Ayşenim abla
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Belkide onun gülen yüzüydü bizi onun evine doğru çeken. Çocukken bile evinde mutlu olurduk. Ev diyorsam öyle büyük bir ev hayal etmeyin. Bizim çıkmaz sokağın sol köşesinde
tek katlı küçücük toprak damlı bir evdi. Gözümde canlandırıyorum da bir kaç adımlık bir girişten sonra bir odacık.
Giriş hem de mutfak olarak kullanılıyordu.Küçük bir pencere önünde tüpgazlı ocak, sergen
yani kap kacağın konulduğu raflar.
Odaya girince hemen karşıda iki küçük pencere.Oda aydınlık değil.Sağda,solda iki duvarda halılar asılı. Hatta üçüncü duvarda da bir halı asılı. Pencerenin önünde alçak bir sedir ve
kapıdan girişte sağda karyola. Karyolanın karşısında,hemen dibinde dikiş makinası vardı. O
dikiş makinası evin en sevdiğimiz eşyasıydı sanki. Bizim için bulunmaz bir oyuncak gibiydi.
Ayşenim ablaya gidince kadeşimin ilk işi makina açıksa eğer hemen makinanın önündeki
tahta sandalyeye oturur makinanın kolunu çevirerek ayağına basardı. Makina tıkır tıkır
çalışırdı.Makina iğnesinin önünde bir bez olması da gerekmezdi.Önemli olan kolunu çevirip
ayağını aynı anda döndürebilmekti. Ben biraz daha korkak olduğum için bu işlevi önce benim küçüğüm kardeşim öğrendi. Ondan cesaretle ben de oturdum makinanın başına.
Annem orada da kızardı bize. Makinayı bozarsınız, kalkın diye. Oysa Ayşenim ablam, bırak
çocukları öğrensinler derdi. Onun sayesinde makinada dikiş dikmeyi öğrendik, çocuk yaşta.
Düşünüyorum bu evinden neden çıktı Ayşenim abla. Önce hem fırında çalışıp, hem fotağraf
çeken kocası evi geçindiremez olmuştu. Fırından ayrılınca sadece eski usul, şu uzun kara torbalı ve ayaklı fotoğraf makinasına kalmıştı. Böylece Ayşenim ablanın boynundan nerdeyse beline kadar inen beşibiyerdeleri uçmuştu. O zamanlar şimdiki gibi hırsız yoktu .
Gerdanından aşağıya sallanan altınlarla su getirmeye sokak çeşmesine bağır badalak açık
giderdi Ayşenim abla.. Yazmasının önünden saçları sarkar, o hiç aldırış etmezdi.
O evden çıkmak zorunda kaldılar. Ev çok eskiydi, dökülüyordu. Çubuk’un zenginlerinden
Bekirağalar kocasın akrabalarıydı. Onların çarşı içindeki evine oturdular. Bu ev de bize çok
ilginç ve güzel geldi. Dar tahta merdivenlerinden gülüşerek çıkardık.Artık çocuk değil genç
kız olmuştuk. Ayşenim ablam gazete kâğıtlarından kese kâğıdı yapar, çarşıdaki dükkânlara
satardı. Bu arada dört erkek çocuğunun üsttüne birde kızı oldu. İlk çocuğu kız olmuş, onu
cahillikte iyi bakamadığı için kaybetmişti. Ne yazık ki, bu kıza da bakamadı, bu defa yoksulluktan. Çocuğu görmüştüm. Öyle zayıftı ki. Buraya yazmak nedenim de bu çocuk..
Face’de Afrikada annesinin kucağında ölü bir çocuk görünce Ayşenim ablanın sonradan
doğurduğu bu cılız kızına benzettim. O da bakımsızlıktan öldü. Çünkü kendilerine bakacak
durumda değildiler.Sayıyla ikişer veya üçer zeytin yerlermiş. Tüp alacak paraları olmadığı için doğru dürüst yemek yapamaz çay içemezlermiş.O tüp parasını tam denkledim derken
ya biz, ’halam ve kızları da olmak üzere, kalabalığız.’ ya da Bekirağaların hanımları,kızları
gidermiş. O parayla bize evinin karşısındaki kahvehaneden çay getirttirirdi, biz de nerden
nasıl alındığını bilmeden kahvehane çayı diye çokta umursamadan içerdik çayı. Onun tüp
alması da, gelecek günlere kalırdı. Tok açın halinden ne anlardı.
Biz onun tüp alamadığını nasıl mı öğrendik? Oysa o sır gibi saklardı yoksulluğunu.Çocukları
büyüdüler yokluğu, yoksulluğu göre göre ve Ayşenim ablayı yoksulluktan kurtardılar.Onlar
artık, Çubuk’un zenginlerinden..Bir masal gibi değil mi?- ama gerçek..
15. 12. 2013 / Nazik Gülünay
Yazımı güne taşıyan seçici kurula çok teşekkürler..
YORUMLAR
güne gelen yazınızı kutlarım düşündaşım
bir kaç gündür yoktum
biriken
şiir
ve
yazıları okurken
kutlamayı
es
geçmişim
kusuruma bakmayın
düşündaşım
glenay
güzel yorumlardan yoksun kaldık ama,
telâfisi güzeldi,
çok teşekkürler,
iyi günler..
gerçek
işte kalemin güzelliği burada
hayatın içinden romanmış gibi gerçekleri bulup okurun okumasına sunuyor
ve okur kanmasın diye özellikle gerçek olduğunu vurguluyor ki
yazarı takip edenler zaten biliyor ki
yazar
hep gerçekleri yazıyor
cebinde biriken binlerce gerçekten birini
tebrik ve saygılarımla düşündaşım
glenay
gerçekleri süslemeden, ekleme yapmadan olduğu gibi yazıyorum,
yazdıklarımı okuyanlar gerçekten biliyor,
bilmeyenlereydi,
gerçek olduğunu söylemem..
selâmlar..
kutlamaya geç kaldım elektrikler uzun zaman kesikti...konu çok güzel kalemin kaviliği malum...saygılar usta
glenay
Bizim elektrikler de gece kesilmiş,
selâm ve saygılar..
glenay
çok, çok teşekkürler,
selâmlar..
kutlarım hayatın içinde binlerce hikaye var
hepsi biri birinden daha kötü veya daha iyi değil
ama onların bu şekilde biçimlendirilmesi
iyi veya kötü olabilirdi ve sizin anlatımınız
bence yerinde ve çok güzeldi
daha nicelerine
tebrikler çok
sevgiyle
glenay
bu hayatlar hani derler ya" kendi yağıyla kavrulmaya çalışırlar"
sonra anlarlar ki bir çıkış yolu olmalı.
çok teşekkürler,
sevgimle..
Öyle olanları ben de bilirim Nazik Hanım...
Bir zamanlar bizim fitre verdiğimiz bir aile...
Oğulları elektrikçi oldu.
İstanbul'a geldi işini büyüttü...
Şimdi İstanbul'da ayrı, köyünde ayrı evi var...
Bahçeli, katlı evler...
glenay
bizim sokakta önce fakir, şimdi varlıklı olanlar çok,
çok teşekkürler,
selâmlar..
Hüzünlü ama bir o kadar da güzel bir hikaye.
Hele de son cümlesi var ya, çok sevindirdi beni.
Yokluktan, yoksulluktan sonra zengin olmak.
Herhalde,
açın, açıkta kalanın halinden iyi anlıyorlardır şimdi.
Hayatımızdan bir kesitti yine hikaye.
Bizler de, çok zorluklarla büyüdük, çok fakirlikler çektik ama,
bizden de kötü olanlar varmış demek.
Unutmadan,
ben de çok gazete kağıdından torba yapmışımdır.
Yapmadığımız şey yok ki.
Hamallık bile...
Yeter ki alın teri ile kazan.
Elinize sağlık diyorum efendim.
glenay
çocuklarımızın yüzünü bir parça güldürmek için,
Allah'a şükrediyoruz şimdi.
Bizim sokakta mezbahadan işkemde alıp sokaklarda satan komşu çocuğu da zengin şimdi. Çalışmak ve aklını iyi yönde kullanmak önemli.
Güzel ve anlamlı yorumunuza çok teşekkürler,
selâm ve saygılar..
glenay
Hırsızlar çoğaldı.
Yukardakiler nitelikli dolandırıyor.
Cebinden vergi ve başka yollarla sürekli ç'alınan halk
hırsız oluyor.
Çok teşekkürler Ayşe hanım,
selâm ve sevgiler..
MİSAFİR
Ahmet amca,
Siz her zaman gelseniz ya !
Evimizin içi böyle...
Yemeklerimiz çoğaldı da...
Çocuklar bazen bilemezler,ama büyükler hissederler.Tebrik ederim saygılarımla.
glenay
Bir yeleği iki kardeş ortak giyerdi.
Biri üşüyünce, öteki ona yeleğini verirdi.
Bunun nedeni de o zamanki Menderes politikasıydı.
Bedava verir gibi bankadan kredi almış,
o parayı babası yemişti. Çocuklar bu borç içinde büyüdüler,
yine de mutluydular. Çünkü varlığı görmemişlerdi.
çok teşekkürler,
selâm ve saygılar..
glenay
size de öyle,
hem şiir, hem öyküde başarılısınız..
selâmlar..