1980 DÖNEM SONRASI TÜRKİYE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Türkiye 1980 Eylül darbesiyle hızlı bir değişim süreciyle ülke içi dengeler alt üst olmuştur; bununla birlikte popüler kültür, tüm toplumu etkilemiştir. Bu evrim değişikliği, ülke halkını güvensizlik bir ortama sürüklemiştir. Hızlı dönüşüm sürecinde değişen toplumda kompleks(karmaşık) yapı iyice belirginleşmiştir. Toplumda hızlı bozuşumla insanlığı güzel olana yer bırakmamıştır.
Toplumda bariz görülen altyapı kişiliği, zihniyeti değişmemiş fakat popüler kültür aracılığıyla köşe dönmecilik yaygınlaşmıştır. Orta direk vatandaş modeli ortadan kalkmış mevcut iki sınıf kalmıştır. Tepede-aşağıda veya üst-alt sınıf iyice belirginleşmiştir. Varsıl daha aşırı varsıl, yoksulu daha yoksul hale gelmiştir. Sessiz, duyarsız bir kitle, tepedekiler için en iyi bir vatandaşlık modeli olarak görülmüştür.
Bu dönemde iç karartıcı başka şeyler de beraberinde getirmiştir; Özelikle sisteme baş kaldıran muhalif güçler susturulmuş, medya patronlarına yandaşlık teklifleri yapılmış, binlerce kitaplar yasaklanıp düşünce özgürlüğüne ket vurulmuştur. Bununla da kalmayıp özgür düşünen yazar, çizerler tutuklanmıştır. Entelektüellerin birçoğu tutuklanmış bir o kadar da göz hapsine alınmıştır. Görsel sanatlardan özelikle sinema filmleri sansürlenmiştir.
Darbe belki bu kaoslu (kargaşa) dönemde gerekliydi fakat yaptırımların bütünü yanlış ve adaletsizceydi. Ülke halkının psikolojik çöküntüsüydü adeta.
Türkiye, 1980 sonrası toplumsal kırılmaların yaşandığı sancılı bir dönemdir. 1980 öncesi ile 1961 anayasanın ülke topluma bir gömlek bol gelmiştir. 80 öncesi dönem toplumda aşırı kutuplaşmalar görülmüştür; ideolojik ve işçi derneklerin, hak aramalar baş göstermiştir. Bu kendini arayışlar etnik, kimlik unsurlarına aldırmadan tek amaç ideoloji ve işçi severlikti bununla birlikte büyük kayıpların yaşandığı hazin bir dönemdir.
Süleyman Demirel, 1979 yılında Başbakanlık Müsteşarlığı’na getirdiği Turgut Özal’a yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlama görevi vermiş ve bu program kısa sürede hazırlanmıştı. 24 Ocak 1980’de kamuoyuna açıklanmıştı:
24 Ocak Kararları’nın ana hatları şu şekildedir:
1. %32,7 oranında devalüasyon(kur düşürme) yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş,
2.Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış, KİT’lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış.
3.Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış.
4.Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kâr transferlerine kolaylık sağlanmış.
5.Yurtdışı müteahhitlik(yüklenici) hizmetleri desteklenmiştir.
6.İthalat kademeli olarak libere edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir.
24 Ocak kararları döneminde başbakan yardımcısı olan Özal, 1983 seçiminden başbakan olmayı başarmıştır. Bu başarısından sonra gümrük duvarları yıkılmış, ithalatta aşırıya gidilmiştir. Bu ithal artışından ihracat nerdeyse dibe vurmuştur. Bununla birlikte halk apolitize edilip Küreselleşmeye doğru adımlar hızlandırılmıştır. Sanayi hamleler atılırken beraberinde hayali şirketler, naylon fatura düzenleyen firmalar artmıştır; hazine boşalmış işi bilenler köşeyi dönmüştür. Değerler kaybolmuş, ekonomik dibe çakmış fakat sanal bir büyüme hep medyalarda sür manşetlerden inmemiştir. Ayrıca "Enflasyon canavarlı" ekonomi, zamlarla durdurulmaya çalışılmıştır.
“postmodern, postmodernizmin “ötekine tahakkümü” dizgesizini daha iyi nesne-özne hatta özne-nesne ilişkisine dönüştürmeyi amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda ve çevre dengesi kaygısıyla her şeye ben yani özne payesi verilir.” Alıntı.
Global ölçekte, hormonlu dozajın yanında popüler kültür artık kaçınılmaz olmuştur. Eskiden, yürütme, yargılama askeri veraset altında gerçekleşirken 2000’e doğru din-sivil veraseti yaygınlaşmasına zemin hazırlanmıştır.
80 öncesi kitle dil ideolojisiyle kutuplaşmalar öngörülürken yoksul ama direngen bir kutup ile burjuvası sağ görüşlü(kapitalist) kutupla halk iyice huzursuz olmuştur. Bu huzursuzlukla birlikte korku sendromları (hastalık tablosu) otomasyon olarak halkı iyice sindirmiş; Korku histerisiyle kitle tamamen apolitik olmuştur.
Bu sancılı, kırılma dönemin getirdiği başka şeyler de tüketim yoğunluğun; tüketmeye sahip olmayan kesimin, tüketenlere özenmesini beraberinden getirmiştir. 1980 sonrası globalleşme kültürü empoze edilerek, sinsi bir aşırısal tüketim entegre (bütünleşmiş) yoluna gidilmiştir. Bu dönemde zengin-yoksul uçurumları gözlemlenirken bireylerin beynine tüketme odaklı düşünceler zikredilmiştir; tükettikçe daha farklı birey olabilecekleri düşünceleri yerleştirilmiştir.
Toplumda, adı bile konulmamış bir baskıyla daha çok tüketmekle mutlu olacaklarına inandırmışlar; bu aşırı tüketim manyaklığıyla ülke ekonomisini kalkındırma hamleleri yapılmış ve başarılı da olmuştur.
Devreye mantarlı medya kültürü girip topluma pompalanan aşırı tüketim tarzı gündeme oturtulmuştur. “Vergini ver nerde geliyorsa gelsin” mantığıyla vergi reformu hazırlanıp halkın önüne bırakılmıştır. Vergi reformu bu payede ün kazanan sloganı “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” adı altında dibi delik hazine az da olsa para girdisi olmuştur fakat bu kez yolsuzluk, hortumlama tavan yapmıştır!
“Darbelerin mantığına göre Türk milleti henüz rüştüne ermiş değildir. Siyasetçiler ve siyasi partiler bu yüzden milleti kolayca eğip bükmüştür(kandırmış) şu halde Türk milletini vesayet altına alarak onu siyasetçilerden ve kötü niyetli birkaç unsurdan koruyacak bir aktöre ihtiyaç vardır. Bu aktör aydınların desteğine de sahip olan ordudur” Alıntı.
1982 Anayasasıyla özgürlük kavramları, dernekler, sendikal haklar kısıtlanmıştır. Tutuklanmaların en çok olduğu bir dönem olmuştur. “Asmayıp da besleyelim mi?” ordu-siyaset paslaşması görülen bir dönemdi.
"Ayrıca Ordu, ne zaman hükümetleri ele geçirirken generallerin dış siyasetin yanında her hangi bir değişikliğin olmayacağını, batılı ülkelerle mevcut anlaşmalara sadık kalacaklarını beyan etmişlerdir. Kitle sadece rot-balans ayarları olarak değerlendirilmiştir" alıntı
Bununla beraber Asker, ezoterik(gizlem) bir tutum sergileyip aydın kesimi toplumdan koparmıştır.
“Bilmenin önemi yok, asıl meziyet hükmetmekten geçer”
Türkiye, Avrupa ve Asya kıtaları arasındaki geçiş yolları üzerindeki konumu Türkiye’ye anlamlı bir güç ve önem kazandırmaktadır. Türkiye, siyaset bilimciler ve ekonomistlere göre stratejik konumu, büyük ekonomisi ve askeri kabiliyetiyle bir bölgesel güçtür.
Bununla birlikte bu ülkeye yakışır, adaletli, ilkeli, dürüst bir vatansever siyasetçi görülmemiştir çünkü gelen vurmuş giden vurmuştur. Belki bir elin parmak sayısı kadar çıkan olmuşsa da ülke refahının düzelmesine yetmemiştir .
Bu cennet vatanın, vatandaşının çektiği acılar büyüktür. Şeffaf toplum(toplum da deforme olmuş fakat baş edilebilir) yerine şeffaf ve objektif siyasetçileri istemek çok büyük bir istek olmasa gerek…
__ Maaşlarını halkın vergilerinden alan her kamu, özel, siyasi yöneticilere: Allah aşkına, vatan aşkına bu halkın beklentilerini tersyüz etmeyin, hayal kırıklarına uğratmayın!
"Düşünmesini bilmeyen kimselerin göstereceği bir politika hayatında vicdanlı insanlara yer yoktur"
Bir dönem analizi/ Makale Muhalif/ 2013 Poyraz Deman
YORUMLAR
Değerli arkadaşım.
Öncelikle günün yazısını ve yazarını kutlayayım.
azın 1980 ve sonrasındaki bozulmayı, bunun sebeplerini, doğrduğu sonuçları çok güzel bir şekilde ele almış. Lakin::
Yok yahuuu...Lakin dedik diye öyle sert bir eleştiri yapacak değiliz.
Şuraya kafam takıldı: ''Bununla birlikte bu ülkeye yakışır, adaletli, ilkeli, dürüst bir vatansever siyasetçi görülmemiştir çünkü gelen vurmuş giden vurmuştur. Belki bir elin parmak sayısı kadar çıkan olmuşsa da ülke refahının düzelmesine yetmemiştir . ''
Aga bir elde beş tane parmak var...Beş tane doğru düzgün yönetici gelmiş olsaydı bu memleket böyle olur muydu hiç?
Selam ve sevgilerimle.
DemAN
O elin sayısı kadarlar öldürülmeseydi o da olurdu sanırım! Ülkesini sevenlerin ömrü hep kısa olmuştur diye düşünüyorum.
Çok teşekkür ederim, çok sağolun
Gözlerinize sağlık hocam
DemAN
Çok teşekkür ederim, sağolun efendim
Selamlarımla
çok yerinde analizler
iyisi kötüsü günahı sevabı ile
bir dönemimiz dökülmüş ortaya...
benim de her zaman dikkatime takılandır
özendirmeler neticesinde tam bir tüketim
toplumu olduk.
ki bir dönem ülkede olanları sorgulayıp
yaşanılanlar hakkında fikirlerimizi ortaya koyarken
artık bana değmeyen bin yaşasın sözünün tam bağımlısı olduk
sorgulamayan susan
ve her şeyi kolaylıkla kabullendikçe halkın geneli
üst tabaka ile alt tabaka arasındaki uçurum da iyice büyümekte..
yaşantımızın her açısından fark edilmekte bu uçurum...
tabi ki bunların neticesinde egemen güçler atlarını istediği gibi oynatmakta...
çok değerli bir çalışma okudum
özellikle de finaldeki vurgulara
katılmayacak kimse yoktur diye de düşündüm...
teşekkürler ve saygılar
DemAN
Aslında yazıyı yönetime sildirmeyi düşünmüştüm, alıntılarla beslediğim bu yazıyı yaşadığım, gözlemlediğim bir dönem sistemin yanlışlara entegre olduğu ve dışagüdümlü sisteme eleştriyi kısa bir özetle irdelemek isetedim.
Olumlu yorumları/yorumunuzu görünce kalsın dedim ve çok teşekkür ederim, değerli görüşleriniz için...
Sevgiyle, saygıyla selamlıyorum
Güzel bir çalışma.
Final bölümleri gerçekten etkileyici.
Cümleler güzel ve doğru seçilmiş.
Sadece,
çalıp çırpma olaylarının bolca olmasıyla birlikte,
Özal döneminin fazla karalandığı görüşündeyim.
Orada güzel şeyler de vardı.
DemAN
Güzel şeyler de oldu fakat sanırım kayıpların yanında silik kaldı,
Değerli görüşleriniz için çok teşekkür ederim, yazıyı bir kez daha gözden geçirebilirim, sağolun efendim
Selam ve saygılarımla
Türkiye'de tarih kuruluşla birlikte şekilsel bir hal aldı.Sınıfsal farklılıklar,adaletsiz işleyişler,kimliksel bunalımlar,asimilasyoncu politikalar sadece birkaç örnek teşkil ediyor....Bunları anlatmamın nedeni şuydu, deneme yazısı daha geniş ve ayrıntılara dikkat ederek oluşsaydı daha netice verici olurdu,sevgiler...
DemAN
Selamlarımla
Evet, bir öğretmen olarak her şeyiyle aksayan eğitim politikasının sancılarını had safhada yaşamaktayım, öğrencilerimiz de keza öyle...
Ama bu, bilinçli bir uygulama, yap -boz bilerek hazırlanıyor; çünkü sağlıklı, düşünen, irdeleyen, analiz ve sentez yapan insanın temeli eğitimle atılır. Bunun olmaması için ellerinden geleni yapıyor birileri!
Valla kısa kesmemde fayda var, zira bu konuda yaram çok, başlarsam duramam!
Objektif ve gerekli hassasiyetlere parmak basan cesur bir yazıydı...
Tebriklerim ve saygımla...
DemAN
Sağolun hocam
Sevgiyle, saygıyla selamlıyorum
A' dan Z' ye gerçekçi, objektif bir çalışma. Tek tek dile gelmiş toplumun ve siyasetin geldiği nokta. Ne yazık ki, zihniyetler değişmedikçe de sonuç odaklı bir yaklaşım uzaklarda gözüküyor...
Ve aşırı tüketim manyaklığı: Yüzde yüz hem fikir olduğum acınası bir tablo. Yönlendirilen vatandaş ne yazık ki kontrolden çıkmış yaklaşımlar ile uçuruma sürüklenmekte. Ne yazık ki bilinçlendirilmesi şart toplumun.
Eğitim de ayrı bir sorun. Sürekli değişen eğitim politikaları bireysel yönlendirilmelerle büyük bir çıkmazda.
Beğeni ile okuduğum, oldukça bilgilendirici çalışmanızı yürekten kutlarım. Günün adayı büyük ihtimalle en azından şahsi fikrim bu doğrultuda.
Kaleminize sağlık.
Selam ve saygılarımla. Bir kez daha tebrik ederim.
Esen kalınız.
DemAN
Eğitim sorunu da başka bir çıkmaz! adeta yaz boz deneme tahtası ve sağlıkta da öyle sorunlar vardır