- 846 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AKLA ZARAR
İnsan bazen değil her zaman düşünmeli. Mesela planlama yapmalı. Ahmet Haşim “ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden” demiş ya, İşte öyle bir şey. Bizde kendimiz ve geleceğimiz için, ağır ağır aheste aheste yapacağımız işlerin yol haritasını planlamalı ve uygulayarak hizmete sunmalıyız. Hizmete sunmazsak ne olur? Şu olur kanaatimce. Markete gidersin alışverişini yaparsın. Bir yığın kalabalık var. Bir de bakmışsın kasaların birinde “Hizmet Veremiyorum”yazılı. Gel de buna kızma. Bu kadar adam keyfine bekletilir mi? Sorumlu kim? Vatandaş niye mağdur edilir, dersin başlar homurtular, Ha bu arada bir de bakmışsın aheste aheste yürüyen güzel gelir oturur kasaya,”buyurun yardımcı olalım” Sanki mübarek çıtkırıldım helvası. Bir Vela havle çeker ve oradan tövbe ederek ayrılırsın.Yani vesselam hizmete sunmayı geciktirmek işte böyle bir şey.Şekil A’da olduğu gibi.
Ben de kendimi bilhassa akşamları temiz bir sorgularım. Okuldan yorgun argın on saatlik bir mücadeleden geldikten sonra sorgulamak aslında zor bir mesele ama yinede “ne yazayım ne yapayım diye düşünür yazılı ödevler, performans ödevlerin vs. çocuklara uygun olup olmadığını kendimce tartar onlarla da meseleyi konuşurum. Yalnız bir mesele var dikkat çeken. Bilhassa son on yılda eğitimle ilgili görevlilerin öğretmenlerle ilgili yaptıkları açıklamalar öyle bir hal aldı ki ne veli nede çocuk nezdinde maalesef değer kaybı yaşanıyor. Öğrenci kral kesildi başına, Öğretmen ise suçlanmak telaşıyla gayri kendini bir adım geriye alarak, eğitimin sadece öğreticisi rolüne soyundu. Eğitimmi onu artık aramayın.
Ya ben aslında sözü İrana getirecektim toparlayamadım. Bakın neydi ya! ,ha, tamam tamam hatırladım. İran, efendim uzaya tekrar bir maymun daha göndermiş. Bu ikincisi falanmış. Geriye kaç maymun kaldı. Bir maymun. Onuda gönderince ne olacak? Tabi İran her zaman olduğu gibi üç maymunları oynayacak. Yakışır haspama derler ya, Valla cuk oturdu işte. Yeni yönetimle beraber, İran; Zahiren dış düşmanı, dâhilen menfaat gardaşı rolünü değiştirmemiştir. Bakmayın siz: Ahmedinecat dönemindeki afra tafralara. İkisi de birbirine çalım sattı. herif gitti Venezüellalının cenazesinde herifin ela gözünden öpüp saygı temennasını çaktı.Sırf gösteriş olsun diye.Şimdi yönetim ise:İsrail’e karşı küçük bir ego gösterisi yapıp elini uzattı.Yani eller karşılıklı uzandı.Dostlar alışverişte görsün.Peki neyi görsün.Bunların gerçek yüzlerini görmeyi.Rabbimden dileğim:İnananların gerçek bir anlayış ve zihniyet tekamülüne erip,yaşadıkları akıl tutulmasından hızla uzaklaşarak gerçek İslam kardeşliğinin şerefine nail olup,bu gösteriş budalalarına meydanı bırakmamaları.Amin diyorum.Amin…
İşte bakın laf lafı açıyor derler nasıl da doğru ya. Madem söz Amerikalıdan açıldı. Bizde söyleyelim öyleyse akla ziyan sözleri: Bizimkiler ne zaman bir seçim meçim davası olsa hemen oraya demir atarlar, doğrumu? Yani: “Sağdan, soldan biz geçtik bu yoldan” hiç fark etmiyor. Kim giderse gitsin. Değişen bir şey de olmuyor. Diyeceğim gidenler hemen teamüllere uyuveriyor. Uyu uyu yat uyu. Kim giderse gitsin, oranın havasını ve suyunu aldıktan sonra heriflere bir şeyler oluyor. Solcu sağcı yolcu birbirine karışıyor. Bilmem ki: Bizimkilere Mandrake büyüsü yapıyorlar ellam. Adamlar kendilerini büyük gösterip büyük ata oynadıkları için, bizimkilerde kendilerine sunulan reçetelere uygun olarak ağabeylerinin yanında saygıda kusur etmiyorlar. “Al gülüm ver gülüm. Oynayalım der gülüm.”Haydi hayırlısı.
Ha unutmadan söze devam. Bu Amerikalılar var ya: İşte bu Amerikalılar kendi başkanlarını sevmiyorlarmış. Daha doğrusu güvenmiyorlarmış. Kime güvenmiyorlarmış: Mr: OBAMARİKA’ya: Hem de ne oran da biliyor musunuz TV’den öğrendim.% 56.Halkın bu kadarı kendi başkanlarına güven(e)miyor: İyide seçen siz değimlisiniz? Pekiy kendi başkanlarına güvenmeyen bir ülkeden dünya devleti olur mu? Başkanları güvenli olmayan bir ülkenin insanlarına güvenilir mi? Soruyorum sizlere cevabını avucunuza yazın:
Güvenemem Obamaya Mişele
Bostana tavuk girmiş oğlum kişele
Yenidünya düzeni diye yakıldı meşale
Her boyaya boyandık, kaldık fıstık yeşile.
Seçildiği zaman dünya zil takıp oynamıştı. Ya bizimkiler onlarda Kraldan çok Kralcı kesilmişlerdi. Alın sizin olsun. Bize ne Obama ne de Mişel lazım. Bize kendimiz lazım. Ve yetecek kadar da var. Ama kullanmayı bilene.
Şimdi bir iki şeyden daha bahsetmek istiyorum. Sonra müsaadenizle konuyu kapatacağım.
Efendim Ülkemizde biliyorsunuz bir Ergenekon yapılanması olmuş. Adamlar Ülke içinde Ülke, Devlet içinde Devlet olmuşlar(mış) öyle diyorlar. Yalnız bildiğiniz gibi Yeni Anayasa çalışmaları var. Henüz istenilen uzlaşma olmasa da işlerine geldikleri belli maddelerde yapılan düzenlemelerle bir takım salıverilmeler başladı. Tahliyeler oldu. Bunlardan biride Mustafa Balbay. Cumhuriyetin meşhur yazarı.
Mesela benim kendi görüşüm derim ki: Bu ülke de insanlar eşit, özgür, insan haklarına uygun, hukukun üstünlüğünden de öte, onun üstünde olan bir insan hak ve hukuku olması. Yani merkeze insan konması ve insana hizmeti ele alması. Herkese bu çerçevede yaklaşan bir anlayışın ”insanı yaşat ki devlet yaşasın” anlayışının zarar vermeyeceğini düşünüyorum. Ama insanı zehirleyen zararlı akım ve fikirlerinde savunulurken insanlara topluma geleceğe inançlara yönelik zarar vermemesi ve şiddete yönelilmemesi isteğimdir. Mesela Şeyh Bedrettin ayaklanması gibi. Yıkıcı eylemlere ve bugün olduğu gibi Pkk’nın yıkıcı ve bölücü eylemlere kalkışması gibi, durumlarda bu eylemler, asla demokratik haklar olarak düşünülmemeli ve görülmemeli diyorum.
Sayın Balbay’ın meclise gelir gelmez hemen yeminini yaptıktan sonra hiç de uygun olmayan eleştirilere girmesini de uygun bulmadım kendimce. Birileri (B)albay oldu. Birileri ise (D)avutoğlu. Bunlar hoş şeyler değil. Ha aklımdayken bir de beş güvercin uçurmuş Balbay. Niye beş güvercin, Beş yılın simgesiymiş de ondan. Ben nedense bu barış adına güvercin uçuranlardan hazzetmiyorum. Niye dersiniz bakın söyleyim. Hani Karaman oğulları vardı Anadolu’da. Osmanlı ile birlik olacağına ben büyüğüm diyerek Anadolu’yu kendi sancağı altında toplamak isteyen. Öyle bir hırs ki: Osmanlıya kim düşmansa bunlar onlarla anlaşma yapmışlar. Yani Düşmanımın düşmanı dostumdur. Breh breh breh.
Valla pes doğrusu. Ne zaman sıkışsalar Osmanlıdan af dileyip tekrardan anlaşmayı bozmanın hilelerini bulmaya çalışmışlar. Bilirsiniz hikâyeyi. Karaman oğlu yenilmiş ve Fatih’in huzurunda:”Koynumda can üzerine yemin ederim ki” diye başlayan yeminini huzurdan çıktıktan sonra koynunda sakladığı güvercini uçurarak bozuyor, fitne fesatlığa devam ediyor. İşte bu yüzden ne zaman bir barış adına Güverci uçurulsa asla inanmam. Çünkü en çok barıştan dem vuranlar en çok insan haklarını ihlal edenlerdir ve kendi düşündüklerinin dışındakilere gerçek hakkı tanımak istemezler de ondan. Ha bir de Balbay’ın ülkedeki et ihtiyacının giderilmesi için bir önerisi olmuştu bir zamanlar köşesinde. Domuz çiftlikleri kurulmasını önermişti. Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibi bir şey. İşte bu yüzden hazzetmiyorum. Ha domuz çiftliklerini talep etmişsin ha Macaristan’dan ırkımızın ıslahı için damızlık erkek talebinde bulunmuşsun, hiç fark etmez Valla niyette kötü. Amelde kötü. Siz ne derseniz deyin. Ben hoşlanmadım.
Ve son olarak şunu söylemek istiyorum. Akrabalarımızdan iki kardeşin bir yanlışı olmuş. İkisinide geçmiş olsun. Hakan biraz daha büyük sanırım. Yıllardır görmem. Maalesef hayat şartları akraba bağlarını çözdüğü gibi mal hırsı ve araya giren arabozucular kardeşi kardeşe anayı babaya düşman hale getirdi. Şu unutulmasın ki: Dünya malı sadece dünyada kalır. Sen oraya ancak amelinle gidersin. Yaptığın iyilik ve hayırlar ibadetin, güzel amellerin senin orada yardımcındır. Rabbim bizlere akıl ve basiret versin inşallah. Mevlana der ki:”Her gün kuruntu ve hayallerle, kar ve zarar düşüncesiyle meşgul oluruz. Bundan dolayı ruhun ne temizliği kalır, ne neşesi; Ne letafeti ve nuru, ne de göklere çıkacak yolu”…..
Evet, dostlar bir de bu yerin altı var, değil mi? Vesselam…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.