- 961 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
GERÇEK OLAN RÜYA
GERÇEK OLAN RÜYA
HAYDAR PAŞA GARINDA
Sisin yoğun olduğu sabahın erken saatlerinde aniden bir ses duyunca içi ürperdi. Asım kapının çalındığı hemen anladı ama o vakitte kim gelebilirdi ki? Biraz korkak biraz acele ile kapıya doğru yürüdü. Seslenmesine cevap alamayınca kapıyı yavaşça açtı ve kenarından dışarıya baktı. Kimseyi göremeyince kapıyı tam olarak açtı ve etrafına bakındı. Etrafta acaba kim vardı? Göremiyordu. Sisin yoğunluğu arttırmış, toprak kokusu ciğerine kadar işlemişti. Belki de birileri vardı ama sisten göz gözü görmüyordu. Ama kalp kalbi hissederdi belki. Kalbini kullanmadan hemen içeriye doğru adım attı. Tam içeri girecekken bir zarf gördü. İçinde ki merak iyice artmıştı. Zarfı aldı ve kapıyı kapatıp içeriye girdi. Zarfın üzerinde bir yazı vardı. “ Oku ama yazma “
Zarfın içinden kağıdı çıkardı ve okumaya başladı. Her cümlesinde yüz ifadesinin şaşkınlığı artıyordu. Heyecan, şaşkınlık, hüzün, hatıra… Hepsi birbirine karışmış, ortaya değişik bir duygu hali oluşturmuştu. Mektup bir yerden bahsediyordu. Öğle saat üçte Haydarpaşa garına gelmesi gerektiği yazıyordu. Vakit gelinceye kadar evin içinde gezindi durdu. İçinde ki korku gitme diyordu ama merakı daha ağır basıyordu. Zaman geçtikçe başka hallere bürünüyordu. Mektupta adres ayrıntılı şekilde yazdığı için mektubu da alarak evden çıktı. Sis artık dağılmıştı ama hava çok soğuktu. Kadıköy’den otobüse binip Haydarpaşa’ya geldi. Otobüsten indi ve tren garına doğru yol aldı. Garın kapısından içeri girdi. Cebinden mektubu çıkardı ve yer tarifini takip etti. Tavana asılmış olan büyük saatin oradan sağ tarafa doğru yüz adım yürüdü. Gar çok sessizdi. Ve kimse yok diyecek kadar tenhaydı. Adımlarına devam etti. Yüzüncü adıma geldiğinde sağ tarafında işlemeli, iki yana açılan büyük bir kapı vardı. Kapının önündeki yazıyı okudu. Yazı da şöyle yazıyordu. “ içimde ki eseri dışarı taşırdım”
Ve hemen altında o sözün sahibinin ismi. “ Malik Burhanettin “
Hiçbir şey anlamadı. Mektuba bir daha baktı ve kapıdan içeri girmesi yazıyordu. Etrafına bakındı. Gözleri birilerini arıyordu ve hala aklı mektubu getirendeydi. İçeri yavaşça girdi. Kapı arkasından aniden kapandı. Korkusu iyice artmıştı. İçerde dumanlı bir ortam mevcuttu. Müze şeklinde bir yerdi. Ve gezmeye başladı. Tablolar, yazılar, resimler… Kendini bir sanat müzesinde olduğunu hissettirmeye çalıştı. Bütün eserlerin altında hep aynı isim yazıyordu. “ Malik Burhanettin “
Gezintiye devam etti. Sonra sağ omzuna bir dokunuş hissetti ve çok korkarak arkasına döndü. Karşısında ince sakallı, orta boylu, hafif uzun saçlı, esmer bir adam duruyordu. Adam ona seslendi.
- Korkma. Bende seni bekliyordum. Çok merak ediyorsun değil mi her şeyi. Burası benim mekânım. İçimde ki biriktirdiğim sanat ruhunu dışarı taşırdım. Ve bu eserler çıktı meydana. Senin resmini çizmek istiyorum otur lütfen
Asım çok korkmuştu. Ama adamı dinleyince rahatladı. Ve adamın dediklerini yaptı. Aradan saatler geçti ve adam Asım’ın portresini bitirdi. Çalışma masasına geçtiler. En son altına adını yazdı. “ Malik Burhanettin “
Adını yazdıktan sonra portreyi tablo haline getirdi ve ince bir cam ile gösterişli çerçeve kullandı. Ve resmi Asım’a verdi.
- Al. Bitti işte. Bunu başucuna as ve her baktığında beni hatırla. Hatırla ki içinde sakladığın mücevheri dışarı çıkar, herkes görsün.
Asım hiç konuşamadı. Etrafı, adamı izledi sürekli ve dinledi. Tabloyu aldı ve resmine baktı. Sanki aynaya bakıyormuş gibi hissetti. Resmin içine iyice daldı. Tam teşekkür edecekken arkasına döndü ve hiçbir şey yoktu. Korktu. Etrafa bakındı, adamı aradı. Elinden tabloyu düşürdü ve yüksek bir cam kırılma sesi çıktı…
Cam kırılma sesine uyandı. Bunların hepsinin bir rüya olduğunu anladı. Evinde küçük bir çalışma odası olan Asım, resimler yapıyordu. Odasına gitti. Gözünün önünde hala o adam vardı.
“ Malik Burhanettin… “
Çalışma odasında kendi eserlerine bakarken rüyası hala gözünün önündeydi. Dalmış gitmişti. Aniden kapı çaldı. Hava aynı rüyasında ki gibi sisli ve soğuktu. Kapının çalışı rüyasındakine benziyordu. İçini yine merak ve korku sardı. Kapıya doğru yürüdü. Usulca açtı ve kapıda bir adam vardı. Kıyafetinden de belli ki kuryeciydi. Elinde bir paket vardı. Asım’a geldiği söyledi ve paketi Asım’a verip gitti. Merak içinde içeri girdi. Her zamanki ağaçtan sandalyesine oturdu. Paketi yavaş yavaş açtı ve gördüğüne inanamadı. Paketi elinden düşürdü, yine yüksek bir cam kırılma sesi duyuldu. Birkaç saniye bekleyerek kırılan tablonun içinde ki resmi aldı. O resim rüyasında Malik Burhanettin’nin Asım’ı çizdiği resimdi. Çok şaşırdı. Bu bir tesadüf müydü yoksa? Resmi iyice inceledi. Sonra altında yazan bir yazı vardı. Onu okumaya çalıştı. Gözlüğünü taktı ve yazıyı okudu.
“. Bunu al başucuna koy ve her baktığında beni hatırla. Hatırla ki içinde sakladığın mücevheri dışarı çıkar, herkes görsün “
Rüyası uyandıktan sonra aynen gerçekleşmişti. Üzerini değiştirip apar topar evden çıkarak otobüs durağına vardı. Kadıköy durağından Haydarpaşa otobüsüne bindi. Yarım saat sonra Haydarpaşa ya vardı. Tren garına doğru koşarak yol aldı. İçeriye girdi ve tavanda asılı büyük saatin oradan sağa döndü. Orda biraz durdu. İçinde büyük bir heyecan vardı. Yüz adım sayarak yürüdü. Yüzüncü adıma geldiğinde sağ tarafta yine o kapı vardı. İki taraf açılan kocaman bir kapı. Ama kapıda rüyasında gördüğü yazı yoktu. Kapıda “ depo “ yazıyordu. Tam o anda oradan geçen gar görevlisini gördü. Buranın ne zamandan beri depo olduğunu sordu. Adamın cevapları Asım’ı tatmin etmedi. Tren garının müdüriyetine gitti. Müdürle görüştü ve aynı soruyu gar müdürüne de sordu. Ve aynı gar görevlisi gibi gar müdürünün de cevapları Asım’ı tatmin etmedi. Ve sonra Asım başına gelenleri, o rüyayı ve sonrası tek tek anlattı. Müdür dikkatlice Asım’ı dinledi ve sonra konuşmaya başladı.
- Anlattığına uygun bir olay burada olmuş evet. O depo daha önce bir sanatçının çalışma atölyesiymiş. Ama 50-60 yıl önce. Sanatçı çalışmalarını orada yapıyor ve sergiliyormuş. Aslında o adam garda çalışan bir görevliymiş. Orada kalıyormuş sürekli. Orası gara ait olmasına rağmen kendisi kullanmış hep. Birçok genç sanatçıya ders vermiş eğitmiş.
- Asım müdürün konuşmasını heyecanla dinledi ve o sanatçının adını sordu
- Evet, adı zaten çok bilinir. Ünlü bir ressam. Adı Malik Burhanettin yanılmıyorsam
Asım müdürün söylediği isim karşısında şoka girmiş bir halde yavaş yavaş gardan çıktı. Eve doğru yol aldı. Evine geldiğinde o portreyi başucuna koydu. Çalışma odasına geçti ve Malik Burhanettin’in hayalinde kaldığı kadarıyla resmini yapmaya çalıştı. Ertesi sabaha kadar o resmin üzerinde çok durdu. Ve sabah olunca resmi bitirdi. Altına da onun sözünü yazdı. “ içimde ki eseri dışarı taşırdım “
Çizdiği resmi Haydarpaşa tren garı müdürüne hediye etti ve o odanın kapısına asılmasını söyledi. Resim kapıya asıldı ve gelen geçen o resme hayranlıkla baktı. Çünkü Asım, Malik Burhanettini aynı çizmişti. O çizdiği resim ve o rüya sanat hayatının bir ışığı oldu.
Aradan yıllar geçti ve Asım usta bir ressam olarak çizimlerine devam ederek sanat hayatını sürdürdü.
Hayatında tek bir ışık vardı o ışığın adı da “ Malik Burhanettin “
CEMAL ULU