde hayat eski heyecanını kaybetmeye, monotonlaşmaya başladı. Sabahleyin birlikte evden çıkılıyor, Ayşe kreşe bırakılıp okula gidiliyor, dönüşte de okuldan çıkp Ayşe kreşten alınıyor ve birlikte eve dönülüyordu.
Esma her Türk ailesinde olduğu gibi, eve gelir gelmez mutfağa koşuyor, baba da televizyonun karşısına geçiyordu. Ayşe’nin bir çok ihtiyacını karşılamak ise yine anneye düşüyordu. Baba koltuğuna keyifle uzanarak önce haberleri , yemekten sonra da dizilerini seyrediyordu. Birlikte dizi seyretme keyfi en çok Esma’nın yarım kalıyordu. Çocukla ilgilenmek için defalarca kalkıyor, sonra da yorgunluktan uyuyakalıyordu.
Şikâyetçi değildi Esma bu hayatından. Hiç aksatmadığı namazlarında, daima Allah’a şükrediyordu verdiği tüm nimetler için, eşi ve çocuğu için.
Necip de şükrediyordu elbet namzalarında. Fakat onda değişik duygular da oluşmaya başladı zamanla. Dikkatle izlediği Türk dizilerinde ’’Aşk’’ diye çok özel bir duygu vardı. Daha önce yaşamadığı, fırsat bulamadığı bu duygu çok dikkatini çekmeye başlamıştı. Erkenden babasını kaybetmekle zora giren hayatı, annesinin fedakârlığı sayesinde yeniden düzene girmiş, sefillik çekmemiş ve sonunda güzel bir aile sahibi olmuştu. Fakat, aşkı tatmamış, yaşamamış olmasının çok önemli bir eksiklik olduğunu fark etmiş olmak, onu çok değişik düşüncelere itmeye başlamıştı.
Sonunda evlerine yakın oturan bir kıza ilgi duymaya başladı. O da kapalı, inançlı, ve çok da güzel bir kızdı. Eşinden az daha uzun boylu, biraz daha kalın kaşlı, renkli gözlü ve kalın dudaklı Fatma idi bu kız. Liseyi bitirdikten sonra Üniversiteye devam etmemiş, şimdi evinde evlenecek kısmetini beklemeye başlamıştı. Babası bir devlet memuru, annesi ise ev kadınıydı. Kendisinden ufak, öğrenci, iki erkek kardeşi vardı.
Necip, her gördüğünde, hatta evlerinin önünden geçerken bile ona olan ilgisini belli etmeye başladı. Bunu farkeden Fatma, önceleri çok şaşırdı. Çünkü onu tanıyor, evli ve çocuk sahibi bile olduğunu biliyordu. Üstelik evlerine gitmişliği, karısıyla tanışmışlığı bile vardı.
Sabahları okula gidiş saatlerinde ve akşam dönüşlerinde pencerenin önünde beklemeye başladı Necip’i. Merak ediyordu aslında ; gerçekten kendisine mi bakıyordu bu adam ? Niçin bakıyordu ? Evliydi o. Karısından memnun değil miydi, ayrılmayı mı düşünüyordu yoksa ? Tüm bu düşüncelerle beklerken eşi ve çocuğuyla birlikte döndüğünü, yine gözleriyle pencerede kendisini aradığını farkediyor, kızarıyor ve heyecanlanıyordu Fatma.
Bir süre böyle devam edince, Fatma’ya da bir şeyler olmaya başladı. O da artık Necip’i görmek, ona görünmek için sabırsızlanmaya, görünce de heyecanlanmaya başladı. Kendi kendine düşünmeye başladığında, kendini sorguya çektiğinde, daha önce hiç yaşamadığı bu duygunun aşk olduğuna karar verdi. Necip de kendisi için aynı hükmü verip mutlu olmaya başladı. İnsanlara ait en güzel duygu olan aşka erişmek, çok büyük bir mutlulukdu özellikle Necip için. Çünkü kendisindeki en büyük eksikliğin, açlığın aşk olduğuna inanmış, şimdi aşık olduğu için kendisini mutlu hissetmeye başlamıştı.
Gizlice mektuplaşmalar, görüşmeler başladı aralarında. Birbirlerine aşklarını itiraf etmekten kaçınmadılar. Necip’in evli oluşu, böyle önemli bir engelleri olduğunun farkına ancak evlenmeyi düşündüklerinde vardılar.
’’ Sen müslüman değil misin Fatma ?’’
’’Ne demek ? Elhamdülillah müslümanım elbet.’’
’’ Peki Peygamberimize inanır mısın ?’’
’’Nasıl soru o öyle ? Hangi müslüman Peygambere inanmaz ?’’
’’Öyleyse, onun yaptığını, bize tavsiye ettiğini, izin verdiğini biz de yapabiliriz , değil mi ?’’
’’Elbet ama senin aklında ne var,; halâ anlayabilmiş değilim.’’
’’ İslâm’da dört eşe kadar izin yok mu bize ? Peygamberimiz de bizzat çok kişiyle evlenmemiş mi ?’’
’’ Evet, Ben de öyle biliyorum. Peygamberimizin de çok kişiyle evlendiğini duydum.’’
’’Öyleyse, neden sen benim ikinci eşim olmayasın ?’’
Çok şaşırdı Fatma. Fakat inançlı biriydi o. Biraz düşündüp, Necip’in söylediklerinin muhakemesini yaptığında, ona hak vermek zorunda kaldı.
’’ Peki, eşin Esma ne diyecek bu işe ?
’’Sen onu bana bırak. Nihayetinde o da inançlı bir müslüman kadın. O da biliyor dinimizin böyle bir izninin olduğunu ve Peygamberimizin de rıza gösterdiğini.
Fatma’nın olumlu cevabını alır almaz eve koştu. Çocuğun uyuduğunu görürü görmez Esma’yı salona çağırıp konuşmaya başladı. Merakından titremeye başladı kadın.
’’ Neyin var böyle akşam akşam Necip ? Hayırdır inşaallah !’’
’’Hayırdır karııcığım hayırdır .’’
’’Anlat bakalım.’’
’’Çok şükür ki birer Müslüman müminler olarak dünyaya gelmişiz değil mi ?’’
’’Evet. Gerçekten de hamdolsun.’’
’’Peki söyle bakalım ; dinimizde erkeğe kaç eş için izin verilmiş ?’’
Şaşırdı kadın. Böyle bir soruyu hiç de beklemiyordu. Sustu, cevap veremedi. Necip devam etti.
’’Peygamberimiz bizzat kendisi bir çok kadına birden nikâh kıymış. Ümmetine de dört eşi helâl kılmış.’’
Yaklaşan bir felâketin habercisi gibiydi kocasının bu sözleri. Kızardı, kırıldı ama sadece sustu. Hiç bir cevap vermedi yine.
’’Ben , her ne kadar dinimizin verdiği helâl bir hakkı kullanacak olsam da, yine de sana olan saygım gereği, rızanı almak istiyorum senin.’’
Yaklaştığını hissettiği felâket işte şimdi tam da başının üstündeydi kadının. Birden başının üzerinde ağır bir yük hissedip oracığa yığılıverdi. Telâşlandı Necip.
’’Esma ! Esma ! Karıcığım ; ne oldu sana ?’’ deyip yere düşen kadını kollarına alarak koltuğa yatırdı. Kalkıp bir bardak su doldurdu ve kadına zorla içirtti. Az sonra kendine gelmeye başlayan Esma, yine hiç bir şey söylemeden odasına gidip yattı.
O gece hiç konuşmadılar. Esma yatarken, Necip yine televizyonun karşısına geçip aşk dolu dizisini seyretti. Fatma ile yapmayı plânladığı ikinci evliliği üzerine yeni hâyaller kurmaya devam etti.
Bütün gece düşünen Esma, sabah kalkıp kahvaltıyı hazırladı. Kahvaltı sırasında konuşmaya başladı.
’’ Kim bu kız ? Ben tanıyor muyum ?’’
’’Tanırsın, tanırsın ! Az ileride oturuyor ; Fatma.’’ Evet, tanıyordu Fatma’yı. Çok sevdiği, takdir ettiği, inançlı, terbiyeli, güzel bir kızdı Fatma. Fakat, öyle biri, nasıl olmuş da evli bir adama, kocasına göz koymuştu ?’’
’’ Peki o razı mı ikinci eş olmaya ?’’
’’ Tabii canım. İnançlı bir kız o da ! Biliyor Peygamberimizin helâl kıldığını .’’
’’Peki, annesi, babası ne diyor.’’
’’Onlarla da konuşacağız tabii. İtiraz edeceklerini sanmıyoruz. Çünkü onlar da inançlı insanlar.’’
’’Peki o zaman. Konuşun, halledin. Hiç bir zorluk göstermeyeceğime, iyi geçineceğime söz veriyorum.’’
’’Ben de ikinize de eşit davranacağıma, hiç birinizin hakkının diğerine geçmeyeceğine söz veriyorum.’’
Anne, babayla da konuşuldu. Dinin gerekleri, Peygamberin izni anlatıldı. Rızaları alındı. İmam nikâhı kıyılarak ikinci eş evliliği gerçekleşti. Aynı evde ayrı odalarda iki ortak gelin oldular Esma ile Fatma. Ayşe bebek de kısa sürede cici annesini benimsedi. Necip her ikisine de iyi davranıp onları incitmemeye özen gösterdi. Öyle ki ; çevredeki insanlara örnek oldular ve adeta çok eşliliğin cazip bir iş olduğu izlenimi yaratmaya başladılar.
Bir gün iki ortak gelinin birlikte gittikleri bir ev sohbetinde, bir kadın hoca vaaz veriyordu :
’’ Dinimizde çok eşlilik, günümüzde, ülkemizde çok yanlış anlaşılıp, yanlış değerlendiriliyor, hatta erkekler tarafından suistimal ediliyor. Evet, dinimizde erkeğe dört eş helâl kılınmılştır. Hatta yakın akraba evliliği bile helâl kılınmıştır. Fakat, şuraya çok dikkat etmenizi isterim ki, bunun belli koşulları vardır. Yani normal koşullarda yakın akraba evliliği de, çok eşlilik de helâl kılınmamıştır. Peygamberimizin çok sayıda kadına nikâh kıydığı doğrudur. Hatta, İslâm düşmanlarının mide bulandırıcı bir silâh olarak kullandıkları gibi dokuz yaşındaki bir kıza nikâh kıydığı bile doğrudur.’’
Şaşırdı kadınlar. ’’Aaaaaa!’’ demeye başladılar. ’’Öyle şey olur mu ?’’
’’Susun da iyi dinleyin ! Öyle savaşlar olmuş ki, erkekler şehit olmuş, kadınlar, kızlar sahipsiz, sefil ve korumasız kalmış. Peygamberimizin hanesi büyük ve bolluk içinde, üstelik güvenli olduğu için O, çok sayıda sahipsiz, korumasız kadın ve kızı, korumak amacıyla hanesine almış. Dinimiz gereği, ve cahil toplumda Peygamberimize karşı muhtemel iftiralardan korunma amacıyla, hepsine birden dinî nikâh kıyılmıştır. Bunların arasında dokuz yaşında bir kız çocuğu da olduğu doğrudur. Fakat hiç birisiyle Peygamberimiz arasında cinsellik ya da benzeri bir yaklaşım olmadığına, müslümansanız inananacaksınız !’’
’’Elhamdülillâh ! Elhamdülillâh!’’
’’ İşte, benzer koşullarda, dinimiz çok eşliliğe, yakın akraba evliliğine izin verir. Ancak, bu eşler arasında hakka ve hukuka riayet etmeyi, onlara bakabilecek, geçindirebilecek gücü olmayı da şart koşar . Şimdi anladınız mı işin esasını ? Yani,çok eşliliğe, bu gün ülkemizde bazı din suistimalcilerinin söylediği, yaptığı gibi değil de, aslında hangi koşullarda izin veriyormuş dinimiz ?’’
Esma, bu vaazden çok etkilendi. Öyle ki , kocasına olan tüm güvenini bir anda kaybetti. Demek ki ; onun asıl amacı, dinimizin bir gereğini yerine getirmek değil, dinimizi suistimal ederek, yanlış niyetini gerçekleştirmekmiş.
Eve döndüğünde eşyalarını hazırladı. Ayşe bebeği de yanına alarak, hiç kimseye bir şey söylemeden evini , bir daha dönmemecesine terk edip gitti..
(Öykü, her ne kadar kurgu ürünü olsa da, benzer olayların ülkemizde ve başka İslâm ülkelerinde hızla artmaya başladığı, bunları yaşayan bir çok Esma’ların, Fatma’ların olduğu, maalesef gerçektir.)
Fikret TEZAL
YORUMLAR
bu zamanda çok eşlilik....bence saçma ....hiçte etik değil....sonu güzel bitti tezalcığım...saygılarımla
Fikret TEZEL
Selamlar, saygılar.
Güzel bir yazı.
Sonu güzel bağlanmış.
Arabistan'da yaşadım bir süre.
Orada çok bu evlilikler.
Bir Arap arkadaşım vardı.
Eşi tarih öğretmeniydi ve mutlu bir birliktelikleri vardı.
Bir gün,
ikinci evliliğini yapacağını söyledi.
Eşin ne diyor bu işe diye sorduğumda,
normal karşılıyor dedi.
Hiç anormal gelmiyor onlara.
Nazı şartlar var ama.
Ekonomik gücün, iki aileyi besleyecek seviyede olacak.
Kesinlikle ayrı ev açıyorlar, aynı çatı altında olmuyor eşler.
Ben inançlı bir insanım.
Ama,
bu durum çok saçma geliyor.
Sünnet diye,
illa da birden çok eş mi almak gerekiyor?
Dinimizi çok istismar ediyorlar.
İlginç ve güzel bir konu.
ccelayir
Fikret TEZEL
Tanıdığım bir hoca vardı ; şıh gibi bir şey. İdaresi altındaki köyde gözüne kestirdiği körpecik kızların babalarını çağırıp, onlara Peygamber soyundan olduğunu ve kendisine onların kızlarıyla yatma şerefi bahşetildiğini söyleyip kandırıyordu. Bu şekilde bizim bildiğimiz 17-18 genceceik eşi vardı.
yazık ki çok yazık elbet.