- 689 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TOMALARIN GÖLGESİNDE AŞIK OLMAK!
Serseri mayınlar gibi hissediyordu kendini. Bir dokunsalar “bommm” edecekti. Halbuki kimselerin canını yakmamıştı bu zamana dek. Yakmazdı ki! Çünkü negatif özelliğinden ziyade hep pozitif olmuştu. Kendi dertlerini ve hayatın çilesini hep mizahi yönüyle alaya almıştı. Mizah onun tek ilacıydı. İnsanların, günün sıkıntıları karşısında somurtmalarından bir anlam çıkartamıyordu.
Kaşın biri gökte biri yerde; ne o ya Allah aşkına? Kendi kendine konuşmalar. Ellerlindeki sigarayı analarının emziği gibi dudaklarından düşürmeyip soba borusu gibi üflemeler. Ne bu ya? Halledilen bir şey mi vardı ortada?
Ama gel gör ki, devran değişti; üzüm üzüme bakarak kararırmış misali, o da mizaha aldığı kişilerin durumuna düştü. Değiştiğinin farkında bile değildi ama; yavaş yavaş beyninde farklı sinyaller cızırdayıp duruyorlardı.
Çok güçlü hayalleri vardı. Dünyayı değiştirecek kadar güçlü. Hatta daha üç beş ay öncesi Toma’ların önünde göğsünü siper etmiş; tazyikli suların önünde metrelerce sürüklenmesine, gözleri gazdan yanmasına rağmen; onur savaşı yaptığı düşüncesiyle herkes gibi gerçek özgürlüğün sokaklarda olduğuna inanarak “ gezi direnişine" katılmıştı.
Ne olduysa orada olmuştu işte. İlk sevgilisiyle; o hengamenin önünde polis copları yağmuru altında tanışmıştı. Ah işte o zaman üzerine sıkılan plastik mermiler, işlemez olmuş; tazyikli sular; şelaleye; copların sesleri en güzel müziğin kulakları hoş eden ritmine dönüşüvermişlerdi. Birkaç ay akıntıya kapılarak özgürlükler adına birlikte kürek çekmişlerdi. Mutlulukları; kurumuş simitlerin kırıntılarında buluyorlar, tazyikli suların romantik ıslaklığında kendilerinden geçiyorlardı.
Her şey bitmişti ya da bitmiş görünüyordu. Aşkları da yaz yağmurları gibi esip geçmişti. O vicdansız nerelerdeydi şimdi? Ya hiç görünmeseydi ya da apansız defolup gitmeseydi. Aşk yarası başka şeye benzemiyordu. Cop darbeleri, mermiler, gözleri ağlatan gazlar; vız geliyordu aşk yarasının yanında.
Şimdi o yerlerde dolaşıp duruyordu tek başına. Her taraf insan seliydi ama; onu anlayan bir tek Allah’ın kulu yoktu. Herkes kendi dünyalarındaydılar. Yine kaşının biri gökte bir yerde insanlar vardı. Yine kendi kendine konuşanlar…
Kendisinde de gözle görünür bir takım değişiklikler olmuştu. Mizah yapamıyordu eskisi gibi…
O sadece kendi aşk yarasını nasıl sarabilirim diye düşünmekteydi.
Yaşlı bir ağabeysinin telkinleri kulaklarında çınladı:
Ne kadar acı çekersen o kadar çabuk olgunlaşırsın dostum!
Ah o vicdansız ah! Kaşının patlamasına parmaklarıyla pansuman eden o vicdansız nerelerdeydi şimdi?
Kaldırımda yürürken köşede bekleyen Toma’nın yanından gülümseyerek geçti, polislerle selamlaştı. Geçmişteki arbedeler, tatlı bir anı olarak canlandı belleğinde…