- 924 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Kader
“Yüreği bombalı eşkıyalar gasp ettiğinden beri sığınağımı, karların soğuk nefesinde can buluyorum. Karanlığa hapsolduğum senelerin inadına beyaz örtüyü kucaklıyorum gecelerimde. İliklerime işleyen közlerimi soğutuyor buzlar. İnsanların acıyan bakışlarını hissediyorum üzerimde. Aklını sığınağında bırakan bir genç kızın donuk çehresi ürpertiyor rüzgarı. İfadesiz ağız kıvrımlarım, gözlerim hiçliğe kelepçeli. Ruhumun bu azaba dayanamadığının farkındayım çırpınışından. Azat edilmeyi bekleyen yaralı bir kuş gibi canhıraş çığlıkları. Uzanıp yedi kat göğün zembereğine istiyor ki bulutların üstüne konarak akıtsın gözyaşlarını ve yeryüzündeki her canlı hüzün yağmurlarıyla yıkansın.
Kalbimin cennetini harabeye döndürdüğünden beri insan kılığındaki şeytanlar, bilin ki ben öldüm. Yıkadılar cesedimi, tabutuma koyup gömdüler beni. Bu yeryüzü bana kara toprak… Anlamak zor belki anlatmak kadar. Kulağıma dualarla üç kez “Kader” dediğinizde, o zaman bembeyazken amel defterim ve hiçbir günah yazılmamışken sayfalarına, sizin yazgınızdım… Ama insan adıyla yaşarmış ya anne ben sizin “kader”inizken,kendime “keder” idim. Bedenimi çırılçıplak o sığınakta bırakıp kalbimle kefenlediğimden beri ömür denilen kavram ne boş geliyor bir bilseniz…Hayaller, umutlar, mutluluk… Soğuk bir kış gecesinde camda oluşan buğu gibi… Üzerine “keder” yazdığım an siliniyor hepsi, tıpkı hayatım gibi.
Canımı canına adadığım Can’ım, o günlere hapsolduktan sonra ve o sığınaktan beni çırılçıplak, mosmor ve çaresiz çıkarışının ardından bakamadım bir daha yüzüne, bakamazdım. Lekelenen bedenimin üzerindeki hoyrat eller sıkıyordu boğazımı. Ben, “öldürün” diye bağırdıkça uzaklaşıyorlardı inadına. Çevremdeki bütün aynaları kırdım ben, kendi suretime bile bakamazken sana nasıl bakardım ha, nasıl kıyardım? Gözlerim de lekelendi Can’ım. İnsan kanı emen vampirler dişlediğinden beri etimi, sömürülünce kanım, canım, hayatım; gözlerim de lekelendi, bakamadım, bakamazdım… Halbuki yüzüklerimizi taktığımız gün “tertemiz bir geleceğe” adım attığımızı söylerken daha başkaydı bakışlarım… Feri sönük şimdi, yıldızları kaydırdı hoyrat eller, şimdi hiçliğin yörüngesinde, yerçekimsiz bir zamanın ucunda tepetaklak duruyorum. Beni kaldırın demeye gücüm yok ve de yüzüm…
Aklımın surları yıkıldı anne. Şizofren bir sessizliğin esaretinde pompalandıkça yüreğim, ölümün “tik tak” ları yankılanıyor boş duvarlarda. Vakit kederi ölüm geçe, koşuyorum ölümün kucağına anne… Son isteğim, eğer bulunursa nihayetinde o gözü dönmüş vampirler, onların yüzüne tükür ve ölmelerini bekle… Bu dünyada hesaplaşamasam da orada bekleyeceğim onları anne, Allah katında…
Vakit kederi ölüm geçiyor anne.
Kader bitti. “
Özenle katladı mektup kağıdını Kader ve öylece bıraktı yatağına. Artık acılarından kurtulma zamanı gelmişti. Aylar sonra ilk kez gülümsediğini fark etti. Sığınakta bıraktığı aklı ve kefenlediği kalbini toprağa gömme vakti gelmişti…
…
Anne Nermin, kızının yemez içmez halini gördükçe kahroluyor, her geçen gün dayanılmaz bir acıyla yaşamanın külfeti daha ağırlaşıyordu omuzlarında. Gözyaşları sağanak olup akıyordu, bitkindi… Mutfakta yemek yaparken ve onca düşünceyle boğuşurken zihninde, telefonun sesiyle irkildi. Koştu hemen salona, açtı telefonu:
“ Alo, buyurun.”
“Merhaba Nermin Hanım.”
Sesinden tanımıştı, bu, kızının davasıyla ilgilenen avukattı. İki sene içinde zanlılardan bir haber alınamamış, hiçbir yerde bulunamamışlardı. Eşgalini çıkartmıştı Kader, beş kişiydiler, robot resimleri de yapılmıştı ama sanki yer yarılmış, yerin içine girmişlerdi. Avukat Selim Bey, çok uğraşmış ve sonuç alamadıkça kahrolmuştu.
“ Merhaba Selim Bey, yoksa bir gelişme falan mı var?”
“ Buldular Nermin Hanım. Sonunda zanlılar bulundu, en ağır cezayı verecekler onlara. Kader’in çektiği acılar bir nebze olsun dinecek.”
Buruk bir gülümseme belirdi Nermin annenin yüzünde. Dev bir yangın, bir damla suyla durdurulabilir miydi?...
“ Teşekkür ederim Selim Bey, çok şükür. Hemen Kader’e bu güzel haberi vermeliyim. Sonra tekrar irtibata geçeriz.”
“ Görüşmek üzere Nermin Hanım, hoşça kalın.”
Nermin anne hemen kapattı telefonu, büyük bir coşkuyla yöneldi kızının odasına.
“ Kader, Kader kızım müjde! Bulunmuşlar kızım, çekecekler cezalarını, sıkıntılar bitti annem” diye bağırarak girdi odaya bir hışımla kapıyı açıp…
Odasının tavanında, asılı duruyordu kızı, bembeyazdı bacakları ve yüzü mosmor… Cansız bedenine kocaman gözlerle bakan anne, diz çöktü kızının önünde ve avazı çıktığı kadar bağırdı: “ Nedennn? Neden Allah’ım nedennn?” Delirmiş gibiydi, yanına yaklaştı kızının, konuşmaya başladı: “ Hadi kızım, gidelim bak bulmuşlar onları. Hadi gel ne olursun, konuşsana kızım konuşsana!” Sonra saçlarını yolmaya başladı, ne yaptığını bilmiyordu anne. Yatağın üzerindeki mektup ilişti gözüne, okudu, ağladı; ağladı, okudu.
Sonra sustu. Bu öyle bir susuştu ki, kalan on beş senelik ömrü boyunca bir daha hiç ama hiç konuşmadı.
YORUMLAR
Ne çok hayıflanıp dua etmişimdir.
Allahım kötülerin, nasipsizlerin uğursuzlukları kendilerine/kendilerinde kalsa.
Kötülük kimseye bulaşmasa.
Heyhat! temizliğin canhıraş feryadıdır, çirkinliği ele veren.
Çirkinliğe kurban gidenin akıbeti olsun cenette uçmak, diğerinin belasını Mevla bilir.
Çok saygımla hanımefendi.