- 3574 Okunma
- 12 Yorum
- 2 Beğeni
YARI İNSAN YARI BALIK GÖRÜLMEMİŞ BİR YARATIK
Çok çok küçüktüm. Ben gibi altmış yaşlarında olup çocukluğu İstanbul’da geçenler hayal meyal hatırlarlar belki bir Yaşar vardı bundan yaklaşık ellibeş sene kadar önce. Yani ben beş-altı yaşlarındayken.
Efendim bu Yaşar aslında bir Yunus Balığı idi. Nerden gelmş, nasıl bulmuş ise o sıralarda henüz daha kirlenmemiş olan Haliç’e girmiş, daha sonra da Galata Köprüsü civarında kayıkçıların, motorcuların, balıkçıların dostu olmuştu. Millet özellikle güzel havalarda akın akın Yaşar’ı görmeye gider, Yaşar da sağ olsun kendisine gösterilen bu ilgiyi yaptığı gösterilerle ödüllendirirdi adeta.
Biz daha sonra İstanbul’dan ayrıldık. Bir kaç sene Erzincan ve Erzurumda yaşadık. Yine çocuğuz ve özlüyuoruz tabii ki İstanbul’u, denizi ve Yunus’u tabii ki. Erzurum ve Erzincanda ne deniz var ne de balık. Lakin bizim bu özlemimizi gideriyor çadır kumpanyaları.
Her sene yaz aylarında bir grup vatandaş gelip panayır denilen çadırlar kuruyorlar. Bu çadırlarda bizim gibi çocuklar için atlı karıncalar, dönme dolaplar var. Büyükler için ise yok yok..Tüfek atışlarından tutun da kahkaha aynalarına kadar..Bir de ip cambazları var tabii ki. Vatandaş ayaklarını sokuyor bir teneke kutunun içine, o haliyle ip üzerinde yürüyor. Hatta türkü bile söylüyor: ’Oy dingala dingala, kömür de koydum mangala, Ayşe de Fatma dostun var, Çalkala Boncuk çalkala’ Diye.
Yahu deniz özlemi demiştim ve hâla ne alaka diye düşünen dostların merakını gidermedim değil mi?
Evet o çadırların olmazsa olmazlarından birisi de denizden çıkarılmış(!) Dünyada bir eşi benzeri olmayan acayip bir yaratık(!) olurdu. Bizlere ’ Yarı insan yarı balık, görülmemiş bir yaratık’ olarak sunulan bu şeyi seyretmek, onunla bir kaç saniyeliğine de olsa muhabbet etmenin ayrıcalığını yaşayabilmek o zaman için ’Büyük para’ olan elli kuruşa patlardı bizlere.
Elli kuruşu verip o garip yaratığın olduğu çadıra girdiğimizde de belden aşağısı balık, belden yukarısı insan olan gerçekten de çok acaip bir yaratıkla karşı karşıya kalırdık.
Sorardık bu acayip yaratığın tanıtımını yapan kişiye:
-Abi bu ne?
-Deniz kızı.
-İyi de abi bu kız değil ki. Baksana sakalları var, bıyığı var.
-Yavrucuğum..Sen onun kaç yaşında olduğunu biliyor musun?
-Yoo nereden bileyim ki?
-O Tamı tamına üç yüz yaşında. Üç yüz yıl yaşamak ne demektir biliyor musun? İnsan o kadar yaşayınca sakalı da çıkar, bıyığı da.
-Haaa ondan demek. Oysa bayağı da genç görünüyor.
-Onlara göre çok genç sayılır aslında. Bunlar yedi yüz sene yaşarlar.
Sonra o garip yaratıkla konuşurduk.
-Denizkızı amca, senin annen, baban, çocukların yok mu?
Denizkızı amcanın (!) gözlerinden yaş gelirdi ama ağlamaktan mı gülmekten mi pek anlayamazdık. Çünkü böyle bir türün nasıl ağladığı, nasıl güldüğü hakkında hiç birimizin önceden bir fikri yoktu.
Her yaz aynı kazığı yediğimiz halde. Her sene hem anne - babamızın, hem de öğretmenlerimizin bu yalancı sahtekarlara, bu insanı kumara alıştıran kötü niyetli insanlara ( langırt, halka vs şeylere kumar diyorlardı ) para kaptırmamamız için bizi uyarmalarına rağmen biz yine de inanırdık yarı insan yarı balık, görülemiş bir yaratığa. Hatta o yaratık semtin en güzel kızlarından birini kaçırdığında bile doğacak çocuklarının Yaşar gibi bir memeli mi yoksa kefal gibi sıradan bir balık mı olacağı üzerine bahse bile girmiştik. Ben babası da annesi de memeli olduğuna göre Yaşar gibi bir memeli yunus olacağını iddia ediyordum ama bazı arkadaşlar ’ Hadi lan oradan balıkların memesi olmaz.’ Diye doğacak çocuğun en fazla bıyıkları olabileceğini söylüyorlardı çünkü Erzurum’un Hasangala’sında bir tür bıyıklı balık vardı arasıra nehirde yakaladığımız. Daha doğrusu bıyıklı balık denlen bir balık türü vardı onların bildiği. Öyle Torikmiş, palamutmuş , hamsiymiş pek bilmezlerdi.
Zamanla tabii ki öğrendik yarı insan yarı balık diye bir şeyin olamayacağını. Lakin hayatın içine girdikçe gördük ki evet yarı insan yarı balık diye bir şey yoktu ama yarısı bir şey, öteki yarısı bir başka şey olan o kadar çok varlık vardı ki memlekette.
Yarısı müslüman, yarısı kafir.
Yarısı dindar, yarısı ateist,
Yarısı Kemalist, yarısı sosyalist, komünist.
Yarısı devrimci- yarısı darbeci.
Yarısı barışsever, yarısı hain.
Yarısı doğasever, yarısı kürk giyer.
Yarısı kapitalist, yarısı liberal.
Yarısı aydın, yarısı karanlık.
Yarısı ’ Ne Mutlu Türk’ün Diyene’ derken öteki yarısı ’ Hepimiz Ermeniyiz ’ Diyenler.
Listeyi uzatmak mümkün tabii ki.
Velhasılı çocukluk yıllarımızın o ’Yarı insan yarı balık ’ Yaratıklarına taş çıkartacak kadar çok şimdi yarısı başka, öteki yarısı bambaşka olanlar. Bizim zamanımızdaki yaratık hiç olmazsa türünün tek örneği (!) idi. Şimdi aynı türden o kadar çok yaratık var ki yarısı başka, öteki yarısı bambaşka olan...
Bu yaratıklar artık tanınıyorlar zaman zaman insanları kandırsalar da. Nasıl mı? Bir fıkra ile anlatayım:
Temel Fransa’da bir mağazanın önünde büyük bir kalabalık görünce ’ Ula ne oliiiyyy’ Diye merak etmiş ve kalabalığın içine girip yara yara olayın ne olduğunu görmüş. Olay şu: Adamın birinin bir papağanı var. Bu pağanın yanına kim yaklaşırsa papağan onun kim olduğunu, nereli olduğunu ve nasıl biri olduğunu bilip söylüyor.
Mesela bir Almana:
-Adın Hans, Bremenlisin, çok bira içip patates cipsi yediğin için üç ay sonra öleceksin
Bir Fransıza:
-Adın Piyer, Parislisin, Karın seni boynuzluyor
Filan demiş.
Temel önüne geldiğinde de
-Adın Temel, Trabzonlusun. Aptalsın.
Demiş.
Temel bozulsa da bu kuştaki marifete hayran kalmış. Sahibine ’ bunu bana sat ’ Demiş ama sahibi ’ Bana bu kadar para kazandıran bu kuşu satamam, ama istersen sana onun yumurtalarından satayım. Koy bir kuluçka makinesine, yirbi bir gün sonra üç tane böyle yavru çıkar ’ Demiş.
Temel tanesine bin euro vererek üç tane yumurta almış ve Trabzon’a gelip bu yumurtaları kuluçka makinesine koymuş. Bu arada bu papağanın marifetlerini de tüm Trabzon’a anlatmış.
Neyse efendim..Yirmi bir gün sonra tüm şehir halkının gözleri önünde yumurtalardan civcivler çıkmış ama ne çıkış. Civcivlerden biri güvercin yavrusu, biri keklik, öteki de bıldırcın.
Tüm şehir halkı Temel’e gülüp onunla dalga geçmiş. Temel de o öfkeyle tekrar Fransa’ya gitmiş ve papağanın olduğu mağazada almış soluğu.
Papağan Temel’i görür görmez başlamış:
-Adın Temel, Trabzonlusun, Aptalsın.
Temel dayanamamış artık ve kuşa doğru eğilmiş.
-Ula saa deyrum. Haçan penum aptal olduğumi sadece sen piliysun ama senin nasıl bir orospi olduğuni pütün Trabzon oğrendi ne habeeerrr.
Öğrendik efendim..Biz de öğrendik artık kimin ne olduğunu. Ara sıra aldansak da kafamıza vura vura öğrettiler şükür.
YORUMLAR
Çubuk'a da yazının başında sözettiğiniz ipte yürüyen cambazlar gelirdi.Yarısı balık yarısı insan değil ama..
bir kızı derin bir masaya koyarlardı. Sadece üstü görünürdü. Alt kısmı yokmuş sözde. Onu nasıl yapıyorlarsa
herhalde alta kıvırıyorlardı. Para verir girerdik çadıra ve o kızı görürdük. O da bön bön bakardı bize. Orta
oyunu seyrederdik ve unuttuğum daha neler.
Bütün yarımların bir karşıtı var, yeterki düşman olmasınlar birbirlerine.
Ülkemiz Türk, Kürt, Alevi Sünni diye ayrıştırılmaya çalışıldı. Esas kötü olan bu. Türküm, Türk milleti diyemiyorlar.
Tebrikler,
güzel bir yazıydı,
selâm ve sevgilerimle..
sami biberoğulları
O yıllardaki kandırmacalar şimdikilerin yanında ne kadar masum kalıyor değil mi? Ya da o zamanlarda vardı bu kandırmacalar ama çocuk olduğumuz için ancak panayırlardaki kandırmacaları görüyorduk sanırım.
Selam ve sevgilerimle.
hocam kaleminiz yazıda dans ediyor panayırı götürdünüz siyasete siyaseti götürdünüz fransaya papağan yumurtasına kadar gittiniz yarısı başka insanlar dizisini çok güzel sıralamışsınız en güzel anlatım şekliyle bizlere sunmuşsunuz nekadar kominist sosyalist varsa bir bakıyorsunuz herkesten çok ATATÜRKÇÜ olmuşlar kaleminize sağlık hem okuduk hemde düşündük saygılarımla selamlar
sami biberoğulları
Gecenin saat ikisinde yazı yazdın mı işte böyle panayır, yarı insan yarı balık, papağan ve Temel birbirine karışıyor)))))))) Ama ortaya çıkan aşure hiç de fena olmamış hani)))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
bekir odaci
Yarısı müslüman, yarısı kafir.
Yarısı dindar, yarısı ateist,
Yarısı Kemalist, yarısı sosyalist, komünist.
Yarısı devrimci- yarısı darbeci.
Yarısı barışsever, yarısı hain.
Yarısı doğasever, yarısı kürk giyer.
Yarısı kapitalist, yarısı liberal.
Yarısı aydın, yarısı karanlık.
Yarısı ’ Ne Mutlu Türk’ün Diyene’ derken öteki yarısı ’ Hepimiz Ermeniyiz ’ Diyenler.
abi kalemine sağlık olsun.
bu arada Erzurumdan kucak dolusu selamlar
sami biberoğulları
Selamlaar Erzurumdan ha? Ne güzel.
Dadaş diyarı Erzurum'a da benden selamlar olsun.
Selam ve sevgilerimle.
diriliş-Dursun BAŞĞUT
buralara tekrar yolunuz düşerse beklerim
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
O zamanlar onlar oyalıyordu milleti,
Şimdi ortalık çok kötü.
Kimi bölündük der yapar haritasını.
Kimi amerikadan alır fetvasını.
Az mı çok mu memleketini seven,
Kimisi iyi para verdiler satayım felsefesi...
Bilinmez neyin ne olacağı,
Yarada sığınanlarında var bir duası.
Tebrik ederim saygılarımla.
sami biberoğulları
Dediğin gibi. Yaradana sığınanın da verdır bir duası.
Selam ve sevgilerimle.
Şimdi,
bu güzel çalışmaya yorum, ciddi ciddi yorum yazacaktık ama,
bu son kısmına sıkıştırdığınız fıkra ile,
elimizi kolumuzu bağladınız be usta.
Bir Trabzon'lu olarak,
bu soğuk Azerbaycan gününde,
tebessümleri topladınız dudaklarıma.
Tebessümlerimin kaynağı,
sadece sizin fıkranız değil elbette.
Bana ve yöre halkıma, bu hoşgörüyü,
bu neşeyi, bu sevimliliği bahşeden tanrıya şükredişimden biraz da.
Çok bölge, çok ülke gezdim, çok insan tanıdım.
Benim insanım kadar neşelisine, güler yüzlüsüne rasgelmedim.
Dünyada,
kendisi ile dalga geçmeyi başarabilen kaç halk var?
Onların arasında doğduğum, onların arasında yetiştiğim,
onların hoşgörüsünü kazandığım, onlardan biri olduğum için çok muyluyum.
Karadenizliler olmasa,
ülkemin tebessümleri noksan kalacaktı...
Somurtkan insanların ülkesi olacaktık...
İyi ki varlar...
Bu realiteyi,
beş yıl kadar yaşadığım Hatay'ın Erzin ilçesinde fark ettim.
İnsanlar hiç gülmüyorlardı.
Onlara,
gülmesini öğrettik...
Her cümlenin arkasına iliştirdiğimiz sevimli final esprileri ile...
''Gel haburiya got kafali!...'' dedik mesela...
''Çek hau ander da gaybana burnunu da, Yoroz'i göreyum! Yağmur geliy mi diye bakacağum!'' gibi...
Bu kampanyalar bizim ilçemize de gelirdi.
Zürafa adamlar vardı mesela.
İlçede dolaşır, seyirci toplarlardı.
Basit, ama o devrin ilginç kumpanyaları idi...
Güzel bir çalışma.
Eskilere aldı götürdü yine bizleri.
sami biberoğulları
Karadeniz'e gelince..Piliysun ki ben da ana tarafından Karadenuzluyum.
Dediğin gibi bu ülkenin neşesi onlar. Kendi kendileriyle dalga geçen ama aynı zamanda da ciddi insanlardır Karadenizliler.
Fakülte yıllarımda bir minibüsle okuldan dönüyordum. Minişbüs şoförü bir laz. Yol boyunca yanındaki bir başka lazla milleti gülmeten kırdı geçirdiler.
Bizim Laz şoför anlattı:
İnsanlar toplanmışlar ve Allah'a şu soruyu sormuşlar: Allah'ım bizi neden yarattın?
Uzatmayalım Allahtan da her millete, onlkarıun özelliklerine göre yaratılış sebepleri izah edilmiş. En sona Lazlar kalmış. Laz sormuş: Rabbim bizi neden yarattın.
Cevap gelmiş: Ben oyle bir millet tanımayrum:))))))))))))))))))))))))
Selam ve sevgilerimle.
aynısı sivas ada gelirdi....dediğin gibi hep yutturmaca idi pekide hocam aynı çadırda emniyetten kişilerde olurdu bu dolandırıcılık değilmi...ama yinede boş ver deniz kızına bayağı emek veriyorlardı...ne güzel yıllardı ....kalemin daim olsun saygılar
sami biberoğulları
Bu sitede yazdığım ilk yazılardan birinde babamın dolandırıcıları nasıl dolandırdığını anlatmıştım. Galata Köprüsünde dolandırıcılığa çıkmış üç kadın kendilerine dikkatle bakan babamı sivil polis sanarak ona o zamanın parası 50 Tl rüşvet veriyorlar oralardan gitmesi için.
Olayın özeti bu.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Hep yarım yarım olmuş da bir türlü aslı ve kendisi olamamış insanlar yüzünden değil mi bugün çektiklerimiz?
Kalemine kudret Sami Hocam.. Sıhhatin daim, ömrün bereketli ola..
sami biberoğulları
Bir türlü tama dönüşemediğimiz içindir çektiklerimiz hep.
Selam ve sevgilerimle.
sami biberoğulları
Sayfama şeref verdiğiniz ve bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Selam ve sevgilerimle.
Uykusu kaçan bir ben değilmişim demek ki. Ben hiç panayır görmedim. Televizyonda görünce merak ederdim.
Yarısı başka yarısı bir başka insanlardan çok var onlar rüzgara göre dümen tutanlardan. Menfaat oldukça rüzgar değişsede onların gemileri hep en önde olacaktır.
Temel hakikaten aptalmış :)))))))))
Selam ve sevgiler
sami biberoğulları
Uykum kaçtı. Öylece eskilere daldım ben de. Eskilerle yenileri harmanlayınca da ortaya böyle bir yazı çıktı.
Temelime de dokunma..Onunki aptallıktan değil meraktan.
Selam ve sevgilerimle.