- 1606 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
Şarap Şişesi
Ağlamaktan yapış yapış bir veda bu!
Bir ucu gidişe bir ucu ölüme dayanan
Sonu yer altı
Sonu deniz, balıklara yem olacak kadar uzak yeryüzüne.
Biliyorum;
Biz yan yana olsak birbirimizi sevmekten öldürürüz
Bu uzaklıktaki birleşikliğimiz, yakınlığımız nasıl da farklıydı… Kesin birbirimizi yakarız bu üşümeyle.
En tuhafı da buydu
Birbirimizi en çok hak ettiğimiz halde sarılamamak.
Uzaktan uzağa aynıyken, bu kadar ayrıyken; birbirimizi öldürüyoruz…
Zaman aldı sevmek
Zamansızdı gidişin
Unutmak da zaman alacağa benziyor!
Masallara inananlara inanalım biraz daha
Ellerinde şekerle sevinen çocuk bir daha öyle sevinemeyecek eğer büyürse, lunaparkta unutulan çocukluğum düştü dönen dolaptan. Bir daha da küçülemedi, büyüdü hep her düşüşte biraz daha.
Bir düşüşün hikâyesi bir ömre sığardı ve özeti hayatın tam olarak buydu, düşlerin üşümesi ve düşmesi…
“Başka Yarım”
Aynaya bakıyorum ve soruyorum; sende de benim kadar eksik bir şeyler var mı?
Şimdi ben sana “senin hikâyen başka, benim yarım başka” desem, ne kadar inanırsın? Sarhoşluğuma verirsin yine biliyorum.
***
Şaraptan beş dakika erken doğduğum için sarhoş edemedim kimseyi, kendimi sarhoş etmekle yetindim. Tüm edemediklerim için ve edemediğim zamanlar için kendim sarhoş oldum, düşünüyorum da pek ayık zamanım olmadı sanırım. Ama bu dünya başka türlü çekilmezdi ve insanlar da sarhoş olmadan çekilmiyordu
Benim durmadan bir sürü şarap içmem gerekiyordu, bu tüm hayatımı kaplıyordu. Herkes için sarhoş olmak, herkesi içecek kadar içmek, tüm şarapları harcamakla meşguldüm…
Biz bu aşkın noktasına, virgülüne bakmadık, imlasız, kuralsız sevdik. Çünkü vakit yoktu her satır arasında atlamaya hayata, her virgülde duraklamaya, her ünlemde yeni cümle aramaya. Biz doludizgin zamanlarda, içi boş aşkı dolduruyorduk, kendimizi boş verip aşkı doldurmaya çalışıyorduk.
Şarap deyince geleceğini biliyordum çünkü en çok şarap deyince özlüyorum, tam o haddinden fazla özlediğimdeki o sınırda geliyorsun sen. Dayanamıyorsun kırmızıya ben de şaraba
İçimde yıllanıyordun, bundan böyle aşk daha tatlı geliyordu, daha kolay daha keskin, kesmek geliyordu bazen kendimi, içimde sen. Ellerimin telaşına kapılıyordum. Aşk ondan tatlıydı.
Seni hiç az sevemedim, hep çok sevdim, haddinden fazla bir sınır vardı kendimle sevgim arasında. Kendimden ayrı ama çok kendimden büyük seviyordum ve ne kadar seversem bunun yine kendime yetemeyeceğinin de bilincindeydim. Bunu bilmemek için delirebilirdim.
Öyle yalnızım ki, özgür hissediyorum kendimi. Bunca zaman bunun için beklemişim demek ki… Biraz nefes almak için, az daha soluklanmak için. Nefesimin özgürlüğüyle gökyüzünün eksin bir ilişkisi vardı ve gözlerimin rengiyle mavinin. Biraz daha baksam şaraba geleceği görecektim o şişenin içinde ve tek başınalığımı. Kendi kendime konuşmalarım yankılanacaktı, işte şişele tam da bunun için denize atılıyordu, birilerine ulaşma umuduyla ama o mektupları balıklardan başkası okumuyordu. Yeniyordu sonuçta kalemimizden düşen her bir kelime. Yeri buydu, olacağı buydu, olması gereken buydu belki de.
Bekliyorduk, kelimelerimizden yakalanacağımız günü!
İple çekiyorduk hatta. İçimizden geçenleri söyleyemediğimiz sürece içimiz diye bir şey kalmıyordu. Çünkü söyledikçe çoğalır içi insanın, büyür, buluşur, ulaşır.
Gömüldüm
Tam kaybolduğumu düşündüğüm anda, canlı bir şeyler gezindi vücudumda, Gümüş rengi, kaygan bir şeydi bunlar, Bana canlılığı anımsatıyordu, biliyorum sendeydim, hissettiğim sürece de kalacaktım.
Bu mavilik hiç bir ölüye benzemiyordu, ölüm hep sonsuzluğu anımsatıyor oysa. Sonsuzluktaydım tek kayboluşum dalgalaraydı biraz daha sende olmak için balıklaşmam gerekiyordu, parmaklarımda dolanan balıklar kadar...
Biz aşkın rotasını şaşırdık, her yer birbirine benziyordu, başka yarım, diğerimde kayboldu. Doğru yolda kaybolduğumda ağlamayı özledim, gözyaşlarımın yanlış yere düşmesini, görünmezdi onlar yanlışın üzerinde, görünemeyecek kadar kırılgan, kaybolacak bir şeydi, kaygan, balıklar gibi. Yanlış dokunuşlar kayıyordu tenimden, doğru sözcükler yer etmiyordu hafızama. Yanlış sularda yüzmeyi öğrendik yarım yamalak, yaşamak için. Yanlış olduğunu öğrenemedim hiç.
İyiyim, bol vitaminimi de alıyorum, yüzeyim parlak, tuzlu su parlatıyor biraz da yakıyor içimi, parçalıyor. Ama alıştık içimiz yanarken. Ağladım, suda kayboldu diğer yarım, ağladım, gözyaşlarım karıştı. Şimdi sen orada vitamin niyetine içiyorsun gözyaşlarımı. İçim kırıldı görünen yüzeyde. Kayıbız, kaybımız ölen balıklar kadar.
On Altı Aralık İki Bin On Üç 13 00
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Şarap deyince geleceğini biliyordum çünkü en çok şarap deyince özlüyorum, tam o haddinden fazla özlediğimdeki o sınırda geliyorsun sen. Dayanamıyorsun kırmızıya ben de şaraba
Şaraba ben de bayılırım...
Yazıların dedğin gibi gün be gün evrimleşiyor en iyi halini almaya başlıyor
Kıpkırmızı
Teşekkür ederim, sevdiklerimdendir bu yazı da...
Selamlar,
Kıpkırmızı
Selam ve Sevgilerimle,
Aklınla mı yazıyorsun bunları bilmiyorum ki...
Seni her okuduğumda daha çok hasta oluyorum düşünce yapına :)
Her defasında yeni şeylerle çıkıyorsun karşımıza...
Beynimi dürtüp duruyorsun devamlı ve ben buna bayılıyorum...
...
Bu yüzdendir ki en kısa zamanda " istemdışı kırmızı" yı alıp başucu kitaplarımdan biri yapacağım...
Allah utandırmasın ve çok keyifli tatlar bıraksın yeni kitabın okuyan herkesde kuzum...
Günün yazısıdır benim için... :)
Bi de öptüm çokca işte...
Kıpkırmızı
Yüreğimle yazıyorum, galiba karışık bu ara biraz :)
Öpüyorum güzel yüreğinden, en güzel renginden...