Ayaklarını Isıtayım
Ayakları buz gibi olmuştu. Umurunda mıydı bu hal?
Gerçi yüreği de buz gibiydi. Bu daha mühimdi.
Takmıyordu hiçbir şeyi.
Üşümüyordu kış günü. İnadına hasta olaydı, yatağa düşeydi, hatta öleydi istiyordu.
O kadar tekti o kadar yalnızdı.
Ayakkabısı su çekiyordu, çorabı ıpıslaktı. Yüreği de özlem çekiyordu sevdiklerine dair, gözlerinde tütüyordu bir sıcak el, bir içten gülüş, bir nasılsın deyiş bir kalbi sarılış.
Hele babası… Sonra annesi… Sonrası hikaye işte!
En çok onu-babasını- özlüyordu ve en çok ona kızıyordu.
Yan yanaydılar ama kilometrelerce uzaktaydılar sanki birbirlerine. Bir tespih gibi kopmuşlardı; onları bir arada tutan ip kopmuştu ve her biri bir yere düşmüştü. Saygı, sevgi, özlem, muhabbet, gözyaşı, ses, nefes hepsi ayrıydı.
O okula giderdi babası işe.
Ne hale gelmişlerdi işte!
İş diye diye kızını kaybetmişti. Bu kadar işkolik olacağına biraz da kızkolik ol demişti bir kez babasına kızgınlıkla. Dünyaları kazanıyorsun ama dünyalar güzeli kızını kaybediyorsun diyecekti ama diyememişti. Nutku tutulmuştu.
Akşamları yorgun argın gelirlerdi. İki lafın belimi kıramazlardı. Bir yabancı gibi olmuşlardı. Gözü hep babasındaydı kızın. Onun bir ilgisi, birazcık sevgisi, bir… Neyse boş ver!
Babası ilgilenmezdi asla! Okuluna gitmezdi kızının, aramazdı onu, sormazdı nazlı çiçeğini.
Babasına sorsanız güya çok severdi, kızına sorsanız babası onu hiç sevmezdi. Babasına göre üstü başı tamdı kızının, karnı da toktu. Okulu özeldi, dershanesi güzeldi. Harçlığı dolgundu. Bir baba daha ne yapabilirdi ki! Kızı ise üste başa bakmazdı, olmasaydı da olurdu ona göre, tek babasıyla iyi olaydı arası. Vardılar bu dünyada ikisi de ama yoktular kendilerine.
Bir açabilseydi içini babasına ona öyle şeyler söyleyecekti ki! Bir konuşabilseydi ona olan sevgisini öyle güzel anlatacaktı ki! Bir sarılabilseydi ona… Bir öpebilseydi… Bir gülebilseydi…
Kızdı yine… İçindeki nefret ateşini büyüttü. Babasını sildi yüreğinden yeminle.
Niye uzaktılar böyle! Ne hakka?
Kar yağmıştı ve üzerine don yapmıştı. Hep eksideydi hava… Her taraf buzdu. Üşüyordu herkes. Hisleri yerlerdeydi kızın, buz tutmuştu sanki! Donmuştu yüreği, hislerini cımbızlamıştı sanki! Gözlerinde akacak yaş kalmamıştı, ağlayacak dermanı yoktu.
Çok beklemişti. Çok özlemişti ve çok ağlamıştı.
Eve geldi, gelmek istemiyordu gerçi. Gidecek yeri de çok vardı sanki! Yine babasını görecekti. İster istemez muhatap olacaktı. Olsun daha çok erkendi, odama çekilir uyur gibi yaparım diye düşündü. Kapıdaki hesap içeridekine uymadı.
İçeri girdi girmesine ama! Girmez olaydı.
Babası evdeydi bu saatte. Olmazdı güya!
Gizliden odasına çıkmak istedi ama babasına yakalandı.
“Gel bakalım” dedi “yanıma.” Kızcağız daha da şaşırdı. Bu sesi ne kadar da özlemiş, bu sese ne kadar da hasret kalmış meğer.
“Gel bakalım güzel kızım benim.” dedi tekrar babası.
Kız donup kalmıştı işte! Islak ayaklarını hissetti sonra odasına yöneldi. Babası çoraplarının ıslaklığını fark etti kızının. “Gel ayaklarını ısıtayım yavrum.” dedi tekrar. Gözleri yalvarmaklı, yüzü ağlamaklı ve sesi titremekliydi.
“Gel ayaklarını ıslatayım kızım.” dedi.
Kız dönüp bakmadı bile babasına, yanaklarında süzülürken yaşlar.
Koşar adım girdi odasına. “Neden baba neden? Bugüne kadar neden yoktun yanımda?” diyordu kapanırken yastığın üzerine.
Ağlarken kapının bir tarafında baba...
Ağlarken kapının diğer tarafında bir bala.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.