- 2301 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FERHAT YAHŞİ EDEBİYAT ÖĞRETMENİ İLE ÖĞRETMENLİĞE VE HAYALLERE DAİR MÜLAKAT
FERHAT YAHŞİ EDEBİYAT ÖĞRETMENİ İLE
HAYALLERE VE ÖĞRETMENLİĞE DAİR MÜLAKAT
‘’Hiç kimse benim kadar hayallerine düşkün, hayallerine bağlı olamaz. Benim hayallerimi gerçekleştirme uğrundaki tek çabam, annem gibi olmak istemediğim içindir. Onun gibi dört duvar arasına mahkûm, sınırlı bir hayat yaşayamam ben. Ne kadar yaşayamam demek istemesem de, diyorum. Çünkü yaşayamam dediğim takdirde, Allah’ın bana o hayatı yaşatıp, yaşayamam dediğim hayatın içinde, beni yaşatacağını biliyorum. Bu yüzden yaşayamam demek istemesem de, diyorum. İsteyerek veya elimde olmadan bilmiyorum. Her şey bir yana, ben hayallerim için çok çabalıyorum. Gerçekten uzak boş hayaller kurduğuma inanmadım, inanmıyorum. Hayallerimi gerçekleştirme yolunda önüme çıkan engelleri –usullü veya usulsüz- bilmiyorum ama atlıyorum. Bu bana, benim ayaklarımın üstünde durabileceğimi gösteriyor ve kendime güveniyorum. Öğretmenlik mesleğini, öğretmenleri, öğretmenlerimi çok seviyorum. Ben de sevdiğim bir öğretmenim gibi, sevilen bir öğretmen olmak istiyorum. Olamadığım takdirde, yaşamım boşa ve hiç olacak. İçimde tadamadığım o duygu damla damla gözyaşlarımdan akacak. Ve işte bugün, bu an, bir adım daha ileriye gidiyorum sizin sayenizde…’’
Ferhat Öğretmenim:
1)-Siz öğrenciyken ‘’Benden çok iyi bir Edebiyat Öğretmeni olur, Öğretmen olacağım.’’ Dediniz mi?
—Kesinlikle hayır, demedim. Benim okuduğum lise yıllarında böyle bir hayal dahi yoktu. Köy lisesinde gördüğüm polis, astsubay, orman ve arada bir konuştuğumuz avukatlar vardı. Onlara duyduğum bir özenti vardı ama hiçbir zaman çalışarak bunlara ulaşacağım diye bir beklentim yoktu. Çünkü okulumuz bana bu fırsatları vermiyordu. Daha sonra öğretmenlerin yönlendirmesiyle yeni ufuklar oluştu. Ama ben iyi çalıştım, çok sıkıntılar çektim. Bu çektiğim sıkıntıların bedeliyle, Allah’ın takdiriyle buraya geldiğime inanıyorum.
2)-‘’Ben öğretmenliği en kutsal meslek olduğu için, ayrıca hanımlar için en uygun meslek konumunda bulunduğu için ve gerçekten çok yapmak istediğim için, sevdiğim için yapmak istiyorum.’’
Yaşadığınız bu en kutsal mesleği, öğretmenliği hakkıyla yerine getirdiğinize, getiriyor olmanıza inanıyor musunuz?
—İnanmıyorum.(Neden inanmıyor sunuz?) Çünkü bizim imkânlarımız kısıtlı. Sonuçta bizim aldığımız bir maaş var. Bu maaşla hem ev geçindireceksin, hem kendini yenileyeceksin hem de başkalarına yardımda bulunacaksın. Boş durmamak, yararlı işler yapma adına öğretmenliği hakkıyla yerine getirdiğime inanıyorum. Biz öğrencilerimize sadece ders değil aynı zamanda hayat dersleri de vermeye çalışıyoruz. Yarın bir gün mezun olup, başlarının çaresine bakıp, ayakları üstünde durabilmeleri için… Hayat derslerinin yanı sıra işlediğimiz konuları da aksatmıyoruz. Bütün çabamız onların ÖSS’yi kazanabilmeleri için. Bu bakımdan yeterli çaba sarf ettiğimize de inanmıyoruz. Nasıl inanmıyoruz? Öğretmenlik sadece okulla sınırlı değildir. Öğretmenin öğrenciyi yakından takip etmesi, evlere ziyarete gitmesi, öğrencilerin problemlerini çözüme kavuşturması lazım. Fakat öğretmenler aile hayatından, arkadaş çevresinden buna yetişemiyorlar.
3)-‘’Hiç kimse benim kadar hayallerine düşkün, hayallerine bağlı olamaz.’’
Siz öğrenciyken hayallerinize ne derece bağlıydınız? Edebiyat öğretmeni olmayı hayal etmemişsiniz, peki öğrenciyken kurduğunuz, gerçekleşmesini arzuladığınız hayalleriniz nelerdi?
—Polis olmayı ya da avukat olmayı hayal ederdim. İlk tercihimde avukatlığı yazmıştım fakat bu olmayınca öğretmenliği seçtim. Edebiyat öğretmenliği de aklımdan geçiyordu. Sadece üniversiteye hazırlanırken ciddi ciddi düşünmeye başladım. Çocukluk yıllarında bu herkese çok kolay gelir. Mesela doktor olmak istiyorum derler, ne kadar kolay söylenir. Mesela ben avukat olmak istiyorum, çok kolay söylenir. Ama çalışmaya başladığın zaman, zorlukları yavaş yavaş görmeye başlarsın. Ama ben Edebiyat Öğretmenliğinden aşağı inmedim. Mesela sınıf öğretmenliğini istemiyordum. Çünkü sonuçta karşındaki öğrencinin, büyük, olgun ve ideali olması daha iyi ve daha önemlidir.
4)-Hayal kurmakla, gerçeğe odaklı hayal kurma arasında nasıl bir fark var?
—Bağlantı. Şimdi, sizin gidebileceğiniz bir seviye vardır. İnsan gerçeğe uygun hayal kuramadığı takdirde tamamen hayattan kopar. Mesela senin ailenin belli bir maddi geliri var, senin yapabileceğin belli bir net sayısı var değil mi? Bunlarla bağlı olarak ÖSS’ de tercihlerini yaparsan, istediğin yerlerin gelme ihtimali yüksek. Ama ben bunu istemiyorum, üç yılda olsa beş yılda olsa dershaneye gideceğim dersen, ya da şunu istiyorum dersen, bir de bakarsın ki gelecek için garantin yok. Bu bakımdan bilgi ve birikim, okunan kitaplar, alınan hayat dersleri, tüm yapılan netler okulda verilen eğitimle bağlantılıdır. Örneğin bir adam aldığı maaşla, apartmanlar daireler yapacağım derse, bu çok mantıksız olur. Gerçeğe odaklı hayal kurmadığını gösterir. Bu bakımdan gerçekleşebilecek, gerçekleşmesi umulacak hayaller kurmak çok daha önemlidir.
5)-Öğrencilik yıllarınızda avukat ve polis olma hayallerinizin dışında evleneceğim, ilerde mutlu bir hayatım olacak şeklinde de hayalleriniz oldu mu?
—Ailevi olarak ben o kadar geniş bir hayat düşünmedim. Üniversitede biraz düşünülür, çünkü insan daha fazla olgunlaştığı için kendine uygun, kişiliğine uygun, kendisinin aile hayatına uygun insanlar aramaya başlar. İnsanların hayatlarında böyle geçicilikler olmuştur ben bununla evleneceğim, ben bunu alacağım gibisinden. Ama üç-beş ay sonra baktığında düşündüklerinin sadece hayalden ibaret olduğunu anlarlar. Bazı düşünceler gelip geçmiştir. İş, hayattaki zorluk omuzlarına yüklendiği zaman o hayallerin hiçbirinin önemi kalmamıştır. Ama gerçekler, gerçek sevgi, hiçbir zaman değişmeyendir. O da nedir? Sürekli kendini yenilemektir. Bir de şunu gördüm ben, mesela, lisede birbirleriyle beraber gezenler, üniversitede birbirleriyle beraber gezenler mezun olduklarında hiçbiri birbirini görmek dahi istemiyorlar.(Siz yaşamadınız mı onları, o ortamların içinde bulunmadınız mı?)Yok, hayır. Ben hiç o ortamlara girmedim. Benim prensiplerim vardı, ailem de çok etkilidir bu konuda. Anne ve baba tarafım aşiret kökenlidir, geleneklerine bağlıdır. O yüzden bana gelmiş olan bir söz, aileme gelir. Bir bakımdan ailenin düşüncesi, ailenin geleneği insanı birçok şeyden koruyor. İyiki olmamış yani. Ama bunu zamanla fark ediyorsun.
6)-Öğretmenliğe başladığınız ilk gün neler yaşadınız, neler hissettiniz?
—Yıllardan beri bana bakan aileme ben destek olacaktım o yönden çok mutluydum. Yani hep babamdan para alıyordum ama artık kendim özgürlüğüme kavuştum. Mesela bir gün eve gittiğimde babam vantilatör almıştı borca. Paran varsa alalım oğlum demişti. Bende babamdan önce parayı uzatmıştım. Baba bunu da ben ödeyeyim demiştim. Babam da, adam olmaya başlamışsın demişti. O zaman çok mutlu olmuştum. Öğretmenlik çok kutsal, saygın bir meslek. Ben bu mesleğin içine girdiğim zaman bu meslekten uzaklaşmaya başladım. Benim gözümde büyüttüğüm, hayal ettiğim, çok yüksek gördüğüm insanlar umduğum gibi değillerdi. Küçük hesaplarla uğraşırlardı. Bunları görünce, acaba ben bu meslekte olduğum için mi bunları görüyorum yoksa ben hayalimde öğretmenliği çok mu büyütmüşüm dedim. Sadece sevdikleri için mi yoksa para kazanmak, geçinmek için mi bu işi yapıyorlar, bunu yaşamıştım. Benim o zaman aldığım maaş 98 milyondu. 98 milyon için mi ben yıllarca bu mesleği yapacağım, bırakıp gideyim tarlalarla uğraşayım hem daha fazla para kazanırım diyerek, öğretmenlik mesleğini bırakıp gidiyordum. Daha sonra toplumdan tepki alacağımı düşünerek bundan vazgeçtim ve ikisini bir arada yürütmeye çalıştım. Yaz tatillerinde, 15 tatillerde, hafta sonları gidip tarlada çalışmaya başladım. Ama şu da var; tarlayla toprakla uğraşan bir insan, kendisini yenileyemez. Çünkü kendisine ait olan bir zaman olmaz. İnsanların kendisini geliştirebilmesi, yenileyebilmesi için belli bir zamanının olması gerek.
7)-Kendisini geliştiren bir insanla, geliştirmeyen bir insan arasındaki fark nedir?
—Yaşam. Biri yaşıyordur, biri yaşamıyordur. Yani… Dünya artık katlanarak büyüyor. Büyük bir yetkilinin sözü vardı. ‘’2005 yılından sonra dünyadaki bilgi ikiye katlanacak.’’ Her şey katlanarak büyüyor. Birisi hayatı geriden takip ediyor. Birisi hayatı yönlendirmeye çalışıyor. Yarın sert bir rüzgârda kendisini yenilemeyen insan çok çabuk yıkılır. Ama hazırlığını yapan, öğrencilerine daha fazla bilgi verir. Kendi çocuğunu hayatın değişen şartlarına daha iyi uyarlar. Sürekli yapacak, uğraşacak işleri vardır. Boş zamanı sınırlıdır. Gelecek yolunda daha emin adımlar atar. Fakat ekonomisi pek düzgün olmaz. Çünkü teknolojiyi, yeniyi takip eden insan hep zarardadır. Bir de sadece Türkiye ile bağlı kalmamak lazım. Türkiye dört duvar arası gibidir.’’Sınırların bir anlamı yok.’’ İnsanoğlu uluslar arası alana açılmalıdır. Biz nasılız? Ne hale gedik? Bunun değerlendirmesini yaptığınız zaman gerçekten insan çalışması gerektiğinin zorunlu olduğunu anlıyor.
*Bu mesleği para kazanmak için mi yoksa sevdiğiniz için mi yapıyorsunuz?
—Ben bu mesleği seviyorum. Ama bu meslekten kazandığım az para, beni bu meslekten soğutuyor. Mesela bizim aldığımız maaş ek dersler olmadan 960 milyon. 960 milyona bu meslek yapılmaz. Yani, parasının az olması bu meslekten öğretmenleri soğutuyor. O yüzden ben diyorum ki, bir iş bulduğum zaman bu mesleği hemen bırakırım.
(İnşallah bulamazsınız yeni bir iş!=))O senin düşüncen.(Evet=))
8)-Bu mesleği yaparken aldığınız hazzı, duyduğunuz sevinci başka bir şey yaparken tadacağınıza inanıyor musunuz?
—Kesinlikle! Bu meslek Peygamberlik mesleğidir. Edebiyat da birçok alana girebilen bir daldır. Biraz da benim kişiliğimle örtüşen bir meslek. Mesela ben çok konuşkan birisiyim. Edebiyat da konuşmam gerekiyor. Hatta şu da var, biz üniversitedeyken bir öğretmenim bir bayan arkadaşıma, ‘’Sen öğretmen olarak doğmuşsun.’’ Demişti. Ben de düşünüyorum mesela. Ben de öğretmen olarak doğmuş muyum? Kendimi geliştirebilmiş miyim? Yetiştirebilmiş miyim? Diye... Ama çok eksiğimiz var. Gerçekten kendimizi yenileme bakımından çok eksiğimiz var. Bir de sözel olduğumuz için bazı konuları sürekli tekrar etmemiz lazım. Tekrar etmezsek bilgi biter. Bir de ortam. Ortam çok önemli. Kendini yenileyebilen ve geliştirebilen bir bilgi ortamındaysan sen koşturma içinde kendini yenilemiş fakat farkına hiç varmamışsındır.
*Evet, gerçekten öyle. Mesela ben koşturmayıp, bir şeyler uğruna çabalamadığım zaman kendimi boş hissediyorum. Karşıma çabalamam gereken bir durum çıkınca da bu bana çok zor geliyor, omuzlarımın kaldıramayacağını düşünüyorum. Ama o zorluk karşıma çıkıp, ona direndiğim, çabaladığım, uğraştığım zaman onu yapabileceğimi anlıyorum. Karşıma da kimse geçemiyor.
—Ve birçok suçlarda insanların boş gezmelerinden oluşmuştur. Yapacak bir işleri yok, akşama kadar kahvelerde otururlar. Bir işin olması çok güzel, bu bakımdan öğretmenlik iyi bir meslek.
9)-Peki, öğrencilerinizle ilişkileriniz nasıl?
—Öğrencilerimle ilişkilerim tatlı-sert. Yani, öğrenci bana karşı nasıl konuşması gerektiğini bilecek. İstediği zaman, istediği şeyi soracak. Yani korkmayacak. İstediği bilgiyi alabilecek. Bir de hayatı bilecek, yani dürüst olacak. Zorla öğrenciye bir şey yaptırılabileceğine de inanmıyorum. Bu sadece ikna yolu ile olabilir.
10)-Hayatınızda ne denli bir öneme sahip öğrenciler? Yani öğretmenlik mesleğine verdiğiniz değeri, öğrencilere de veriyor musunuz?
—Öğrenciler, öğretmenlik mesleğinden önce geliyor. Onlar iyiyse sen öğretmenlik yapabilirsin. Fakat öğretmenlerin aile çevresi, arkadaş çevresinden sonra gelir öğrenciler. Çünkü öğrenciler olmadan bu meslek de olmaz. O yüzden meslekten önce öğrenciler gelir.
H.Kübra YILDIRIM
1646 11/H SOSYAL
22.04.2008/Salı