denklem-2
İnsanlar ölümden korkmadıklarını söylüyorlar, inanasım gelmiyor. Ölümün yok olmak olmadığını bilmek de yetmiyor korkularımı sakinleştirmeye. Her gece başımı yastığa koyduğumda sonsuzluğu hayal etmeye çalışıyorum. Ürküyorum. Sonu düşünüyorum. Yine ürküyorum. Adlandıramadığım bir duygu oturuyor göğsüme. Boğulacak gibi oluyorum, delirecek gibi.
Yıllar önce, çocukken annemle aramızda geçen konuşmamız geliyor aklıma.
“anne, ölümden çok korkuyorum ve sabah ezanına dek sonsuzluğu hayal etmeye çalışmaktan uyuyamıyorum. Üstüme bir ağırlık çöküyor, ölecek gibi oluyorum. Sonra sevdiklerimin ne kadar üzüleceklerini düşünüp vazgeçiyorum kendimi bırakmaktan. En çok da sen üzülürsün diye.Kendimi bıraksam öleceğim sanki.”
Annem endişeyle sarıp sarmalıyor beni. Saçındaki sabun kokusunu duyumsuyorum başörtüsünün altından gelen. Gururum ağlamama izin vermiyor ama gözlerimin yanmasına engel olamıyorum. Alnıma koyduğu öpücüklerden sonra yatağında babamdan boşalan yeri kapıp başımı boyun boşluğuna dayıyorum. Annem saçlarımı okşarken “sonsuzluğu da ölümü de kavrayamaz insan, aklıyla” diyor. “Bunları düşünme, sadece iyi bir insan olmaya çalış.”
Kötü biri miyim? Bundan mı sonu gelmeyen endişelerim? Günahlarım ölümü kabullenemeyecek kadar çok mu?
Tamam, kabul. Hatrı sayılır derecede günah işlemiş olabilirim. İşlemeye de devam edeceğim muhtemelen. Şen kahkahalarımın ardına gizlenen şeytan “daha çok, daha çok” diyerek gaza getirmeye devam edecek beni ve sadece başım sıkıştığında en içten dualarımla yakaracağım Allah’a.
Yani kendimi kandırmaca ve bitmeyen pişmanlıklar…
Küçük elleri geliyor aklıma ve gülümsüyorum. O küçük elleriyle ördüğü atkıyı boynuma dolarken, takım elbiseme hiç de uymadığını görüyorum aynaya yansıyan aksimde. Atkıyı boynumdan çıkarıp küçük valize koyduktan hemen sonra vazgeçip, takım elbisemi üzerimden çıkarıyorum. Spor bir şeyler giydikten sonra atkıyı valizden çıkarıp tekrar boynuma doluyorum. Yüzüme yayılan gülümseme genişliyor ve uzun kirpiklerinin altından bana baktığını ve onun da gülümsediğini düşlüyorum.
Çıkacağım yolculukta onun da yanımda olmasını isterdim şüphesiz fakat bunun aramızda bir bağ oluşturması tehlikesini göze alamadığımdan sessiz kaldım. Biliyorum ben korkağın biriyim. Ve onun cesareti yanında iyice su yüzüne çıkıyor korkaklığım. Bu sessizliğimin altında derin anlamlar arıyor belki şimdi. Belki cevaplayamadığı sorularla boğuşmaktan yorgun düşüp uyumuştur. Belki o çok sevdiği yazarın usanmadan defalarca okuduğu denemesini karıştırıyordur, altını çizdiğim cümlelerden fal bakıp. Nerden verdim o kitabı ona! Verecek başka hediye mi bulamadım sanki! Onunla yatıp onunla kalkıyor uzun zamandır ve her sözünü ezberlediği gözümden kaçmadı yani kulağımdan. Her fırsatta hayranlığını dile getirdikçe; kitabı da, yazarın da yakasım geliyor. Neymiş “adam hayatı çözmüş”müş!
Çözdüğü gibi bağlasın madem ona faydası olmayan hayatını bu bilge adam!
Yine saçmalıyorum. Yine anlamsız bir kıskançlığın pençesinde can çekişiyorum.
Sırf bu yazar takıntısı yüzünden yazmaya başladığımı duysa ne tepki verir acaba?
Son buluşmamızda ,çantamdan görünen parşömenleri fark edecek, ne olduğunu merak edip soracak diye ödüm koptu.
Kim bilir ne komik bulacak yazdıklarımı!
Gözlerini devirip- o güzel gözlerini- “yazar olmaya mı karar verdin?” diyerek alay edecek benimle.
Bir de şiir yazdığımı bilse!
YORUMLAR
deniz-ce
Bir anne çocuğunun saçını nasıl oksamaz aklım almıyor
Ben sabah akşam öpüp kokluyorum
Hep sevgim
Tesekkurumle...
glenay
nedense anneme benzemekten korkuyorum,
bu yüzden belki sevgi şiirleri yazmam,
Öpüp koklamaktan hiç bıkma,
sevilmek güzel olsa gerek:)
iyi geceler kanki..
Dört kez okuduk bu hikayeyi.(Ya da ne isim vermemiz gerekiyorsa. Bir romana da benziyor sanki.)
Dördüncü okuyuşumuzdan sonra kavrayabildik olayı.
Galiba çok yoruluyoruz bu günlerde.
Okuduğumuz dahi anlamakta zorluk çekiyoruz.
Ve de fark ettik ki,
düz yazıları yorumlamakta pek becerikli değiliz.
İkinci bölümünü okuduğumuz bu çalışmanın giriş kısımlarında yer alan anne kız muhabbeti,
gerçekten çok güzeldi.
Çocukluk günlerimizi getirdi aklımıza.
Tebessümler taşıdı dudaklarımıza.
İkinci bölümdeki veda sahnesi de ilginçti.
Kitap ve yazar konusu, gerçekten gülümsetti bizi.
Yazar,
çaktırmadan komedi unsurlarını da devreye sokmakta.
Hiç beklemediğiniz anda,
ufacık bir mutluluk esintisi hissediyorsunuz gönlünüzde.
Güzeldi ama,
biraz kısa mı oldu ne?
Bir bukle daha uzun alsa idi,
saki tadı katmerleşecekti.
deniz-ce
Erkekti o
Roman kahramanı; )))
Teşekkür ederim.
Bir tutam hayat
Ama hiç belli eden cümle yok.
Bu tür diyaloglar genellikle anne kız arasında geçer.
Erkekler, hani erkekliğe laf söyletmezler ya...
Oğlumdan biliyorum...
Sanırım o nedenle yanılmışım.
Özür.
deniz-ce
Aslında benim annemle aramda geçen bir konusmaydi ama benzer sahneleri Oglumla da çok yaşıyoruz
Tabi baskalarinin yaninda izin vermiyor bu tür duygusal sahnelere
Bir tutam hayat
Hepsi birbirinin aynısı demek ki..
Oğlanlar...
yazarı siz olunca
en ciddi hikâyede bile komik bir yerden
üslubunuz buradayım diye bağırıyor.
ama
bu yazının kalitesini düşürmek yerine okurun gözünde yükseltiyor.
beğenerek takip ediyorum
el mahkum diyor yorum kitabının
bu günkü hikâyeye düşen yorumda
ki
sanırım
geleceğin meşhur yazarı
şair kadar şanslı değil
yorum kitabı konusunda
tebrikler
imle
ersinbaşeğmez
482e düşseydi hedef
diyerek
yok
bu yazı öncekinden çok iyi olmuş. karakterler daha belirginleşmiş. bir de satır başını büyük yazsanız ve paragraflar arası boşluk bıraksanız
büyük babam bile görecek meşhur yazar olmanızı
diyerekten
deniz-ce
Satırın tamamı çıkmıyor sayfada.